[title]
Lars von Trier filmleriyle olduğu kadar söylemleriyle de konuşturan bir yönetmen. Son filmi ‘Melancholia’ da bu skandallardan nasibini aldı. “Hitler’i anlıyorum” sözlerini ve daha fazlasını da ‘Melancholia’nın Cannes’daki basın toplantısında söylemişti. Akabinde de festival komitesi tarafından ‘persona non grata’ yani ‘istenmeyen adam’ ilan edilmişti. Tüm bu olan biten ve film hakkındaki farklı görüşler bir yana, ‘Melancholia’ bizce von Trier sinemasının da, son zamanlarda izlediğimiz filmler arasında da en etkileyici olanı. ‘Melancholia’ en basit tanımıyla, dünyanın sonu hakkında bir film. Kirsten Dunst ve Charlotte Gainsbourg iki kız kardeşi canlandırıyorlar. Hatta olaylı Cannes Film Festivali’nde Kirsten Dunst depresyonla boğuşan Justine rolüyle ‘En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü kapmıştı. Performansı cidden etkileyici. Justine’in halet-i ruhiyesi de, filmin sonunda geçirdiği dönüşüm de tüyleri diken diken ediyor. Skandalı bırakıp filme yoğunlaşmak en iyisi, ne de olsa “Benim işim tahrik etmek çünkü bu şekilde iyi film yaparsınız” demişliği olan bir yönetmen von Trier zamanında. Film European Film Awards’a da sekiz dalda aday olup, ‘En İyi Avrupa Filmi’, ‘En İyi Görüntü Yönetmeni’ (Manuel Alberto Claro) ve ‘En İyi Set Tasarımı’ (Jette Lehmann) ödüllerini de kaptı. ‘Melancholia’yı izledikten sonra gerçek hayata dönüş biraz zaman alıyor, şimdiden uyaralım. Muazzam şiirsellikteki açılış sahnelerine de dikkat.