Get us in your inbox

Aslı Ildır

Aslı Ildır

Articles (3)

Orhan Eskiköy ile yeni filmi 'Taş' üzerine

Orhan Eskiköy ile yeni filmi 'Taş' üzerine

‘İki Dil Bir Bavul’ ve ‘Babamın Sesi’ gibi kurmaca ve belgeseli bir arada kullanan yapımların ardından ‘Taş’ ile tamamen kurmaca bir filme imza attınız. Kurmacayı tercih etmenizin sebebi neydi? Bu geçiş dönemindeki deneyimlerinizden bahsedebilir misiniz? Film yapmaya öğrenciyken başladım. Belgesellere başlarken “Neyi farklı yaparsam mutlu olurum?” diye düşünürdüm. ‘İki Dil Bir Bavul’a gelene kadar farklı tarzlarda belgeseller çektim. Hepsi birer deneydi benim için. ‘İki Dil Bir Bavul’da istediğim forma ulaştım sanırım. ‘Babamın Sesi’nde ise belgesel ile kurmacayı bir arada kullandım. Bu benim için yeni bir zorluktu. ‘Taş’ta ise tamamen kurmaca bir film hayal ettim. Bu da bambaşka bir zorlukmuş. Özellikle hikâyenin gerektirdiği atmosferi yaratırken yaşadım bunu. Bir de üzerine oyunculuk diye bambaşka bir serüven çıktı karşıma. Çok pahalı deneyimler tabii. ‘Taş’a dair yaptığınız yorumlarda, şiirle sinema arasındaki kardeşlik üzerine düşünmek istediğinden bahsetmişsiniz. ‘İki Dil Bir Bavul’a Abbas Kiarostami filmlerini hatırlatan bir şiirsellik hakimdi. Bu filminizde ise biraz da Tarkovski sinemasını andıran bir şiirsellik var. Bu yoruma katılır mısınız? Şiir ve sinema arasındaki ilişkiyi filminiz üzerinden biraz açabilir misiniz? Şiir dediğimde ben bir ‘öz’den bahsediyorum. Gündelik hayatın içinde, bütün iyi öykülerde ve romanlarda, hatta resimde, mimaride bile vardır. Sanatı içinde barındıran her yaratıcı sürecin başparmağıdır şiir. Başparmağımız olmadan olur mu? Elbette olur.

Ceylan Özgün Özçelik ile 'Kaygı' üzerine

Ceylan Özgün Özçelik ile 'Kaygı' üzerine

Hafızaya dair bir film yapma fikri olarak nasıl ortaya çıktı? Açıkçası kendi hafızasızlığımdan çıktı. Kentsel dönüşümün unutmadaki payı yüzüme çarpıverdi. Eşe dosta, ülkenin son birkaç yılından sorular sormaya başladım: “Taksim’deki alışveriş merkezinin yerinde daha önce ne vardı?”, “Üç yıl önce şu ilde ne olmuştu?” gibi sorular... İnternete bakmadan hatırlayamıyorduk. Bu topluca unutma hali beni çok korkuttu. Bellek ve hafıza üzerine okumaya, unutmanın sınırları üzerine düşünmeye başladım.   Hikâye ya da fikir olgunlaştıkça korku/gerilim türünü de beraberinde mi getirdi, yoksa bir tür filmi çekme amacıyla mı yola çıkmıştın? Sinema, öykünüzü anlatma yolunda, kamerayla nasıl bir ilişki kurduğunuzla, mekânlardan ses tasarımına biçimsel tercihlerinizle ilişkili nihayetinde. Atmosferi çok önemsiyorum. Uzun zamandır bir tür filmi çekmek istiyordum. Sinema yapabildiğim sürece de tür filmleri çekmek istiyorum. Özellikle geçmişi tek mekân aracılığıyla deşen psikolojik gerilimlerin ve üstü örtülmüş gerçekleri arayan politik gerilimlerin hayranıyım.  “Bir kadın hatırlar” fikrinden yola çıkmışsın. Hatırlamak senin için ne ifade ediyor? Bir kadının hatırlaması, biraz içgüdüsel ama özünde politik bir tercih, desem fazla mı kısa kesmiş olurum? Filmin görsel ve işitsel dünyasını planlarken esinlendiğin yönetmenler ya da filmler oldu mu? İlk filmimde beni büyüleyen tür filmlerinden ilham almam kaçınılmazdı. Roman Polanski’den ‘The Tenant’, Andrzej Żuławski’den ‘Possession’, Chantal Akerma

