Get us in your inbox

Ali Deniz Şensöz

Ali Deniz Şensöz

Articles (4)

Yeşim Ustaoğlu ile son filmi 'Tereddüt' üzerine

Yeşim Ustaoğlu ile son filmi 'Tereddüt' üzerine

Filmin fikri nasıl ortaya çıktı? Hikâye nasıl olgunlaştı?Filmin hikâyesi aslında hepimizin deneyimlediği durumlarla ilgili. Elmas’ın, Şehnaz’ın ya da filmdeki erkeklerin hikâyeleri sıradan anlarla örülü. Hikâye, ‘Araf’tan sonra kendiliğinden gelişti diyebilirim. Zehra’nınkine benzer, daha derinlikli bir hikâye oluşturmaya çalışırken Elmas ortaya çıktı. Ardından onun üzerinden Şehnaz karakteri gelişti. İkisine de bakan bir hikâye oluştu. Zehra ile Elmas’ın hikâyeleri arasında nasıl bir köprü kurabiliriz?İçinden çıkılmazmış gibi görünen bir durumun içinden ikisi de kendilerini anlayarak, kendileriyle yüzleşerek çıkıyorlar. Bazen seçerek bazen de seçmeden bu hallerin içine düşüyoruz. Kendimizle hesaplaşmaya başladığımız, karşımızdaki insanı anlamayı becerebildiğimiz zaman, bu içinden çıkılmazmış gibi görünen durumlarda umut beliriyor. ‘Araf’ta da aynı durum var. Olgun’la evlenme kararını Zehra tek başına alıyor. Bunu yine tabuları yıkarak yapıyor. Ailesinin ve etrafındakilerin tasvip etmediği bir şeyi kendi iradesini kullanarak yapıyor. Daha önce kuramadıkları bağı kurabildikleri için evleniyorlar. Şehnaz da zor bir durumun içinden kendisiyle hesaplaşarak çıkabiliyor. Elmas, içinde gizli kalmış duyguları dışa vuruyor, içini döküyor, annesiyle hesaplaşıyor. Evine, büyümüş, bütün bu travmaların neden yaşandığını kavramış, içindeki irini atmış biri olarak dönüyor. Üst orta sınıfa mensup terapist Şehnaz’la, alt sınıftan, çocuk yaşta evlendirilmiş Elmas’ın hikâyesi bir noktada kesişi

Kıvanç Sezer ile son filmi 'Babamın Kanatları' üzerine

Kıvanç Sezer ile son filmi 'Babamın Kanatları' üzerine

‘Babamın Kanatları’ ilk uzun metrajın. Senaryonun ortaya çıkış sürecinden bahsedebilir misin?Çıkış noktası bir gazete haberiydi. Ömer Çetin adlı üniversite öğrencisi bir gencin İstanbul’da okul inşaatında çalışırken düşüp ölmesine dair bir haberdi bu. Ailesiyle röportaj yapmışlardı. Onların yaşadığı çaresizlik duygusu bir yumru gibi boğazıma oturmuştu. İlk başta bundan bir film yapma düşüncem yoktu. Fakat konuyu araştırdıkça, işçilerin, yoksulların ve madunların dünyasına girmeye başladıkça giderek bununla ilgili bir film yapma fikri oluştu. İşçi ölümlerinde dünya üçüncüsü olduğumuzu, bu ölümlerin basitçe kaza deyip geçilemeyecek cinayetler olduğunu fark ettikçe tam da yapmam gereken şeyin bu olduğunu düşünmeye başladım. Senaryoyu ise üç yıl boyunca defalarca yeniden yazdım. Yazmak, yeniden yazmaktır derler. Öyle oldu. Özcan Alper’in ve Alman bir senaryo doktorunun katkılarıyla, yılmadan her ayrıntıya önem vererek senaryoyu tamamladım. Senaryoyla eş zamanlı olarak da bütçe arayışı süreci oldu. Bakanlığın desteğiyle çektik filmi ama onun dışında pek destek bulamadık. Kasım 2015’te ise çekimlere başladık. 2016’nın Mayıs ayında filmi tamamladık. Kan parası, öyküdeki önemli çatışmalardan biri. Bu meseleyle ilgili nasıl bir araştırma yaptın?İlk araştırmalarımdan sonra kan parasıyla ilgili birçok avukatla görüştüm. İş mahkemelerinde işlerin nasıl yürüdüğü, hukukun nasıl işlediğine dair konuştuk. Ayrıca şirketlerin bu konudaki tutumunu, ailelerin buradaki hak mücadelelerini dinledim

