[title]
Girls’te Hannah’nın sevgilisini canlandırdığından bu yana, Adam Driver, ağzı laf yapan, kendine has bir tatlılığı olan hipster rollerinin vazgeçilmezi oldu. Herhalde tek bir rolün üzerine yapışıp kalmasının risklerinin farkında olsa gerek, New York’ta geçen bu klostrofobik psikolojik dramda bize ‘ciddi’ yüzünü gösteriyor. ‘Hungry Hearts’ı, Polanski klasiği ‘Rosemary’s Baby / Rosemary’nin Bebeği’nin (1968) günümüze uyarlanmış ‘organik’ versiyonu olarak düşünebilirsiniz. Filmin görünen yüzünün altında hayli tekinsiz, rahatsız edici bir katman var.
Kadın karakterimiz Mina (Alba Rohrwacher) New York’ta yaşayan bir İtalyan. Mina’nın bir Çin restoranının tuvaletine girmesiyle birlikte hem komik hem tuhaf bir ilk bakışta aşk sahnesi karşılıyor bizi. Tuvaletten pis kokular geliyor, zira Jude (Adam Driver) feci bir gıda zehirlenmesi vakası yaşıyor. Tuvalette bu haldeyken fıstık gibi bir kızla kilitli kalınca, üç beş şaka patlatıyor ve aşkın fitilini ateşliyor. İlişkinin başlangıcı puslu ve güzel imgelerle hızla perdede akıyor. Hamilelik testi, evlilik… Yalnız arada atlamamamız gereken bir şey var: Mina’nın bedeniyle ilgili sorunları ve yeme bozuklukları var. Doktor, onun neredeyse hiçbir şey yememesinin bebeğine zarar verebileceği uyarısında bulunuyor. Vakit gelip bebek doğunca işler çiftimiz için hiç de iyiye gitmiyor. Jude, karısının sorunları ve az gelişmiş bebekleriarasında sıkışıp kalıyor. Jude ve Mina arasında sessiz bir ‘yemek’ savaşı başlıyor.
Adam Driver nazik ve sevecen Jude’un yaşadığı ikilemleri maharetle yansıtmasını biliyor. Tekinsiz atmosferiyle sapasağlam başlayan film seyrini bozup finalde biraz zorlama yollara sapıyor, hatta inandırıcılığını kaybedebiliyor. Sondaki bu çuvallamada, aslında bir kadının ruh hali üzerine kurulu olan filmin bir erkek tarafından yönetilmesinin payı var gibi gözüküyor. Cath Clarke