[title]
Belçikalı yönetmen Michaël R Roskam’ın ilk İngilizce filmi ‘The Drop’ başrollerdeki Avrupalı aktörlerin pek de inandırıcı olmadığı, Brooklyn’de geçen bir suç filmi. Dennis Lehane’in 2009 tarihli ‘Animal Rescue’ adlı kısa öyküsünden senaryolaştırdığı anlatıyı, kâğıt üzerinde daha iyi görünen bir işçi sınıfı hikâyesi olarak tanımlamak mümkün. (Orijinalinde hikâyenin Boston’ın Dorchester mahallesinde geçtiğini de ekleyelim.)
Soğuk bir ocak ayında, zor bir dönem geçiren üç karakterin hikâyesine odaklanan ‘The Drop’un büyük bölümü geniş ve karanlık bir İrlanda barında cereyan ediyor. Fakat filmdeki Brooklyn’in artık bir hipster kasabasına dönüşmüş olan Brooklyn’i pek de hatırlatmadığını belirtmek gerek. Yakın zamanda Mad Max olarak karşımıza çıkacak olan Tom Hardy, barı işleten hafif saftirik Bob’u canlandırıyor. Onun yanında ise mekânının yasa dışı kirli para alışverişi için kullanıldığını bilmesine rağmen sesini çıkarmayan, barın huysuz sahibi Marv (karakteri her zamanki inandırıcı oyunuyla James Gandolfini canlandırıyor) var. Ve bir de Bob çöp kutusunda ağlayan bir pit bull bulduktan sonra onu hayatına dâhil eden utangaç Nadia (Noomi Rapace).
Köpek her ne kadar çok sevimli olsa da, filmde üzerine yüklenen sembolik ağırlığı taşıyamıyor. Çünkü soluk renkli bu film çöpte bulunan köpeğe benzer şekilde, ‘korkutucu bir potansiyele sahip olan narin şey’ üzerine bir hikâye anlatma telaşı içerisinde. Bar, köpeğin asıl sahibi tarafından soyulup işler karışmaya başlayınca ortalığın toz duman olmasını bekliyorsunuz ama işler tam olarak öyle gelişmiyor. Katartik sona gelmeden önce (o zamana kadar birkaç gizem ortaya çıkıyor) ‘The Drop’ gerilimi artırmaya çalışsa da öyküsünü yeteri kadar yükseltemiyor. Joshua Rothkopf