Dünyanın en hareketli şehirlerinden birinde yaşamanın ayrıcalıklarından istifade etmek için, bu hafta sonu için seçtiğimiz etkinliklere bir göz atın. Can sıkıntısına son!
Reklâm
Pilevneli, Erdoğan Zümrütoğlu’nun yeniden temsiliyetini aldığını duyuran bu sergi, sanatçının 2018-2023 yılları boyunca ürettiği tuval işleri ve heykellerden oluşuyor. ‘Meçhul Öğrenci Anıtı için Modüller’, Ece Ayhan’ın 1970 tarihli ‘Meçhul Öğrenci Anıtı’ şiirine hem görsel bir yanıt hem de bir saygı duruşu niteliği taşıyor. Ece Ayhan bu şiiri, 1969 yılında İstanbul’da, dönemin siyasal kutuplaşması içinde öldürülen üniversite öğrencisi Battal Mehetoğlu’nun anısına kaleme almıştı. Sergideki eserler, Ece Ayhan’ın şiirsel diliyle kurdukları düşünsel akrabalık üzerinden, doğrudan bir göndermeye başvurmadan ama onun şiirinde sezilen duygusal-politik yoğunlukla bir bağ kuruyor. Eserler, günümüz dünyasının politik krizleri, sosyopolitik çöküşleri ve insanlık onuruna yönelmiş sistematik tehditler karşısında hayatta kalma imkanını sorgulayan bir yüzleşmeye çağırıyor.
Sergi 11 Eylül-15 Kasım tarihlerinde Surp Yerrortutyun Ermeni Katolik Kilisesi’nde.
5533’ü bir inisiyatif olarak 2007’de başlatan ve o günden bu yana farklı alanlardan kişilere ve izleyicilere mekanın kapısını açık tutan sanatçılar Nancy Atakan ve Volkan Aslan, 2008’de birlikte ürettikleri ‘Thanks For Coming’ adlı yapıtı, referans aldığı yere geri dönerek ilk kez İstanbul’da sergiliyor. Sergi, İstanbul Manifaturacılar Çarşısı’nın (İMÇ) 22 Nisan 1967’deki açılışında 3. Blok’u dolduran kalabalığı gösteren bir fotoğraftan esinlenen bu yapıtı merkeze alıyor. Yaklaşık 18 yıl boyunca inisiyatifi şekillendiren ve her kullanımda malzemeleri değişen deponun raflarından çıkarılan nesneler, 'Thanks For Coming’in kaidesini oluşturuyor. Sanatçılar, bu kez sizleri yapıtın çevresinde bir araya gelmeye, geçmişe ve çarşının güncel dinamiklerine birlikte bakmaya, inisiyatifin uzun yolculuğunda soluklanmaya davet ediyor.
Sergi 20 Eylül-23 Kasım tarihlerinde 5533’te.
Reklâm
Küratörlüğünü Emre Baykal’ın üstlendiği ‘Kadife Bakış’, Nilbar Güreş’in erken dönem işlerinden yeni eserlerine uzanan geniş bir seçkiyi Arter’de bir araya getiriyor. Öykü anlatıcılığını eleştirel söylemlerle bir araya getiren sergi, insanların, hayvanların, bitkilerin ve mitolojik ögelerin iç içe geçen ve her an yeniden şekillenen ilişkiler içerisinde hayal edildiği çok renkli bir dünya kuruyor. Sanatsal pratiğinin başlangıcından bu yana resim, gravür, kolaj, fotoğraf, heykel ve video gibi farklı mecraları ve üretim biçimlerini ayrım gözetmeksizin kullanan Güreş, kimi zaman sıkı sıkıya tutunduğu bir fikri farklı araçlarla tekrar tekrar işler, kimi zamansa bu mecraları tek bir yapıt içinde buluşturuyor. Güreş’in yapıtının vücut bulmasını sağlayan malzeme, mecra ve üretim yöntemlerindeki bu çeşitlilik, ilgilendiği konuların ortak paydasını oluşturan türlerin bir aradalığı, melez formlar ve ötekileştirilmeye direniş gibi temalara özgü çok katmanlılığı da yansıtıyor. Güreş, toplumsal cinsiyet normlarını sorgulayan yeni söz dağarcıkları kurma yönünde güçlü bir potansiyel taşıyan eserlerinde, alışılagelmiş anlam yapılarını aşındırarak izleyiciyi birlikte yaşamanın alternatif yollarını düşünmeye çağırıyor.