Listings and reviews (162)

Elveda Oğlum

Elveda Oğlum

Bu seneki Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı için yarışan ve En İyi Erkek ve Kadın oyuncu dallarında ödül kazanan ‘Di jiu tian chang’in yönetmen koltuğunda, günümüz Çin sinemasının önemli yönetmenlerinden biri olan Xiaoshuai Wang oturuyor. 1980 yılından günümüze uzanan bir Çin portresi çizen yönetmen, ülkedeki tek çocuk politikasının insanlar üzerindeki yaralayıcı etkisini gözler önüne seriyor. Yaoyun ve Liyun çifti, oğullarını bir kazada kaybetmelerinin ardından büyük şehre taşınırlar. Ancak şivesini bile anlayamadıkları şehirde istedikleri hayatı bulamazlar. Evlat edindikleri oğullarının başına gelen olay, çiftin geçmişlerini yeniden gözden geçirmelerine neden olacaktır. Çin’de gerçekleşen hızlı ekonomik büyüme süreci sonrasında insanların yaşadıkları dönüşümü, aile ve arkadaşlık kavramlarıyla beraber ele alan film dokunaklı hikayesiyle ve naif üslubuyla dikkat çekiyor.

Üzgünüz Size Ulaşamadık

Üzgünüz Size Ulaşamadık

3 out of 5 stars

Yönetmen: Ken Loach Nedir? Ekonomik krizin etkisiyle sarsılan bir ailenin yaşadıkları. Neden izlemeli? Yönetmenin lafını esirgemeyen toplumsal gerçekçi üslubu için.  ‘I, Daniel Blake / Ben, Daniel Blake’ ile 2016’da Cannes’da Altın Palmiye kazanan Ken Loach İngiliz işçi sınıfını muazzam bir şekilde beyaz perdeye taşıyan usta bir isim. Yönetmenin yeni filmi ‘Sorry We Missed You’ ise 2008’de yaşanan ekonomik kriz sonrasında geçim mücadelesi veren bir ailenin yaşamına odaklanıyor.  Ricky ve Abbie, ekonomik kriz sonrası yüklü bir borcun altına girmek zorunda kalmıştır. Ev alma hayallerini rafa kaldıran ikili, önlerine çıkan zorlu bir iş fırsatını değerlendirmeye karar verir. Ellerindeki son birikimlerini bu işe yatıran aile, üst üste gelen aksiliklerle gitgide daha büyük bir ekonomik krizin içine sürüklenir. Loach, giderek daha büyük çıkmaza giren sınıfsal eşitsizliği ve geç kapitalizmin işçi sınıfı üzerindeki yıpratıcı etkisini her zaman olduğu gibi toplumsal gerçekçi bir estetikle ele alıyor.

Monos

Monos

4 out of 5 stars

Yönetmen: Alejandro Landes Nedir? Sekiz çocuk asker, uzak bir coğrafyada bir çocuk askeri rehin tutmaktadır. Neden izlemeli? Sıra dışı öyküsü, başarılı oyunculukları ve dışavurumcu atmosferi için. Prömiyerini Berlin Film Festivali’nde gerçekleştiren ‘Monos’, Sundance Film Festivali’nin Dünya Sineması bölümünde ise Jüri Özel Ödülü kazanmıştı. Sıra dışı bir ‘Sineklerin Tanrısı’ hikayesi anlatan film, ‘Porfirio’ (2011) adlı filmiyle bilinen Brezilyalı yönetmen Alejandro Landes’in ikinci kurmaca uzun metrajı. Özellikle genç oyuncularının başarılı performanslar sergilediği film, karakterlerin iç dünyasını dışavurumcu bir üslupla yansıtan mizanseniyle öne çıkıyor. Sekiz çocuk asker, vahşi bir coğrafyanın hakimiyeti altında, neresi olduğu belirsiz bir bölgede Amerikalı bir kadını rehin tutmaktadır. Ancak aniden gelişen bir baskın, çocukların kurduğu tüm düzeni de altüst edecek ve çetin bir ölüm-kalım mücadelesine dönüşecektir. Kolombiya’nın Oscar adayı olan film, kurduğu fantastik ve neredeyse post-apokaliptik atmosferiyle öne çıkan bir ‘savaş filmi’.