Aslı Özge'yle son filmi 'Auf Einmal / Ansızın’ üzerine

Aslı Özge'yle son filmi 'Auf Einmal / Ansızın’ üzerine

‘Auf Einmal’, Türkiye’de gerçekleşen bir olaydan esinlenilerek ortaya çıkmış. Filmde bir kadının, Karsten adlı genç bir adamın evinde ölü bulunmasının ardından yaşananlar anlatılıyor. Öykü nasıl şekillendi?İnternette, genç bir kadının yeni tanıştığı bir adamın evinde nedeni belli olmayan bir şekilde öldüğünü okudum. Ertesi gün medya evli ve bir de çocuğu olan bu kadının gece vakti adamın evinde ne aradığına, nasıl ölmüş olabileceğine dair birçok haberle doluydu. Ben vaktimin bir kısmını Berlin’de geçirdiğim için bu genç kadının ne kadar ünlü olduğunu bilmiyordum. Dolayısıyla kişilerden ve olayın kendisinden çok, bu olayın tartışılma biçimi ve açılımları, toplumun ve medyanın bireyler üzerinde yarattığı baskı, hayatlarımızı kontrol etme mekanizması ilgimi çekti. Hikâyeyi Almanya’da anlatmak istemenin nedeni neydi?Öncelikle gerçek olayı ve kişileri anlatmak istemiyordum, ancak Türkiye’de herkes ister istemez yazdıklarımı olayın kahramanları ve aslıyla karşılaştıracak, hatta o gece olanları aydınlatmamı bekleyecekti. Halbuki benim için bu olay sadece bir çıkış noktası oldu, karakterler ve hikâye ise tamamen benim bağımsız olarak yazdıklarımdan oluşuyor. Ayrıca Türkiye’de çekseydim, diğer bir beklenti de konunun ‘ahlak’ üzerinde yoğunlaşması olabilirdi. Her ne kadar genç kadının yargılanması beni çok rahatsız etmiş olsa da olayı farklı açılardan ele almak istedim. "Filmden çıktıklarında insanların kendileri ve kendi yargılama biçimleri üzerine düşünmelerini istedim." Film Hamle

Seren Yüce ile son filmi 'Rüzgarda Salınan Nilüfer' üzerine

Seren Yüce ile son filmi 'Rüzgarda Salınan Nilüfer' üzerine

Birçok festivalden ödüllerle dönen ilk filmin ‘Çoğunluk’tan altı yıl sonra ikinci uzun metrajını çektin. İki film arasındaki uzun aranın nedeni neydi?Bendim. Çekmeye niyet ettiğimiz bir senaryo vardı ancak karakterler doğru bir eksene oturmamışlardı, üzerine Gezi olayları yaşandı ve o süreçte yaşananlar yapılacak herhangi bir şeyi anlamsız kılıyordu. O sene çekimi erteledik ve sonrasında kurmaya çalıştığım fikir de son haline ulaştı. Filmin seyirciyle buluşması da bu zamanı buldu. ‘Rüzgarda Salınan Nilüfer’, Türkiye orta sınıfına sert bir bakış atan ‘Çoğunluk’ gibi sınıfsal dinamikler üzerine kurulu bir film. Bu sefer öyküyü üst tabakadan iki aile üzerinden kurmanın nedeni neydi?Daha yakından tanıdığım bir kesim. Ayrıca anlatmak istediğim, başta kendisi sonrasında çevresiyle suni bir ilişki geliştiren kişilerin daha çok bu kesimin bir özelliğini yansıttığını düşünüyorum. Bağımsız Türkiye sineması alt sınıf öykülerine odaklanan bir geleneğe sahip. Sence sinemamız Türkiye toplumuna orta ya da üst sınıf üzerinden bakmak konusunda neden çekingen?Üst sınıfın itici bulunması, onlarla vicdani bir ilişki kurulamaması, bu sınıfa mensup kişilere nefretle karışık duygularla bakılması, üst sınıfa dair kahramanlaştırılacak bir öğe olmaması gibi sebepler sayabilirim. Diğer taraftan bakarsak sanırım alt sınıfa ait hikâyelerde çelişkilerin, dramların daha belirgin olduğu, duyguların daha yoğun yaşandığı yönünde bir algı var. Alt sınıfları anlatmanın, daha vicdani bir noktadan onların filmini

