Get us in your inbox

Nihan Bora

Nihan Bora

Articles (6)

İyi hislerde demirleme zamanı

İyi hislerde demirleme zamanı

‘İyi Hislerle Dolu Bir Kiler’ adından da anlaşılacağı üzere izleyiciye ‘umut’lu bir yerden sesleniyor. Siz bu işleri üretirken hangi zaman diliminde ve nasıl bir ruh halindeydiniz? ‘İyi Hislerle Dolu Bir Kiler’ içinde haz, rahatlama ve umut barındırıyor. İnsan zihni, gerçeği olumsuzluğu vurgulayacak biçimde büken enteresan bir defoya sahip. Bu defoya ‘negativity bias’ (olumsuzluk ön yargısı) deniyor. Araştırmacılar ‘bad is stronger than good’ (kötü iyiden güçlüdür) başlıklı makalelerinde yaşamın birçok sahnesinde olumsuz deneyimlerin olumlulara göre daha çok iz bıraktığından söz ediyor. Olumsuza yatkınlığımız evrimsel bir durum. Nesiller kötü deneyimlerini iyi hatırlayabildikleri için hayatta kalmışlar, ancak içinde yaşadığımız hiperrealist çağda olumsuz duygular bizi soluksuz bırakıyor. İyi hisler de kötü hisler de geçici ama iyi hislerde bir miktar demirleyebilmek, onların sunduğu limana sığınabilmek ve dinginleşebilmek bu serginin taşıdığı umut. Yaşam ve hisler, iyi ve kötü diye ayrılamazlar pek tabii. Bu kutuplaştırmacı bir düşünce tarzı olur, burada ‘iyi his’ kavramı bir sadeleştirme olarak işlev görüyor. 10 küsur senedir danışan gören bir sanat psikoterapistiyim. Bireylerin ağır ve kronik sorunlar ile karşılaştıkları dönemlerde deneyimlerine eşlik ve rehberlik ediyorum. Psikoterapi deneyiminde değişim ve iyileşme her ne kadar danışan odaklı olsa da, karşılıklı olarak yaşanır. Psikoterapist sürecin kendisine olan etkisini süpervizyon ve özbakım (self-care) sürecinde keşf

Farklı mahalleler, aynı dertler

Farklı mahalleler, aynı dertler

  Evrim Kuran bir kuşak araştırmacısı. Böyle söyleyince ilginç gelebilir fakat yaşadığımız çağa, öncesi ve sonrasına dair yaptığı çalışmalar sonucu bize anlamlı detaylar sunuyor; yaşamı daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor. Kendisinin de dediği gibi: “Bir kuşağı anlamak, bir dönemi anlamaktır. Bir dönemi anladığınızda ise paradigmanın kıskacına sıkışmaktan kurtulursunuz. Ve sizin gibi olmayanları kendinize ait yargılarla değil, onlara ait gerçeklerle görmeniz mümkün olur.” Kuran’ın Mundi Kitap etiketiyle yayımlanan son kitabı ‘Z: Bir Kuşağı Anlamak’, Türkiye’nin farklı mahallelerinden ve farklı sosyal statülerinden gençlerle yapılan görüşmelerin de yer aldığı ve bu gençlerin verdiği çarpıcı cevaplar bağlamında önemli bir kitap. Çoğu zaman bu nesle dair yaptığımız yorumların ve sahip olduğumuz ön yargıların da bu kitapla birlikte yerle bir olduğuna şahit olacaksınız. Z kuşağını, “Uygun şartlar ve ortam sağlandığında aynı dili konuşup, dünyanın sorunlarını çözebilecek bir kuşak” olarak nitelendiren Evrim Kuran’la sohbetimize buyurun.  Kuşaklar üzerine çalışmanın günlük hayatınızda size nasıl bir geri dönüşü oluyor? Beni daha az yargılayan, daha çok anlayan ve gören bir insan haline getirdi çünkü zamanın ruhunu ve bağlamı anlamak, sizin zamanlarınızda yaşamayanların belirli davranış kalıplarını da anlamayı kolaylaştırıyor. Kuşak çalışmaya başladığımdan beri bağlam benim için içerikten daha önemli hale geldi.  Tanıştığınız insanların hangi kuşağa dahil olduğunu öğrendikten sonra o