Küçük Şeyler

Küçük Şeyler

Yönetmen: Kıvanç Sezer Nedir? İşsiz kalan bir adam ve eşinin gitgide absürtleşen ilişkisi. Neden izlemeli? Kendine has mizahı için. İlk filmi ‘Babamın Kanatları’ ile tanınan Kıvanç Sezer’in yönettiği, yapımcılığını ‘Gişe Memuru’, ‘Sarmaşık’ ve ‘Kelebekler’ gibi filmlerin yönetmeni Tolga Karaçelik’in üstlendiği ‘Küçük Şeyler’, prömiyerini Karlovy Vary Film Festivali’nde gerçekleştirdi. Başrollerinde Alican Yücesoy ve Başak Özcan’ın yer aldığı film, beyaz yakalı bir çiftin hayatına odaklanan bir absürt komedi. Sezer’in ‘Babamın Kanatları’ ile beraber bir üçlemenin parçası olarak planladığı film, işsiz kalan bir adamın eşiyle bozulan ilişkisini ele alıyor. Trajikomik bir üsluba sahip film, orta sınıf yaşam tarzını absürt bir mizah yoluyla eleştiriyor. Senaryosu da Kıvanç Sezer’e ait olan filmin oyuncu kadrosunda Bülent Emrah Parlak, Seda Türkmen ve son olarak ‘Kız Kardeşler’de izlediğimiz Müfit Kayacan gibi isimler de var.

Charlie'nin Melekleri

Charlie'nin Melekleri

Yönetmen: Elizabeth Banks Nedir? Tehlikeli bir mühendisi engellemeye çalışan üç kadın ajanın maceraları. Neden izlemeli? Eğlenceli ve senaryosu ve yıldız oyuncu kadrosu için. Üç kadın ajanın maceralarına odaklanan sevilen aksiyon serisinin yeni uyarlamasının başrollerinde son dönemin yükselen yıldızlarından Kristen Stewart, Disney’in yeni Aladdin filminde prenses Jasmine’i canlandıran Naomi Scott ve İngiliz oyuncu Ella Balinska yer alıyor. Filmin yönetmenliğini ve senaristliğini ise oyuncu kimliğiyle bilinen Elizabeth Banks üstleniyor. Film, daha önce ‘Pitch Perfect 2 / Mükemmel Uyum 2’yi (2015) yönetmiş olan Banks’in ikinci uzun metrajı. Oyuncu kadrosunda Patrick Stewart ve Sam Claflin gibi isimlerin de yer aldığı film, tehlikeli bir teknolojiyi hayata geçiren genç bir mühendisi engellemeye ve dünyayı kurtarmaya girişen Charlie’nin meleklerinin birbirinden heyecanlı maceralarını konu alıyor. Filmin Cameron Diaz, Drew Barrymore ve Lucy Liu’yla özdeşleşen serinin önceki uyarlamaları kadar başarılı olup olmayacağı ise merak konusu.

