Kapalı Gişe ekibi röportajı

Türkiye’deki sinema sektörünü topa tutan ‘Kapalı Gişe’ belgeseli festivallerde gösterilişinin ardından bu ay online olarak da izlenebilecek. Filmi hazırlayan ekipten sinema yazarı Fırat Yücel ve sinemacı Kaan Müjdeci ile konuştuk.

Yazan:
Time Out Istanbul editors
Reklâm

Türkiye sinema endüstrisinde dağıtımın tekelleştiği uzun süredir tartışılan bir konu. Bu meseleyle ilgili bir film yapma fikri nasıl ortaya çıktı?
Fırat: Özellikle 2011’de Rekabet Kurumu sinema sektörünün iki büyük aktörü olan Mars ve AFM’nin birleşmesine izin verdiğinden beri üzerine sıkça yazılıp çizilen bir mesele bu aslında. Fakat sinema çevrelerinde ne kadar konuşulsa da daha fazla yankı uyandıracak bir gündem maddesine dönüşmüyordu. Evrim Kaya, Şenay Aydemir ve ben sinema yazarlarıyız. Tekelleşmeden muztarip yapımcılar, yönetmenler sürekli bize bu konuda daha fazla yazmamız gerektiğini söylüyorlardı. ‘Sivas’ filmini seyirciye ulaştırma konusunda ciddi sıkıntılar yaşayan, dağıtım alanındaki çarpıklığı birebir deneyimleyen Kaan ise bambaşka bir öneriyle geldi: Neden güçlerimizi birleştirmiyoruz ve bu konuda bir belgesel yapmıyoruz? Böylelikle biz sinema yazarları olarak metin yazarlığı ve söyleşi tecrübemizi, Kaan da bir yönetmen olarak sinemacı tecrübesini ortaya koydu ve ‘Kapalı Gişe’ ortaya çıktı.

Belgeseli dört kişi beraber hazırladınız. Nasıl bir çalışma yöntemi kullandınız?
Fırat: İlk başta, Kaan’ın çekimleri üstlenmesi, Şenay’ın dış ses metnini yazması, benim söyleşi sorularını hazırlamam, Evrim’in söyleşileri gerçekleştirmesi gibi bir iş bölümümüz vardı. Ama sonradan herkes her aşamada rol aldı. Sektörden arkadaşlarımızdan da destek almamız giderek daha kolektif bir işe dönüştürdü belgeseli. Bizim filmi hazırlayan dört isim olarak farkımız temel kararları alan ekip olmamız.

Film, festivallerdeki gösterimlerinde büyük bir ilgiyle karşılandı. Nasıl tepkiler aldınız?
Fırat: Seyirci filmi sektörden daha bile fazla sahiplendi diyebiliriz rahatlıkla. Dağıtımdaki tekelleşmenin kendilerini de ilgilendirdiğini, filmlere ulaşma haklarının önünde bir engel olduğunun farkındalar. Festival ve üniversite gösterimleri sonrasındaki tartışmalarda söz aldılar, öneriler getirdiler, farklı dağıtım mekanizmaları konusunda fikirler yürüttüler. Filmin internette yayınlanmasıyla birlikte seyircinin daha da aktifleşeceğini ve haklarının peşine düşeceğini düşünüyoruz.

Belgeselde animasyonlu tasvirler, Şener Şen filmlerinden sahneler gibi birçok farklı estetik unsur bir araya geliyor. Belgeselin estetiğini nasıl tasarladınız?
Kaan: Konu dağılmaya çok müsaitti, ilk yaptığımız montajlarda meseleyi toparlayacak bir karakter ya da duygu hep eksik kalıyordu. Bu noktada hikâyeyi tek karakter üzerinden anlatmanın çok faydalı olacağını düşündük. Baştan beri, sırf söyleşilerden ve üzerine konuşulan filmlerden kısımlar içeren bir kurguya karşıydık. Şener Şen filmleri anlatmak istediğimiz duyguya tam olarak uyuyordu. Bunun yanı sıra, bu filmlerin bazılarının gişelerine baktığımızda o dönemlerde de benzer sorunlarla karşılaşıldığını fark ettik. Belki de bu tekelleşme, sadece az seyircisi olan arthouse sinemasını yok etmiyor, herkesin sevdiği sinema hafızasını oluşturan filmlerin çekilmesini de engelliyor. Şener Şen filmlerinden sahneler kullanma tercihimiz, filmin fikrini daha iyi ifade etmemizi sağladı.