Listings and reviews (41)

The Space Between Us

The Space Between Us

Mars’ta doğan 16 yaşındaki Gardner Elliot, tüm hayatı boyunca toplam 14 kişiyle tanışmıştır. Colorado’da bir lisede okuyan Tulsa adlı genç bir kadınla internet üzerinden konuşmaya başlayan Gardner, babasını bulmak için dünyaya gitmeye karar verir. Tulsa ile bir yolculuğa çıkan Gardner, dünyadaki yaşamı keşfetmeye başlayacaktır. İki genç arasındaki romantik ilişkiyi merkeze alan ‘The Space Between Us’, macera ve bilim kurguyu aynı potada eriten melez bir yapım. Martin Scorsese imzalı ‘Hugo’ (2011) ile çıkış yapan Asa Butterfield’ın Gardner karakterini canlandırdığı ‘The Space Between Us’ı, sıra dışı bir gençlik filmi izlemek isteyenler es geçmesin.  17 Mart'ta vizyonda.

Ağ

Güney Kore sinemasının dünyaca ünlü yönetmeni Kim Ki-duk’un son filmi ‘The Net’, Kuzey ve Güney Kore arasındaki politik gerilimi odağına alıyor. Bir balıkçı, teknesinin motoru bozulunca Güney Kore kıyılarına sürüklenir. Uzun bir sorgulamanın ardından Kuzey Kore’ye gönderilen balıkçı, güneyin ekonomik olarak gelişmişliğinin ardındaki karanlığı fark eder. Ülkesine gelince yine uzun bir sorgu süreci yaşayan balıkçının ajan olduğu zannedilmektedir. Venedik Film Festivali’nde dünya galasını yapan film, Kim Ki-duk’un daha minimalist estetiğe sahip ilk dönem filmlerinden oldukça uzakta bir yapım. Altın Aslan aldığı ‘Pieta / Acı’ (2012) gibi çilekeş bir karakter üzerine kurulu bir öykü anlatan film didaktik bir tona sahip.

Vezir Parmağı

Vezir Parmağı

‘Beyaz Melek’ (2007), ‘Güneşi Gördüm’ (2009), ‘New York’ta Beş Minare’ (2010) ve ‘Mucize’ (2015) gibi filmlere imza atan Mahsun Kırmızıgül, kariyerine yönetmen olarak devam edecek gibi görünüyor. Yeşilçam’ın Osmanlı döneminde geçen komedilerini hatırlatan ‘Vezir Parmağı’nın senaryosunda da Kırmızıgül’ün imzası var. Osmanlı İmparatorluğu uzun yıllar devam edecek savaşlardan bir tanesine daha girmek üzeredir. Ülkenin dört bir yanından eli silah tutan askerler orduya katılır. İmparatorluğun beş ayrı bölgesinden yola çıkan, beş farklı kültürden askerler ülkenin geleceği için mücadele edecektir. Birçok farklı etnik kökenden ve dinden insanı bir arada barındıran Osmanlı İmparatorluğu’nun çok kültürlü yapısına vurgu yapan film, çok kimlikli bir toplum olduğumuzu hatırlatan bir mesaja sahip. Özellikle prodüksiyon tasarımı ve görüntü yönetimiyle dikkat çeken yapım ayın dikkate değer yerli filmlerinden.

American Honey

American Honey

5 out of 5 stars

Andrea Arnold’ın üçüncü defa Cannes’da Jüri Ödülü kazandığı dördüncü uzun metrajı ‘American Honey’ son yılların en heyecan verici filmlerinden biri. Bir çöplükte yiyecek ararken gördüğümüz Star adlı genç kadın, yıkık dökük bir evde küçük kardeşi ve alkolik babası ile yaşamaktadır. Evden kaçıp, kapı kapı dolaşarak dergi aboneliği satan bir grup gencin arasına katılan Star, çıktığı bu yolculukta dünyayı, aşkı ve hayatı tanıyacaktır. Önceki Arnold filmlerinde olduğu gibi asi bir genç kadının kendini fırtınaya bırakmasını anlatan ‘American Honey’, klasik bir hikâye dinlemeyi bekleyen izleyicileri hayal kırıklığına uğratabilir. Star’ın deneyimlerini ve duygularını odağına alan filmde, her şeyi bir arada tutan ise bir aşk hikâyesi. Arnold’ın seyirciye sürekli Star’ın başına kötü bir şey gelecek mi gelmeyecek mi sorusunu sordurması ve beklentilerin aksine Star’ın bir kurbana dönüşmemesi ‘American Honey’yi sinema tarihinin en güçlü kadın karakter portrelerinden birine çeviriyor. Beraber seyahat eden, çalışan, dans eden, sarhoş olan bir grup yersiz yurtsuz gencin yollarda geçen öyküsü Arnold’ın akıllara durgunluk veren gözlem gücü ve şairane kamerası sayesinde muhteşem bir sinema deneyimine dönüşüyor. Sefaletin hüküm sürdüğü kenar mahalleleri, arka sokakları, çöplükleri ve motel odalarını mesken tutan film Amerika’nın bilmediğimiz yönüne dair eşsiz bir portre de çıkarıyor. Filmin müzikleri ise tüm bu sinemasal coşkuyu daha da üst seviyeye çıkaran bir ödül gibi. 