Pavarotti

Pavarotti

Yönetmen: Ron Howard Nedir? Efsanevi opera sanatçısı Pavarotti’nin hayatı. Neden izlemeli? Sanatçının hayatı hakkında bilinmeyenlere tanık olmak için. ‘Apollo 13’ (1995), ‘A Beautiful Mind / Akıl Oyunları’ (2001) ve ‘Solo: A Star Wars Story / Han Solo: Bir Star Wars Hikayesi’ (2018) gibi filmleriyle bilinen Oscar ödüllü yönetmen Ron Howard’ın yönettiği belgesel, operanın dünyaca ünlü efsane ismi Pavarotti’nin hayatını ele alıyor. Howard, 1990 senesinde İtalya Dünya Kupası sırasında seslendirdiği ‘Nessun dorma’ ile akıllara kazınan ve 1.4 milyar izleyici tarafından canlı yayında dinlenen sanatçının kariyerini tüm yönleriyle ele alıyor. Daha önce yayınlanmamış ve sanatçının ailesi tarafından belgesel için ortaya çıkarılan arşiv görüntülerinin yer aldığı film, Pavarotti’nin dünyaca ünlü olmadan önceki hayatını ve gençliğini de kariyeriyle birlikte irdeliyor. Sanatçının dünya turnesinde çekilen görüntüler sayesinde filmde Spike Lee, Prenses Diana, Bono, Stevie Wonder ve Nelson Mandela gibi isimlere de rastlıyoruz. Efsanevi ismin hayranları ve opera severler için kaçırılmayacak bir yapım.

Ve Sonra Dans Ettik

Ve Sonra Dans Ettik

5 out of 5 stars

15 Kasım Yönetmen: Levan Akin Nedir? Dans topluluğunda tanışan iki gencin aşkı. Neden izlemeli? Karakterlerin duygu dünyasını çok iyi yansıtan sinematografisi için. Cannes Film Festivali’nde Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde yer alan ve festivalin en beğenilen filmlerinden biri olarak çok iyi eleştiriler alan ‘And Then We Danced’, Gürcistan yapımı bir büyüme hikayesi. Gürcistan’ın içeriği nedeniyle Oscar’a aday göstermediği film, ortak yapımcılarından biri olan İsveç’in En İyi Yabancı Dilde Oscar adayı seçildi. Kendisi de İsveç’te yaşayan yönetmen Levan Akin’in üçüncü uzun metrajı olan yapımın başrolünde dansçı Levan Gelbakhiani yer alıyor. Genç oyuncu, Saraybosna Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu ödülünün sahibi oldu. Ailesi ekonomik sıkıntılarla boğuşan ve iyi bir dansçı olma hayali kuran Merab, Gürcistan halk dansları topluluğunda zorlu bir eğitim almaktadır. Batum’dan gelen ve ekibe yeni katılan Irakli ise oldukça hırslı bir öğrenci olan Merab’a rakip olur. Ancak ikilinin arasındaki ilişki gitgide aşka dönüşür. Ataerkil geleneklerine fazlaca bağlı toplum ise ne Merab’ın aşkını yaşamasına ne de dilediği gibi dans etmesine izin verir. Yönetmen Akin, yasaklar arasında gizlice filizlenen bu ilk aşkı, dansın tutku dolu dilini sinemaya tercüme ederek, usta bir yönetmenlikle aktarıyor.

Doktor Uyku

Doktor Uyku

22 Kasım Yönetmen: Mike Flanagan Nedir? Küçükken yaşadığı travmatik olaylarla baş etmeye çalışan özel yetenekli Danny’nin hikayesi. Neden izlemeli? Kubrick şaheseri ‘The Shining / Cinnet’in devamında neler olduğunu görmek için. Stephen King’in öyküsünden uyarlanan ve usta yönetmen Stanley Kubrick’in yönettiği korku/gerilim ‘The Shining / Cinnet’in (1980) devamı niteliğindeki ‘Doctor Sleep’in başrollerinde Ewan McGregor ve Rebecca Ferguson var. ‘The Shining’in kahramanı Jack Torrance’ın küçük oğlu Danny’nin yetişkinliğini konu alan film, yine Stephen King’in kaleme aldığı devam romanından uyarlama. Küçükken yaşadığı travmatik olaylardan ve babasına dair korkunç hatıralardan dolayı çok acı çeken Danny, yaşadığı New Hampshire’da bir tür destek grubunun yanına sığınır ve özel güçleri sayesine ölmek üzere olan yaşlılara yardım eder. Ancak True Knot adında yaşlılardan oluşan bir grup Danny ve bir başka özel yetenekli arkadaşı Abra’nın peşine düşer. Özellikle ‘The Shining’ hayranları tarafından merakla beklenen filmin yönetmenliğini ise Netflix’in beğenilen korku dizisi ‘The Haunting of Hill House / Tepedeki Ev’in yönetmenleri arasında yer alan Mike Flanagan üstleniyor.

