[title]
Eat Box’ı kısaca “One man show” olarak tanımlayabiliriz. Mekânın fikir babası, sahibi, aynı zamanda şefi ve zaman zaman garsonu olan Eren Bursalıgil hayatta ne yapmak istediğine çocukken karar verebilmiş şanslı azınlıktan.
Evdesiniz ve karnınız aç. İnternetten sipariş vermeden, üzerinizdeki şort, tişört ve parmak arası terlik kombinasyonundan vazgeçmeden hava alma hevesindesiniz. Hani öyle bir yer olsa ki gittiğinizde mahalleden tanıdık birkaç simayı da görebilseniz, sahibini tanıyor olsanız, o da sizi “Ne istersiniz?” sorusuyla muhatap etmeden doyursa pek bir şahane olmaz mıydı? “Olurdu.” diye düşünenler için çözüm Eat Box’dan geldi. Evden fazla uzaklaşmadan karın doyurmak isteyenlere mahalle arası kebapçılarından farklı bir alternatif sunmak isteyen Eren Bursalıgil, tasarımından menüsüne, pişirmesinden servisine kadar uzanan yolda Eat Box’a gönül vermiş. İstanbul’da W Hotel Minyon, Corvus Wine&Dine gibi mekânlarda, beş yıldızlı otellerde ve Londra’daki Sofra restoranlarında işin mutfağında pişen şefimiz artık kendi yerini açma zamanının geldiğine inanmış. İstanbul’da eksikliğini hissettiği mahalle arası yeme-içme mekânlarına (yeme-içme’yi özellikle kullanıyoruz çünkü Eat Box restoran, kafe, delicatessen ve daha nicesi) bir çözüm getirmek için de yaklaşık bir ay önce Abbasağa’da Eat Box’ı açmış. Tam parkın köşesinde yer alan bu şirin mekândan size gerçekten bir samimiyet havası geçiyor. Kullanılan malzemelerden dekorasyona, servisten tada kadar her şey doğallık ve sadelik içeriyor. Müşteri yorumlarıyla her gün gelişen menüsü de işin cabası.
Amerikan mutfağı ağırlıklı menüde dünya mutfaklarından lezzetler de bulmak mümkün. Hepsi minik servis kaplarında gelen yemeklerin sunumu da mekânın havasına paralel bir aidiyet hissettiriyor. Özellikle 80, 120 ve 180 gramlık alternatifleriyle cheeseburger İstanbul’un en iddialı hamburgercilerine taş çıkartır. Etin içini, asla çiğ değil ama, sulu bırakarak olması gerekeni servis ediyor Eat Box. Böylece içindeki tüm aromalar karamelize soğan ve cheddar peyniriyle iç içe geçerek gerçekten ağızda dağılan bir tat bırakıyor. Bu arada yanında servis edilen patates kızartmasını es geçmemek lazım, zira gerek tuzu gerekse yağ oranıyla gerçek patates kızartması severleri ziyadesiyle mutlu ediyor. “Hamburger yemek zor.” diyenlerdenseniz benzer alternatifler için Steak&Cheese ya da Sloppy Dürüm’ü tavsiye edebiliriz. Yüzde 100 dana eti, cheddar peyniri ve karamelize soğanı sabit tutarak Steak&Cheese’de dilimlenmiş bifteği, Sloppy Dürüm’de ise lavaşa sarılı BBQ soslu kıymayı kullanıyor şef. İkisi de birbirinden lezzetli ama tercihimiz Steak&Cheese’den yana.
Formuna dikkat edenler de unutulmamış Eat Box’da. Salata çeşitlerinin yanı sıra şöyle bir açlık bastırmak için yalancı pizza mutlaka denenmeli. İncecik lavaş hamuruna yapılan mini pizzalar akşamüstü için ideal. Mekânın bir diğer öne çıkan noktası ise taze meyvelerle yapılan frozen’ları. Artık mevsiminde hangi meyve makbulse, şef ona göre frozen menüsünü yazıyor kara tahtaya. Seçim size kalmış. Yemeklerin ve atmosferin sıcaklığı bir kenara bize Eat Box’ı en çok sevdiren şey ise mekânın hayvan dostu olması. Siz kucağınızda diz üstü bilgisayarınızla çalışırken ya da çilekli bir frozen’la serinlerken bacağınıza dolanan bir kediden iyisi olamaz. Güzel müzik, güzel yemek ve güzel sohbet için mahalleye uğrayın.