Uzay Yolcuları

Uzay Yolcuları

2014 tarihli ‘The Imitation Game / Enigma’ ile Hollywood’a transfer olan Norveçli yönetmen Morten Tyldum, yeni filmi ‘Passengers’da iki genç yıldızı, Jennifer Lawrence ve Chris Pratt’i bir araya getiriyor. Aurora ve Jim, binlerce yolcusuyla beraber başka bir gezegene gitmekte olan uzay gemisinde 120 yıllık bir uykuya yatmıştır. Fakat ikisi olması gerekenden doksan yıl önce uyanır. Uyku kabinlerinin onları neden uyandırdığını çözmeye çalışan ikili uzayda ilerlemekte olan geminin kaderini ellerine alacaktır. Bir bilimkurgudan beklendiği üzere büyük varoluşsal sorular soran film, uzayda geçen bir Adem ve Havva hikâyesi anlatıyor adeta. Fakat filmin bu sorular üzerinde derinleşmektense, iki yıldız oyuncu arasındaki cinsel gerilim üzerine çok zaman harcadığı ve aksiyon sahnelerine gereğinden fazla önem verdiği söyleniyor. Önermesinin altını dolduramayan yapım çok da umut vaat etmiyor.

Rogue One: Bir Star Wars Hikâyesi

Rogue One: Bir Star Wars Hikâyesi

George Lucas, sinema tarihinin en ünlü serisi Star Wars’un haklarını Walt Disney’e sattıktan sonra birçok kişi serinin geleceğine dair kaygı duymaya başlamıştı. J. J. Abrams’ın yönettiği ‘Star Wars: The Force Awakens / Star Wars: Güç Uyanıyor’ın (2015) hem gişede hem de eleştirmenler nezdinde büyük başarı yakalaması serinin emin ellerde olduğunu gösterdi. Öncelikle, bu ay vizyona giren ‘Rogue One’ın geçtiğimiz sene izlediğimiz yedinci Star Wars filminin devamı olmadığını belirtelim. Vizyona giren ilk Star Wars filmi ‘A New Hope / Yeni Bir Umut’un (1977) hemen öncesinde gelişen olayları anlatan ‘Rogue One’, Star Wars evrenindeki çeşitli karakterler ve olaylar üzerine kurulu filmlerden oluşacak ‘Antoloji’ serisinin ilk filmi. İmparatorluğun elindeki en büyük silah olan Ölüm Yıldızı inşa edilmeye başlanmıştır. Silahın planlarını çalmakla görevlendirilen ekip tehlikeli bir maceraya atılacaktır. 2014 tarihli ‘Godzilla’ ile ne kadar güçlü bir görsel anlatıcı olduğunu kanıtlayan Gareth Edwards’ın yönettiği yeni Star Wars filminde yine bir kadın kahraman başrolde yer alıyor. Darth Vader’ın yıllar sonra tekrardan beyaz perdede göründüği ‘Rogue One’, tüm dünyayla aynı anda Türkiye’de vizyona giriyor.