Bedenimi Kaybettim

Bedenimi Kaybettim

22 Kasım Yönetmen: Jérémy Clapin Nedir? Ayrıldığı bedenini bulmaya çalışan bir elin hikayesi. Neden izlemeli? Sıra dışı animasyonu için. Cannes Film Festivali’nin Eleştirmenlerin Haftası bölümünde büyük ödül kazanan ‘J’ai perdu mon corps’, bedenini aramaya çıkan bir elin hikayesini anlatan sıra dışı bir yapım. Kısa filmleriyle bilinen Jérémy Clapin’in ilk uzun metrajı olan film, ‘Amélie’nin senaristi Guillaume Laurant’ın kaleme aldığı bir romandan uyarlama. Kendisini bir laboratuvarda bulan bir el, ayrıldığı bedenini bulmak için kaçar. Ancak ne pahasına olursa olsun bulmayı kafayı koyduğu pizza kuryesi Naoufel’i ararken yoluna pek çok engel çıkacaktır. Paris sokaklarının tekinsiz atmosferine rağmen yılmayan elin hikayesi, Naoufel ile kütüphaneci Gabrielle arasındaki aşk öyküsünü de aydınlatacaktır. Animasyon severlerin kaçırmaması gereken, dokunaklı ve sıra dışı bir aşk hikayesi.

Kraliçe Lear

Kraliçe Lear

4 out of 5 stars

Director: Pelin Esmer What is it? This is a story of the tour where women in the theater of Arslanköylü went to the surrounding villages. Why should watch it? For the inspiring adventures of the characters who never gave up the theater. Pelin Esmer's 2005 documentary ‘Queen Lear' is a sequel to ‘Oyun’, and focuses on a tour of the surrounding villages of Arslanköylü theater women. The film premiered at the Sarajevo Film Festival and won the Siyad and Yılmaz Güney Awards at the Adana Film Festival. Following the footsteps of a theater company founded in a village in the Taurus Mountains in the 2000s, the film tells of the self-confidence and independence gained by the characters' relationship with the theater.

Onun Adı Petrunya

Onun Adı Petrunya

Yönetmen: Teona Strugar Mitevska Nedir? Genç bir kadın, sadece erkeklerin katılabildiği bir törene gitmeye karar verir. Neden izlemeli? Sıra dışı öyküsü ve cesur karakteri için. ‘Veta’ (2001) ve ‘Jas sum od Titov Veles’ (2007) gibi filmleriyle bilinen yönetmen Teona Strugar Mitevska’nın son filmi ‘Gospod postoi, imeto i' e Petrunija’ prömiyerini gerçekleştirdiği Berlin Film Festivali’nde Ekümenik Jüri ve Sinemacılar ödüllerinin sahibi olmuştu. Sadece erkeklerin katılabileceği geleneksel bir etkinliğe karşı çıkan genç bir kadının hikayesini konu alan film, Makedonya’da geçiyor. Makedonya’da Teofanya bayramında gerçekleşen törende topluluğun erkek üyeleri, rahibin suya attığı haçı çıkarmak için kıyasıya bir yarışa girerler. Haçı çıkaran kişinin ise bir sene boyunca kutsanacağına dair bir inanç vardır. Başarısız bir iş görüşmesi nedeniyle morali bozuk olan tarihçi Petrunya, şans eseri törene denk gelir ve yarışa katılmaya karar verir. Haçı yakalamayı başaran Petrunya, bir kadının törene katılmasının yasak olduğunu savunan erkekler tarafından saldırıya uğrar. Geleneğin ataerkil kökenlerine başkaldıran genç bir kadının cesaret dolu hikayesi.  