Sergi 11 Eylül-12 Nisan tarihlerinde Arter’de.
‘Karanlık Dünya’, bir sanatçı ile bir senaristin disiplinlerarası araştırma projesine dayanıyor. Sergi, Metin Erksan’ın yönettiği ve Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun senaryosunu yazdığı aynı adlı filmin yapım aşamasından itibaren karmaşıklaşmaya başlayan hikayesini 1950’ler Türkiye’sinin kültürel iklimi içerisinde inceliyor. Toplumsal gerçekçi bir yaklaşımla Sivrialan (Sivas) ve Ürgüp’te (Nevşehir) çekilen film, Âşık Veysel’in çocukluğundan tanınmış bir halk ozanı oluşuna uzanan öyküsünü, melodramatik bir gönül hikayesi etrafında örüyor. Ancak dönemin tarımsal kalkınma ve kırsal modernleşme politikalarına uygun olarak yeniden kurgulanan filmin anlatısı beklenmedik şekilde yön değiştirmiş. Erksan’ın ifadesine göre Hudson tarlalarındaki biçerdöverlere ait görüntüler ile sonradan İstanbul’un çeperlerinde çekildiği söylenen okul ve dispanser sahneleri, idealleştirilmiş bir köy imgesi sunmak için kullanılmış. Bu eklemeler, Veysel’in yaşam öyküsünü geri plana iterek filmi dönemin resmî ideolojisinin taşıyıcısı bir propaganda aracına dönüştürmüş. Yapımcı Atlas Film’in kurguda yaptığı değişikliklerin ardından film, ‘Âşık Veysel’in Hayatı’ adıyla 31 Aralık 1953’te vizyona girmiş. İsmiyle birlikte tüm atmosferi değişen filmin yaratım süreci, ticari kaygılar ve ideolojik gerilimler, filmi eklektik bir ürün haline getirmiş. Bugün film ve filmin öyküsü hâlâ eksik. Filmden geriye kalan kopuk bir kurgu, silinmiş ya da eklenmiş sahneler, ses bandındaki bozulmalar, sessizlikler ve bunların...
Reklâm
İstanbul’da yaşamanın en keyifli yönlerinden biri kuşkusuz vapurla adalara gitmek. Büyükada’da bulunan Adalar Müzesi de düzenlediği birbirinden ilginç sergilerle ada gezilerini daha keyifli hale getiriyor. Müze bugünlerde Büyükada’nın tarihi vapur iskelesinde düzenlediği sergiyle adından söz ettiriyor: ‘Bodrum, Marmaris Yokken, Adalar Vardı’ sergisi. Burgazadalı koleksiyoner Yaman Alkan Koleksiyonu’ndan seçilen fotoğrafların yer aldığı sergi, sizleri 20. yüzyıl ortalarına götürüyor. Adaların zaman içerisindeki değişimine tanıklık etme, adaların geçmişini ve güzelliklerini keşfetmek için ideal.
Sergi 2025 sonuna dek Büyükada Vapur İskelesi’nde.
35 yılı aşkın süredir aynı üçlüyle yoluna devam eden Avustralyalı kült grup The Necks, New York Times tarafından “dünyanın en iyi üçlüsü”, LA Times tarafından ise “dünyanın en etkili müzik topluluklarından biri” olarak tanımlanıyor. 1987’de Sydney’de kurulan grup piyanoda ve Hammond orgda Chris Abrahams, davul, perküsyon ve elektro gitarda Tony Buck, kontrbas ve bas gitarda Lloyd Swanton’dan oluşuyor. Serbest formdaki deneysel caz besteleriyle ve saatler sürebilen, tekrarı olmayan doğaçlama performanslarıyla tanınan The Necks, dinleyicilerini ağır ağır saran, adeta hipnotize eden müziğiyle benzersiz bir deneyim sunuyor. Grubun canlı performansları gerçekten büyüleyici, kaçırmayın.