Belgeselde yönetmenlerden film dağıtımcılarına sektörün farklı dallarında çalışan kişiler sorularınızı cevaplıyor. Katılımcıları nasıl belirlediniz?
Kaan: Bu sektörde kim varsa bir liste oluşturduk ve birbirine benzer konumlardaki kişileri olabildiğince eledik. Zaten çoğunluk belgeselde yer almak istemedi. Sonuçta bir şekilde işleri düşüyor birbirlerine. Zor bir sektör, hayatta kalmak çok zor.

Dağıtım kanallarının büyük kısmını elinde bulunduran Mars Grubu’nda kimse neden belgeselde yer almadı?
Kaan: Belgesel çekilmiş, binlerce kişi izlemiş, televizyonlara, gazetelere çıkmış, sayısız tweet atılıp sektörden, sektör dışından herkesi ayağa kaldırmış, hakkında sayfalar açılıp imza kampanyaları 12 bin kişiyi bulmuş ve buna dair bu gruptan bir kişiden tek bir satırlık açıklama yok. Siz bu zihniyetteki bir firmanın hangi mantıkla belgeselde yer alabileceğini düşünüyorsunuz? Bu tekelleşmiş ve güç sarhoşu olmuş bir firmanın ciddiyetini yitirmesiyle alakalı bir durum. Bu insanlar bu firmayı sattıklarını iddia edip hiçbir şey olmamış gibi yaşamlarına devam ediyorlar. Bir zaman sonra isimlerini itibarlı prodüktörler olarak filmlerin başında sonunda göreceğiz.

Dağıtım tekeli bu gidişle nereye varacak, bu işin çözümü ne olur?
Kaan: Suriye’de böyle sorunların konuşulduğu bir ortamın olduğunu düşünmüyorum, bu tip konular daha çok adalet sistemi işleyen ülkelerde çözüme ulaşabilir. Ortada böyle bir durum varsa, bu kadar insan elinde delillerle var diyorsa rekabet kurumu inceleme başlatır, bu birleşmenin ihlal ettiği alanları geriye dönük belirler. Satışı da durdurur. Böylesine büyük vurgunlarda buna yaraşır bir ceza kesilmelidir. Bu piyasayı bu hale getirenler ortalıkta “Serbest piyasada iş yapıyoruz” diye dolaşamaz. Ya yapım ya dağıtım ya da gösterim, bu alanlardan birini seçer, hepsine girmez. Yasalarla güvence altına alınmış sistemlerde tekelciliğe yeltenilemez. Sinemacının ya da seyircinin çok yapması gereken bir şey yok. Bu yasalar uygulandığında serbest piyasa kendini oluşturacağından mısırın fiyatı da, reklamın uzunluğu da, filmin kalitesi de kendine bir yer bulur. 
Fırat: Şurası kesin,dağıtım ve sinema işletmeciliğinde yeni bir düzenleme yapılması gerekiyor. Biz bağımsız sinemacıların kendine yer bulamadığı bir düzenden bahsettik. Ama sonra gördük ki, yeni girişimcilerin de adım atamadığı bir pazar tablosuyla karşı karşıyayız. Bugün ticari bir film çekmek isteyen biri de filminin kaç salonda vizyona gireceğinin üç beş kişinin ağzından çıkacak söze baktığını biliyor. Sadece bağımsızlar için değil, popüler sinema yapmak isteyenler için de ifade hakkının yok edildiği bir ortam söz konusu. Aynı zamanda resmi ya da gayriresmî siyasi sansüre ve otosansüre de son derece açık bir ortam bu. Bu tahakküm halinin birkaç şirket ve yapımcı dışında herkese zarar verdiği, daha da fazla vereceği artık görülmeli ve dağıtım-gösterim düzeni yeniden şekillendirilmeli. Ama öte yandan belgeseli yapıp insanlarla buluştuktan sonra, seyircinin kendisinin aktif olarak organizasyonunda rol oynadığı alternatif dağıtım mekanizmalarının mümkün olduğuna inancımız da arttı. Eğer çarklar böyle dönmeye devam ederse, buna karşılık olarak, yerel örgütlenmeler filmlerin seyirciyle buluşturulmasında daha etkin bir rol oynamaya başlayacaklar.

Temmuz başında YouTube ve Vimeo üzerinden yayında. Gelişmeler için: twitter.com/kapaligise_film

Tavsiye edilen
    İlginizi çekebilecek diğer içerikler
      Reklâm