Kraliçe Lear

Kraliçe Lear

4 out of 5 stars

Yönetmen: Pelin Esmer Nedir? Arslanköylü tiyatrocu kadınların çevre köylerde çıktığı turnenin öyküsü. Neden izlemeli? Tiyatrodan asla vazgeçmeyen karakterlerin ilham verici maceraları için. Pelin Esmer’in 2005 yılında çektiği ‘Oyun’un devamı niteliğindeki belgesel ‘Kraliçe Lear’, Arslanköylü tiyatrocu kadınların çevre köylerde çıktıkları bir turneye odaklanıyor. Prömiyerini Saraybosna Film Festivali’nde yapan film, Adana Film Festivali’nde de Siyad ve Yılmaz Güney Ödülleri’nin sahibi olmuştu. 2000’lerde Toros Dağları’ndaki bir köyde kurulan tiyatro topluluğunun izini süren film, karakterlerinin tiyatroyla kurduğu ilişki üzerinden kazandıkları öz güveni ve bağımsızlığı anlatıyor. Esmer, ‘Oyun’ belgeselinde köydeki kadınların kendi hikayelerini bir araya getirerek hazırladıkları bir tiyatro oyununu sergileme sürecine odaklanmıştı. Aradan geçen 14 sene boyunca kadınlarla olan iletişimini sürdüren Esmer, son olarak Shakespeare’in ‘Kral Lear’ adlı oyununu sahneleyen ve turneye çıkarak köy köy gezen kadınları beyaz perdeye taşıyor. Gittikleri köylerde ‘Oyun’ filmini de gösteren kadınlar, kendi hikayelerinden yarattıkları oyunu belgeleyen filmi izlerken, biz de onları izliyoruz. Anlatıcı ve izleyici pozisyonlarını iç içe geçiren ve karakterlerinin kendi öykülerini anlatması için alan açan Esmer, eşine rastlanması çok zor bir dayanışma ve güçlenme hikayesini seyirciyle buluşturuyor.

News (1)

İstanbul’da bir punk masalı

İstanbul’da bir punk masalı

Geçtiğimiz aylarda !f İstanbul kapsamında izleyiciyle buluşan ‘Arada’ bu ay vizyona giriyor. 90’lı yıllar İstanbul’unda bir punk hikayesi anlatan filmin yönetmeni Mu Tunç ile konuştuk. Sinema sevdası kanınıza nasıl girdi? Sinema ile küçük yaşta, 13-14 yaşlarındayken tanıştım. Özellikle Michael Mann, William Friedkin ve David Lynch gibi yönetmenlerle tanıştıktan sonra hikaye anlatmak istediğimi keşfettim. Ama sinema o kadar büyük ruhsal ve kültürel bir mertebe ki, bir fikrin özünden film yapabilmeniz ve o seviyeye ulaşmanız uzun bir süreci kapsıyor. İlk kamera ile tanışmam abimin punk konserlerini çekerek başladı. Abim, Türkiye’nin öncü ilk punk ve hardcore gruplarının kurucu üyesiydi. Nerdeyse her hafta sonu konser verirlerdi ve beni de 13-14 yaşlarımda götürmeye başladı. Bu durum da 90’ların sonunda İstanbul’daki underground punk hareketini görebilmemi sağladı. Çok önemli bir deneyimdi. Yaşım ilerledikçe bilgisayar ve teknoloji ile tanışmamla, kısa hikayelerimi hiç kimseye bağlı olmadan tıpkı bir punk albümü çıkarır gibi internetten yayabileceğimi gördüm. 2009’da ilk öncü internet seri video dizilerinden biri olan ‘Diary of Mu’ serisini yani ‘Mu’nun Günlüğünü’ başlattım. Bu seri videolar sırasında çok ciddi bir hikaye anlatımı dünyasından geçtim ve bunların hepsi beni aslında ilk filmim ‘Arada’yı çekebilme serüvenime hazırlamış oldu.   İlk filminiz için daha önce Türkiye sinemasında denenmemiş bir tür seçmenizin ardında nasıl bir motivasyon vardı? Farklı olanı seviyorum. Hay