[title]
‘Precious’ ile kamerasını sınıfsal bir mahkûmiyet yaşayan siyahların gündelik yaşamlarına çeviren yönetmen bir sonraki filmi ‘The Paperboy’da bu sefer 1960’lı yıllara gidiyor ve bir cinayet öyküsünün arka planında ırkçılık karşıtı bir söylem üretiyordu. Yönetmen son filmi ‘The Butler’ ile bu sefer daha da iddialı bir işin altına girerek gerçek bir karakterin hayat öyküsü üzerinden ABD tarihinin kirli sayfalarına bakıyor. 1920’li yıllarda beyaz bir ailenin evinde hizmetli olarak çalışmaya başlayan Cecil Gaines yıllar sonra Beyaz Saray’da başkanın uşaklarından biri olarak görev yapmaya başlar. On yıllar boyunca Beyaz Saray’da birçok başkana hizmet eden Cecil, siyahların özgürlük mücadelesinin yükselmeye başladığı yıllarda toplumsal değişimi uzaktan izlemek zorunda kalır. Çünkü Beyaz Saray’da çalışan uşakların politikayla ilgilenmesi yasaktır. ABD’de büyük bir gişe başarısına ulaşan film uzun yıllara yayılan öyküsü ve 20. yüzyılda ABD’de yaşanan toplumsal ve politik değişimlere odaklanan anlatısıyla ‘Forrest Gump’a (1994) benzetilmişti. Filmi karikatür karakterleri ve basite indirgenen öyküsüyle ‘yeni başlayanlar için ırkçılık’ dersi gibi görenler de oldu.
UZUN LAFIN KISASI Eleştirmenler pek yüz vermese de ABD’de ırkçılığın yükselişe geçtiği yılları mercek altına alan film ana akım drama sevenleri tatmin edebilir.