Son dönemde bir ‘sade yaşam’ furyasıdır gidiyor. Tüketmeye alışan bizler, İstanbul gibi bir şehirde bu yola baş koyabilir miyiz? Huzuru az ile yaşamakta bulan Nihan Bora anlatıyor.
Odamda kitap ve dergilerden adım atacak yer kalmadığını fark ettiğim bir akşam derin bir nefes aldım ve yaşam alanımı eşyalardan geri almaya karar verdim. Son yıllarda her ne kadar kıyafet alışverişini durdurmuş olsam da, sahip olduklarımı atmak konusunda pek becerikli değildim. Her sene ihtiyacı olanlara vermek üzere bir miktar eleyebiliyordum ama yine de ruhumu daraltan bir gardırobum vardı ve içindekiler kesinlikle azalmalıydı.
Bir gün giyerim dediğim gömlekler, sırf rengini beğendiğim için tuttuğum tişörtler yollarımızı ayırma vaktinin geldiğini her seferinde söylüyorlardı. Üstelik gardırobun önünde “Ne giyeceğim?” diye düşünmeyi bile bırakmıştım artık, çünkü burada vakit harcamanın gereksiz olduğunu anlamış, çoğu zaman benzer renk ve kıyafetleri giymeye başlamıştım. Eşya deseniz; sırf hediye diye kim bilir kaç zamandır sakladığım biblolar, okurum deyip kitaplığın arkasına ittiğim kitaplar, arşivlediğim onlarca dergi ve kullanırım diye aldığım nice defter...
‘Azla Mutlu Olmak’ kitabının yazarı Francine Jay, “Dolaplarımızda alan kazanmanın dünyayı kurtarmamıza nasıl yardımcı olacağını keşfedeceğiz,” derken, fiziksel olarak açacağımız alanların kendimizi iyi hissetmemize de vesile olacağını ima ediyor. Baştan söyleyelim; eşya ayıklamak, onlarla vedalaşmak, neyi nasıl eleyeceğinize karar vermek hiç de kolay değil. Fakat niyet her şeyden önemli. İhtiyacı olanlara verme düşüncesi sizi kamçılıyor. Bir de tabii ferah bir alana sahip olmak yaratıcılığınızı artırırken zihninize de iyi geliyor.
Sadeleşmek ya da az eşya ile yaşamak derken, dünyada yaklaşık 10 yıldır yaygın olan bir hareketten bahsediyoruz. ‘Az çoktur’u mutlaka duymuşsunuzdur. Az eşya ile yaşamak, tüketim çılgınlığına kapılmamak, eşyaya bağımlı olmamak ve en önemlisi de satın aldığınızda mutlu olduğunuzu sanmakla ilgili bir durum. Az ile mutlu olduğunuzu anladığınız an tüm dünya başka bir yere dönüşüyor.
Girişimci ve yazar David Bruno, 2008 yılında taşınmaya karar verdiğinde, ne kadar çok eşyası olduğunu fark etti ve tüm gereksiz eşyalarından kurtularak 100 eşya ile yaşamaya başladı. Bruno, bu hareketi davidmichaelbruno.com adresinden paylaştı ve binlerce kişi Bruno’nun projesine katılarak hayatına 100 eşya ile devam etmeyi seçti. Bruno daha sonra bu deneyimini anlattığı ‘100 Thing Challenge’ isimli bir kitap da yazdı.
Dünyada böyle binlerce hikâye var. Japonların minimalizm hikâyesini duymuş hatta gardıroplarını görmüşsünüzdür. Evlerinde neredeyse hiç eşya yok. Gardıropta birkaç gömlek, pantolon; mutfakta gerektiği kadar tabak, çatal ve salonda bir koltuk ve lamba. Minimalizmin en büyük farkı; çok az renk tonu kullanılması, eşyaların bir bölgede kümelenmesi ve mümkünse desenden kaçınılmasıdır.
Begüm Başoğlu ve Ege Erim ‘Sade’ adlı kitaplarında; sadeleşmek, azaltmak, daha az tüketmek, daha hafif ama dolu dolu yaşamak için epey faydalı ipuçları veriyor. Gardırop, ev, yemek, egzersiz, ilişkiler, para, iş hayatı ve teknoloji başlıklarında topladıkları önerilerden ben de epey faydalandım. Aynı şekilde Francine Jay’in yazdığı ‘Azla Mutlu Olmak’ kitabında da başlıklar bulunuyor ama Jay bu yolculuğu felsefe, yaşam tarzı gibi başlıklarla biraz daha kapsamlı ele alıyor.
Biz de sadeleşmek isteyenler için bazı ipuçları sıraladık. Hepsini bir kerede yapmayı denemeyin. Zamanla ve yavaş yavaş azalmanın tadını çıkarın.
'Azla Mutlu Olmak’, Francine Jay, Aganta Kitap, 231 sayfa, 20 TL,
‘Sade’, Ege Erim ve Begüm Başoğlu, Okuyan Us Yayınları, 168 sayfa, 24 TL