Durabilmenin büyüsü

Durabilmenin büyüsü

‘Her Şey Geçer’de özellikle şehirde yaşayan belki de yaşamak zorunda hisseden birçok kişinin arzuladığı bir hayata dair hikayeleriniz var. Siz de İstanbul kaosunda yaşarken böyle bir hayatın hayalini kurar mıydınız? Henry David Thoreau, “Toplumun olduğu yerde hastalık vardır” der. Çok da haklıdır. Bunu, insanı aşağılamak için değil, aksine onun özgün niteliklerini yüceltmek için söyler. Bizler yığınlar halinde yaşamayı toplumsallık sanıyoruz. Bir yerde yığılmak patolojiktir ve yalnızca dert doğurur. Çağdaş toplumların çoğu çürümüş ve dolayısıyla hastalık yayan kalabalıklardan başka bir şey değil artık. 19. yüzyıl başında ticaretin akması için yapılan şehir planlamasında bugün milyonlar yaşamaya, yemeye içmeye, kakasını yapmaya çalışıyor. Üstelik bu insanlar ticaret filan yapan insanlar da değil, gemileri yok, tütün ayıklamıyorlar ya da ne bileyim pamuk tüccarı değiller. Bu kalabalıkların çoğu emekli, çocuk, genç. Yaşlıların, çocukların çok daha rahat, temiz ve sakin bir hayat yaşıyor olmaları gerekir oysa. Orta yaş hakkında bir şey söyleyemeyeceğim. Macera yaşamaya hakları, güçleri var. Nefesleri buna yeter. Ama yaşlıları ve çocukları şehirlerden kurtarmamız gerekir, bunu günde yüz defa söyleyebilirim. Annemlere de söylüyorum. Çalışmıyorsunuz, çıkın artık şehir merkezinden diyorum ama alıştık buraya diyorlar. Alışmak sevmekten daha zor geliyor, biliyorum. Ama bir şehre, bir insana, bir yaşam biçimine tutunmak da lüzumsuz. Hayat çok büyük, gizemli, tatlı bir şey. Keşfetmek içi

Öykü Karayel: "İyi oyunculuklar izlemek bana iyi geliyor.”

Öykü Karayel: "İyi oyunculuklar izlemek bana iyi geliyor.”

Öykü Karayel’i ilk izlediğimde çok etkilendiğimi hatırlıyorum. Krek Tiyatro Topluluğu’nun ‘Güzel Şeyler Bizim Tarafta’ isimli oyununda Ayşe karakterini canlandırmış, bir ilk oyun için epey iyi bir performans sergilemişti. O zamanlar daha henüz konservatuvarda öğrenciydi. Bu rolüyle 16. Sadri Alışık Tiyatro ve Sinema Oyuncu Ödülleri’nde Efes Özel Ödülü’nü, Tiyatro Eleştirmenleri Birliği’nden de Genç Yetenek Ödülü’nü kazanması ise bir tesadüf değil, başarılı kariyerinin habercisiydi sadece. Televizyon yapımcılarının onu keşfetmesi ise elbette uzun sürmedi. ‘Kuzey Güney’de canlandırdığı Cemre karakteri sayesinde Öykü Karayel’in adı artık çok daha geniş kitleler tarafından bilinir hale geldi. Televizyon macerası ‘Kuzey Güney’le sınırlı kalmadı, ‘Kara Para Aşk’ ve ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizilerinin ardından şimdilerde ‘Kalp Atışı’ ile ekranlarda boy gösteriyor Karayel. Zeki Demirkubuz’un yönettiği ‘Bulantı’ ve Gözde Kural imzalı ‘Toz’un ardından ise Türkiye sinemasının parmakla gösterilen yönetmenlerinden Pelin Esmer’in çektiği ‘İşe Yarar Bir Şey’de izliyoruz onu. Canan hemşire olarak sürprizlerle dolu bir tren yolculuğuna çıkıyor, ona bu yolculukta Başak Köklükaya’nın ete kemiğe büründürdüğü Leyla karakteri eşlik ediyor. Karayel ile dizi çekimlerinin tam gaz devam ettiği günlerden birinde, ‘İşe Yarar Bir Şey’i konuştuk.     İlk sinema filminiz ‘Bulantı’nın üzerinden üç yıl geçti. Şimdi üçüncü sinema filminiz ‘İşe Yarar Bir Şey’ ile karşımızdasınız. Pelin Esmer’den teklif geldiğinde ne

