Daha minimal şarkılar

Karanlık ve sinematografik şarkıların yaratıcısı Agnes Obel, yeni albümü ‘Myopia’yı yayınlamaya hazırlanıyor. Obel’in miyop görme bozukluğundan aldığı ilhamla yarattığı 10 şarkı, minimal yapısıyla dikkat çekiyor. Obel ile yeni albümünü konuştuk. Eda Solmaz

Reklâm

Şu an nasıl bir ortamdasınız?

Beraber müzik yaptığım üç müzisyen arkadaşıma akşam yemeği hazırlamak için mutfaktayım. Bugün yoğun bir prova gerçekleştirdik. Herkes biraz aç ve yorgun görünüyor ancak tekrar bir araya geldiğimiz için oldukça mutluyuz. Hepimiz farklı şehirlerde yaşıyoruz. Birbirimizi sadece turnede ya da prova yaparken görebiliyoruz.  

Dünyadaki çoğu müzik türü son dönemde fazlasıyla elektronik müziğin etkisinde. Ama siz tüm bu akımlara rağmen hâlâ minimal müzik yapıyorsunuz. Sade düşünmenizi sağlayan nedir?

İyi bildiğim enstrümanlar ve öğelerle çalışmayı çok seviyorum. Bu yüzden şarkılar bittiğinde tahmin ettiğimden daha az enstrüman ile çalıştığımı fark ediyorum. Bu hiçbir zaman bilinçli alınmış bir karar olmuyor. Sadece sürecin bir getirisi. Belki de kendi başıma çalıştığım için şarkılar bu kadar sadeleşiyor. 

Şubat ayında yayınlanacak yeni albümünüz ‘Myopia’yı herkesten önce dinleme şansımız oldu. Albümde karanlık ve mutluluk aynı anda hissediliyor. Eski anıları hatırlamak gibi... Bu albümün arkasındaki hikaye nedir?

Aslında tarif ettiğiniz, tam da dinleyicinin hissetmesini umduğum şeyler. Bir parçanın hem aydınlık hem de karanlık duygular uyandırmasını gerçekten seviyorum. Bu albümün ardındaki fikir, zihnin yaşadığımız deneyimlere miyop olma haliyle farklı şekillerde bakması. Sesimi ana enstrüman olarak kullandım. Ayrıca synth ve telli çalgılara da yer verdim. Şarkıları sesimin normalde kullanmadığım bir perdesinde söyledim. Amacım değişik bir perspektif yakalamaktı ama bu her zaman güvenilir bir durum olmayabilir.  

Albümü Berlin’deki evinizin stüdyosunda mı kaydettiniz? Kayıt sürecini sever misiniz?

Evet, Berlin’deki stüdyomda kayıt yaptım. Ama yepyeni bir stüdyoda. İlk kez ses yalıtımlı gerçek bir stüdyoya sahip oldum. Daha önce Neukölln’deki dairemin küçük bir odasını stüdyo olarak kullanıyordum. Kayıt yapmayı gerçekten çok seviyorum. Şarkı söyleme ve yazma biçimimi nasıl geliştirdiğimi görüyorum. Ayrıca parçalara en başında istediğim müdahaleyi yapabiliyorum. 

‘Myopia’yı tarif ederken şöyle diyorsunuz; “Bu albüm güven ve şüpheyle ilgili. Kendinize güveniyor musunuz? Yoksa tam tersi mi?” Peki, sizin için durum nasıl?

Kendi öykülerimizi ya da anılarımızı yeniden hatırlarken anlatım yanlışlıkları yapabiliyoruz. Beyinlerimiz biraz garip çalışıyor. Sanat, şiir ve müzik yapmamızı sağlayan zaten bu yaratıcı bakış açısı. Ama aynı zamanda, bir hikaye ve anlam bulma yeteneğimizde karanlık bir potansiyel olduğunu düşünüyorum. Ve kendime sormaya başladığımda şu sorular ortaya çıkıyor: Bu yaşananları gerçekten hissediyor muyum yoksa sadece zihnimin veya geçmiş bir tecrübenin beklentisine tepki mi gösteriyorum? Tecrübe gerçekten böyle miydi yoksa bunu şu anki haline dönüştüren zihnim mi? Sanırım albüm kendi bakış açımdaki bu güvensizliği anlama ve sorularla şarkıları görmenin bir yolu. 

Albümün müzik kariyeriniz için önemini nasıl tarif edersiniz?

‘Myopia’, benim için bir görme biçimi. Aşırı odaklanarak müzik yapmam gerektiğini bana gösteren bir albüm. Ne zaman bir albüme başlasam, akıllı telefon ve internet bağlantısından uzaklaşır, kendimi dış dünyaya kapatırım. Çalışma sürecim ise hem harika hem de streslidir. Genel olarak bu albüm bana müzikal anlamda ne kadar takıntılı olduğumu gösterdi. O yüzden çalışma süreci açısından önemliydi.  

‘The Curse’, ‘Riverside’ gibi çok güçlü şarkılara imza attınız. Bu parçaların popülaritesini aşabildiniz mi?

Her albümümde dinleyicilerin diğer şarkılara kıyasla daha çok bağlandığı parçalar oluyor. Bazen bunlar beklenenden daha da az olabiliyor. Uzun bir zaman geçtikten sonra da keşfedebiliyorlar bu şarkıları. Bu durum yeni bir sound yaratmak için beni özgür kılıyor. Bu şarkılara karşı tarafsız kalmam gerektiğini de düşünüyorum.  

Duygusal bir müzisyen misiniz gerçekçi mi?

Sanırım daha gerçekçi olmak isteyen ama duygusal yönleri ağır basan bir müzisyen ve insanım. 

Uzun zamandır Berlin’de yaşıyorsunuz. Türklerin işlettiği favori yerleriniz var mı?

Neredeyse 10 yıldır yaşadığım Neukölln’de kendimi evimde gibi hissediyorum. En sevdiğim dükkanlar, gece üçe kadar açık olan ve Türk tatlıları, kuruyemiş, siyah çay satan yerler. Kreuzberg’deki Oranienstrasse de aynı güzellikteki bölgelerden.

‘Myopia’ Şubat ayında piyasada. www.agnesobel.com

Tavsiye edilen
    İlginizi çekebilecek diğer içerikler
      Reklâm