Kerem Ayan
Kerem Ayan
Kerem Ayan

FESTİVALİN PERDE ARKASI

Festival direktörü Kerem Ayan ile festivalin hazırlık sürecini ve daha fazlasını konuştuk.

Reklâm

Pandemi döneminde İstanbul Film Festivali kapsamında çevrimiçi gösterimler gerçekleşmişti ancak uzun bir aranın ardından festival bu sene eski formatına kavuşuyor. Geride bıraktığımız iki yıl festival ekibi için nasıl geçti? 

Geçtiğimiz iki sene sürece uyum sağlamakla geçti diyebiliriz. Hiçbir şekilde fiziki gösterim yapamayacağımızı anladığımızda çevrimiçi gösterimlerle festivali devam ettirdik. Ancak mümkün olduğunda da açık hava ve sinema salonunda da gösterimlere yer verdik. Şimdiyse evlere kapandığımız ve sosyal hayattan koptuğumuz iki uzun senenin sonunda, hazırlıklara kaldığımız yerden devam ediyoruz. Salonlarda olmayı, sosyalleşmeyi, filmlerle dopdolu 12 gün geçirmeyi en az seyircimiz kadar özledik biz de.

2022 programını nasıl bir ruh hali içinde hazırladınız? Hazırlıkları yaptığınız dönemde 2022nin Nisan ayında bizleri neler beklediğini, kısıtlamaların ne durumda olacağını muhtemelen bilmiyorduk. Belirsizlik içinde festival kurgulama süreci nasıl geçti?

Hazırlıklara Eylül ayı itibarıyla başladık. O zaman pandeminin nasıl seyredeceğini, Nisanda durumun ne olacağını öngöremiyorduk ancak Ekim ayında Filmekimini yarı kapasite olsa da tamamıyla salonda gerçekleştirdiğimizden Nisan için umutlarımız oldukça yüksekti. Kısıtlamaların kalkıp salonların sene başı itibarıyla tam kapasite açılmasıyla rahatladık ve hazırlıklara tüm hızıyla devam ettik. Belirsizlik, son iki yıldır dünyanın geri kalanıyla deneyimlediğimiz bir olgu oldu ancak biz işe iyi tarafından bakmaya çalışıyoruz aslında. Bütün bu süreç bilinmeyene uyum sağlamayı öğretti bize; bir yol tıkanıyorsa, diğeri mutlaka açılıyor. Değişmeyen tek şey festivali öyle ya da böyle kurgulayıp seyirciyle filmleri buluşturma gayretimiz. Yine de salonlara döndüğümüz için çok mutluyuz. Bu süreç boyunca sinemada film izleme deneyiminin artık farklı bir yola girdiğini, bu formatın geçerliliğini yitirdiğini söyleyenler, yanıldıklarını şimdi şimdi anlıyor olmalı.

  1. İstanbul Film Festivali’ni bu yıl izleyici olarak takip edecek olsanız, sizi en çok hangi bölümler ve filmler heyecanlandırırdı? Hangi filmleri kaçırmazdınız?

Gerek biçim gerekse içerik açısından farklı arayışta olan filmleri izlemeyi seviyorum; tekdüze bir anlatımdan ziyade, kullandığı tüm enstrümanlarla değişik bir anlatım yakalayan, seyirciyi içine çeken, oyuncuları ustaca kullanan filmleri izlemek beni heyecanlandırıyor. Ben olsam Uluslararası Yarışma’yı kaçırmazdım. Her sene büyük bir özenle oluşturuyoruz yarışmamızı. Galalar bölümünde bu sene yine heyecanla beklenen filmler var. Sergio Leone filmlerini büyük ekranda seyredebilmek büyük bir ayrıcalık olacak. Korku filmlerine bayılan biri olarak bu yıl Mayınlı Bölge’ye konuk olan Folk Horror filmlerini de kaçırmazdım. Özellikle ikincisi küratoryel bir çalışmanın sonunda dünyanın dört bir yanından tematik filmleri bir araya getiriyor. Daha böyle devam edebilirim 150’yi aşkın filmimiz için! Yani özetle durmadan sinemaya giderdim festival boyunca, tıpkı eskiden seyirci olarak yaptığım gibi.

Festivalin Sinema Onur Ödülleri bu yıl iki önemli oyuncuya, Meral Çetinkaya ve Gülsen Tuncer'e verilecek. Onur Ödülleri’nin sahiplerini belirlerken hangi kriterleri göz önünde bulunduruyorsunuz?
Türk sinemasına emek vermiş, kendi dallarında bir adım öne çıkan, sinemaya bir nefes katmış, ayrıksı işler kotarmış, cesur ve işini severek yapan insanlar arasından seçmeye çalışıyoruz.

Sinema tutkunuzu ateşleyen film ya da filmler nelerdi? Sizi hangi yönleriyle etkilediklerini ve sinemaya ilgi duymanıza vesile olduklarını hatırlıyor musunuz?

Bu oldukça zor bir soru. Döneme göre de değişebiliyor ama tabii ki değişmeyen klasikler var, mesela Marcel Carné imzalı 1945 yapımı ‘Cennetin Çocukları’ veya Jacques Demy’nin imzasını taşıyan ‘Cherbourg Şemsiyeleri’. Son 10 yıla dönersek de hiç tereddüt etmeden Paolo Sorrentinonun ‘Muhteşem Güzellik’ filmini, Iñárritu’nun ‘Birdman’ini ve Darren Aronofskynin ‘Anne!’sini sayabilirim.

Pandemi döneminde evde film izleme alışkanlığımız daha güçlendi. Sinemaya ve film festivaline gitme alışkanlıklarımız sizce önümüzdeki dönemde nasıl değişecek?

İnsanlar birbiriyle ve dışarıda bir şeyler paylaşmaya hasret kaldı. Evde film izlemek artık hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olsa da sinemada veya bir festival dahilinde topluca film izleme deneyiminin yerini asla tutamaz, hatta bununla karşılaştırılamaz. 

Son dönem Türkiye sinemasında işlerini heyecanla takip ettiğiniz yönetmenler kimler?

Nesimi Yetik, Nisan Dağ, Mehmet Ali Konar, Cem Kaya gibi genç sinemacıları ve son dönemde kısa filmlerini çok sevdiğim Engin Erden, Şeyhmus Altun, Sine ve İmge Özbilge, Gökalp Gönen, Ayce Kartal’ı sayabilirim.

 

 

Tavsiye edilen
    İlginizi çekebilecek diğer içerikler
      Reklâm