Tereddüt

Tereddüt

3 out of 5 stars

Sinemamızın en önemli yönetmenlerinden Yeşim Ustaoğlu’nun dünya galasını Toronto Film Festivali’nde yapan son filmi ‘Tereddüt’, Antalya Film Festivali Uluslararası Yarışma’da En İyi Film, En Yönetmen ve En İyi Kadın Oyuncu ödüllerini kazanmıştı. Farklı sınıflardan iki kadının kesişen öyküsünün anlatıldığı ‘Tereddüt’te, Karadeniz coğrafyası da Ustaoğlu’nun birçok filminde olduğu gibi yine önemli bir role sahip. Mecburi hizmetini yaptığı kasabada görev süresinin dolmasını bekleyen psikiyatrist Şehnaz, soğuk ve fırtınalı bir gecenin sabahında Elmas adlı bir hastayla tanışır. Şehnaz, Elmas’ın zihnindeki yaraları tedavi etmeye çalışırken kendisi de bir dönüşüm geçirecektir. Çocuk yaşta evlendirilen Elmas ile üst orta sınıfa mensup Şehnaz’ın öyküsü, erkek egemen toplumda kadınların maruz kaldığı fiziksel ve duygusal şiddetin herhangi bir kültürel ya da sınıfsal fark tanımadığını göstermesiyle özellikle dikkat çekici. Başrollerdeki Funda Eryiğit ve Ecem Uzun’un performanslarından büyük güç alan film, çoğu tek plan çekilmiş terapi sahnelerinde izleyicinin nefesini tutmasına neden olacak kadar güçlü dramatik anlara sahip. Karadeniz’in bütün ihtişamıyla etkileyici bir arka plan oluşturduğu ‘Tereddüt’, birbirinden çok uzakmış gibi görünen hayatların ne kadar yakın olduğunu hatırlatmasıyla, karamsar atmosferine rağmen içinde umut barındıran bir film.

Ben, Daniel Blake

Ben, Daniel Blake

3 out of 5 stars

Dünya sinemasının en önemli auteur’lerinden biri olan ve ‘I, Daniel Blake’ ile ikinci kez Altın Palmiye kazanan Ken Loach, sinemasını acımasız bir sömürü düzeni altında yaşayanların hikâyelerine adamış bir yönetmen. Çektiği filmlerle izleyicilerin vicdanına dokunmaya çalışan Loach’un mirasının kıyas kabul etmez bir öneme sahip olduğunu öncelikle not düşelim. Eleştirmenleri ikiye bölen ‘I, Daniel Blake’, Newcastle’da yaşayan bir marangozun hikâyesini takip ediyor. Daniel Blake, geçirdiği kalp krizinin ardından çalışamaz raporu almıştır. İşsizlik maaşı almak için devlete başvuru yapan Blake, kimseyi çalışamaz durumda olduğuna ikna edememektedir. Bozuk sistemle mücadele eden iki çocuklu Katie ile karşılaşan Daniel, aileye yoldaşlık edecektir. İşsizlik maaşı alamadıkları için açlıkla baş etmeye çalışan karakterleri perdeye taşıyan Loach, hayatta kalma mücadelesi veren insanların öyküsünü yalın bir dille anlatıyor. Fakat öykünün son düzlükte ahlakçı bir yere savrulması ve bir anda melodrama dönüşmesi filmin dramatik değerini oldukça zayıflatıyor. Ve hikâye, bir Loach filminden beklemeyeceğimiz kadar umutsuz ve karamsar bir şekilde noktalanıyor. Ne kadar zor koşullarda altında yaşasalar da mücadele etmeyi sürdüren karakterlerin hikâyelerinde her zaman bir umut kırıntısı bulmayı başaran Loach’un, faşizmin dört bir yanı sardığı şu zamanlarda umutsuz bir filme imza atması belki çok da şaşırtıcı değil. 

Mavi Bisiklet

Mavi Bisiklet

3 out of 5 stars

53. Antalya Film Festivali’nde En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Senaryo ödüllerini kazanan ‘Mavi Bisiklet’, annesi ve kız kardeşiyle küçük bir kasabada yaşayan Ali’nin hikâyesine odaklanıyor. Ali’nin en büyük hayali vitrinde gördüğü mavi bisiklete sahip olmaktır. Bir gün tren yolunda Ali’nin çiftlikte çalışan babasının cesedi bulunur. Olayın tek şahidi, çiftliğin kâhyası Salim’dir. Salim’in kasabaya gelen torunu, Ali’nin platonik aşkı Elif’in elinden okul başkanlığını alınca, Ali bu haksızlık karşısında harekete geçmeye karar verir. İlkokul çağındaki çocukların dünyasında geçen ‘Mavi Bisiklet’, İran Yeni Dalgası’ında çocukların başrolde yer aldığı naif filmleri andırıyor. Ali’nin, demokratik yollarla seçilmiş sınıf başkanının hakkını korumak için verdiği mücadelede okul müdürü önündeki en büyük rakip oluyor. Ergenlik çağına yeni girmiş karakterlerin otoriteyle mücadeleleri, günümüzün politik atmosferine dokunan bir alt metin olarak da işliyor. Köreken böylece duygusal yönü güçlü küçük bir hikâye üzerinden memleket portresi çıkarıyor.