Reklâm
Summart, Seda Gazioğlu’nun galerideki ilk kişisel sergisini ağırlıyor. Sanatçı, üretiminin ilk yıllarından bu yana odaklandığı insan bilişi, ritüeller, kadim inanışlar ve doğaüstü ile gündelik arasındaki karmaşık ilişkiyi bu kez “nazar” ve “bakış” temaları üzerinden yeniden ele alıyor. Bugüne dek batıl inançlar üzerinden irdelediği meseleler, bu sergide bir hakikat sorgulamasına dönüşüyor.
Sergi 17 Eylül-30 Kasım tarihlerinde Summart’ta.
Çağla Ulusoy’un özgün sanatsal dilini mekansal bir kurgu aracığıyla fiziksel alana taşıdığı son sergisi, mekanı resimleriyle kurulan deneyimi zenginleştirecek biçimde dönüştürüyor. ‘Gardenscapes’, sanatçının pratiğindeki görsel sorgulamayı sürdüren yeni bir adım olarak, izleyiciyi eserlerinin duyusal ve kavramsal özünü bizzat deneyimlemeye davet ediyor. Sergi, başlığını ve kavramsal çerçevesini bahçe fikrinden alıyor. Sanatçı, bahçeyi doğal bir sığınak olarak değil, kendi iç dünyasından parçalardan, hafızanın izlerinden ve gündelik hayatın kalıntılarından oluşan psikolojik ve estetik bir alan olarak betimliyor.
Sergi 22 Ekim-23 Kasım tarihlerinde Dirimart Dolapdere’de.
Reklâm
Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi, Amerikalı sanatçı ve eğitimci Suzanne Lacy’yi ağırlıyor. 50 yılı aşkın süredir kadınların toplumsal deneyimlerini merkeze alan geniş katılımlı performanslarıyla uluslararası sanat dünyasında önemli bir yer edinen Suzanne Lacy’nin sergisi, yeni sanat sezonunun öne çıkan etkinliklerinden biri. 1970’lerden günümüze kadın ve toplum odaklı yaklaşımıyla feminist sanatın öncüleri arasında anılan Suzanne Lacy, toplumsal katılım ve gönüllülüğe dayanan üretim anlayışıyla “yeni tür kamusal sanat”ın kurucuları arasında gösteriliyor. Sanatçının Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki sergisi, video enstalasyonları ve kolektif üretimlerini Türkiye’de ilk kez kapsamlı biçimde bir araya getiriyor. Sanatçının toplumsal deneyime odaklanan yapıtlarını mutlaka keşfedin deriz.
Sergi 12 Eylül-14 Aralık tarihlerinde Sakıp Sabancı Müzesi’nde.
İstanbul Modern, Japonya ile Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin tesisinin 100. yıl dönümü kapsamında, Japon sanatçı Chiharu Shiota’nın kişisel sergisini ağırlıyor. Serginin en ilgi çekici ögesi, sanatçının İstanbul Modern için özel olarak ürettiği geniş ölçekli yerleştirmesi kuşkusuz. Öykü Özsoy Sağnak ve Yazın Öztürk’in küratörlüğünde gerçekleşen sergi; sanatçının performans, video, yerleştirme ve resim gibi çeşitli ifade biçimlerinde sıklıkla kullandığı hafıza, varoluş, göç, yolculuk ve insan deneyimi gibi konuları odağına alıyor. Shiota, sergiye de adını veren ‘Dünyalar Arasında’ başlıklı büyük ölçekli yerleştirmesini, İstanbul'un konumundan yola çıkarak üretti. Japonya’yı 2015 yılında Venedik Bienali’nde temsil eden Chiharu Shiota’nın İstanbul Modern’deki bu yerleştirmesi, sanatçının kişisel ve kolektif hafızayla ilişkilendirdiği bireysel öyküleri keşfetme fırsatı sunuyor.
Sergi 6 Eylül 2024-25 Ocak 2026 tarihlerinde İstanbul Modern’de.
Discover Time Out original video
Reklâm



