Daha sade bir yaşam için gereksiz ne varsa at!

Daha sade bir yaşam için gereksiz ne varsa at!

Son dönemde bir ‘sade yaşam’ furyasıdır gidiyor. Tüketmeye alışan bizler, İstanbul gibi bir şehirde bu yola baş koyabilir miyiz? Huzuru az ile yaşamakta bulan Nihan Bora anlatıyor. Odamda kitap ve dergilerden adım atacak yer kalmadığını fark ettiğim bir akşam derin bir nefes aldım ve yaşam alanımı eşyalardan geri almaya karar verdim. Son yıllarda her ne kadar kıyafet alışverişini durdurmuş olsam da, sahip olduklarımı atmak konusunda pek becerikli değildim. Her sene ihtiyacı olanlara vermek üzere bir miktar eleyebiliyordum ama yine de ruhumu daraltan bir gardırobum vardı ve içindekiler kesinlikle azalmalıydı. Bir gün giyerim dediğim gömlekler, sırf rengini beğendiğim için tuttuğum tişörtler yollarımızı ayırma vaktinin geldiğini her seferinde söylüyorlardı. Üstelik gardırobun önünde “Ne giyeceğim?” diye düşünmeyi bile bırakmıştım artık, çünkü burada vakit harcamanın gereksiz olduğunu anlamış, çoğu zaman benzer renk ve kıyafetleri giymeye başlamıştım. Eşya deseniz; sırf hediye diye kim bilir kaç zamandır sakladığım biblolar, okurum deyip kitaplığın arkasına ittiğim kitaplar, arşivlediğim onlarca dergi ve kullanırım diye aldığım nice defter... ‘Azla Mutlu Olmak’ kitabının yazarı Francine Jay, “Dolaplarımızda alan kazanmanın dünyayı kurtarmamıza nasıl yardımcı olacağını keşfedeceğiz,” derken, fiziksel olarak açacağımız alanların kendimizi iyi hissetmemize de vesile olacağını ima ediyor. Baştan söyleyelim; eşya ayıklamak, onlarla vedalaşmak, neyi nasıl eleyeceğinize karar vermek hi

News (1)

Tiyatro Festivali’nden haberler iyi

Tiyatro Festivali’nden haberler iyi

İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın 1989’dan bu yana gerçekleştirdiği ve 2002’den beri iki yılda bir hayata geçen İstanbul Tiyatro Festivali, artık her yıl düzenlenecek. Uluslararası ve ulusal oyun, dans, performans ve etkinliklerle şimdiye dek 5600 yerli ve yabancı sanatçının yer aldığı festivalde 700 performans gerçekleşti. İstanbul Tiyatro Festivali Direktörü Leman Yılmaz, var olan programı ikiye böldüklerini söylerken bu durumun festivali her yıl düzenlemelerine olanak sağladıklarını söylüyor. Bu sene 13-26 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek festivalde yurt dışından dört, Türkiye’den 10 gösteri seyirciyle buluşacak. Festival kapsamında her zaman olduğu gibi konuk ve eğitmenlerin katılımıyla çeşitli atölye ve söyleşiler gerçekleşecek. 21. İstanbul Tiyatro Festivali’nin detaylı programı Eylül ayında açıklanacak.