Karanlıklar Ülkesi: Kan Savaşları

Karanlıklar Ülkesi: Kan Savaşları

2003 yılında başlayan ‘Underworld’ serisi, beşinci halkası ‘Underworld: Blood Wars’ ile yoluna devam ediyor. Kate Beckinsale’i bir kere daha Selene rolünde izlediğimiz yapım, yeraltı dünyasının birbirine düşman yaratıklarını karşı karşıya getiriyor. Hem Lycan hem de Vampir klanları tarafından ihanete uğrayan Selene, iki klan arasındaki savaşı sonlandırmak ister. Yanına arkadaşı David ve babası Thomas’ı alan genç kadın, çok büyük bir fedakârlık yapmak zorunda kalacaktır. Gotik mekânları mesken tutan ‘Underworld: Blood Wars’, hem korku hem de aksiyon severlerin beklentilerini karşılayacak gösterişli bir yapım. Süper güçlere sahip vampir Selene’in neredeyse tanrısal özellikler kazandığı serinin son filmi, ilk defa bir kadın yönetmene, daha önce yönettiği TV dizileriyle dikkat çeken Anna Foerster’a teslim edilmiş.

Kasap Havası

Kasap Havası

Bu yıl İstanbul Film Festivali’nde yarışan ‘Kasap Havası’, TV’ye yaptığı işlerle bilinen Çiğdem Sezgin’in ilk uzun metrajı. Annesinin beğendiği genç bir kadınla evlenmek üzere olan Ahmet, kendisinden yaşça büyük olan Leyla ile tutkulu bir ilişki yaşamaktadır. İlişkileri rayına oturduğu sırada, Leyla’nın 18 yıl önce beraber olduğu erkek arkadaşı Semih Almanya’dan İstanbul’a gelir. Semih’in gelişi Ahmet ve Leyla’nın hayatını alt üst edecektir. İnanç Konukçu ve Şenay Gürler’in başrollerde yer aldığı ‘Kasap Havası’, mahalle filmlerinde görmeye alışkın olduğumuz kalabalık bir oyuncu kadrosuna sahip. İstanbul’un arka mahallelerini mesken tutan yapım, güçlü kadın karakterleriyle dikkat çekiyor.

Babamın Kanatları

Babamın Kanatları

3 out of 5 stars

23. Adana Film Festivali’nde Yılmaz Güney Ödülü dâhil yedi dalda ödül kazanan, 53. Antalya Film Festivali’nden ise En İyi İlk Film dâhil altı ödülle dönen ‘Babamın Kanatları’, Kıvanç Sezer’in ilk uzun metrajı. Dünya galasını Karlovy Vary Film Festivali’nde yapan film, İstanbul’un çeperlerindeki toplu konut inşaatlarında çalışan işçilerin hayatlarına kamerasını çeviriyor. Van’da yaşayan ailesine bakmak için İstanbul’da inşaatta çalışan İbrahim, bir gün kanser hastası olduğunu öğrenir. İbrahim’in aynı inşaatta çalışan yeğeni Yusuf ise yükselme hırsıyla canını dişine takarak çalışan bir gençtir. Yusuf, amcasına yardım etmeye çalışsa da inşaattaki çalışma koşulları gün geçtikçe zorlaşacaktır. Hem Adana hem de Antalya’da En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazanan Menderes Samancılar’ın yanında genç oyuncular Musab Ekici ve Kübra Pir’den güçlü performanslar çıkaran Kıvanç Sezer, farklı kuşaklardan iki Kürt işçinin hikâyesini sade ve etkileyici bir üslupla anlatıyor. Hem sınıfsal hem de kültürel çelişkileri öyküsüne yedirmeyi başaran Sezer, didaktik olmaktan kaçınıyor ve karakterlerinin duygu dünyasında gezinmeyi başaran bir filme imza atıyor. Son dönem sinemamızda işçi sınıfına kamerasını çeviren filmler arasında dikkate değer bir çalışma.