İzzet Çapa

İzzet Çapa röportajı

Eğlence ve yeme-içme dünyası dendiğinde akla gelen ilk isim İzzet Çapa ile Nişantaşı City’s’in tüm yemek katını kapsayan Mahalle'sinden konuştuk.

Reklâm

Bugüne kadar İstanbul’a kazandırdığı mekânlar kimi zaman asıllarının suretleri gibi olsa da İzzet Çapa’yı hiçbir zaman bu toprakların sektördeki en orijinal, muzır ve sıra dışı kralı olmaktan alıkoymadı. Bizi onun kadar iyi eğlendiren, yedirip-içireni var mı? Bizce yok. Röportaja nabız yükseltici bir soruyla başladık. “Picasso’nun bir sözü var ‘İyi sanatçılar kopyalar, büyük sanatçılar çalar.’ Bugüne kadar yaptıklarınızı hangi kategoriye almak doğru olur?” Çapa en az kendisi kadar hazır cevap, nükteli aforizmaları ile tanınan Mason Cooley’nin “Sanat imitasyon ile başlar inovasyon ile biter.” sözü ile cevabı yapıştırıyor. “Sanırım benim uyduğum kategori bu...”

Kalkıştığınız en cüsseli, en riskli ve en orijinal iş Mahalle. Kafanızda uzun süredir demlendirdiğiniz bir proje miydi?  

Kafamda demlendirdiğim onlarca proje var. Mahalle sadece bunlardan biri. Orijinallik, risk ve sizin tabirinizle cüsse iş hayatımda attığım her adımda etken faktörler. Mahalle gibi geniş kapsamlı bir proje ancak belirli bir birikimin ardından yapılabilirdi. Şimdi Mahalle’nin tam zamanıydı diyebilirim.

City’s’in yemek katına fanus içinde bir mahalle kuruyorsunuz, yeni sürüm Mahalle 2.0. Nedir projenin çıkış noktası ve misyonu?

City’in sinerjisi ve enerjisi içinde, modern alışveriş konseptine uygun, herkesin özlediği bir mahalleyi, 21. yüzyılın mahallesini yaratıyoruz. Bugüne kadar yaptıklarıma geriye dönüp bakınca hep en son trendleri takip edip, onları yeniden yorumlayıp Türkiye’ye getirdiğimi gördüm. Bu bir anlamda öncülüktü; kabul ediyorum ama eksik bir nokta vardı. Neden kendi mahallemden yola çıkıp bunu dünyada bir trend haline getirmiyordum?

Kimin/kimlerin Mahalle’si bu iki buçuk dönümlük arazi? Konsept domestik mi yoksa dünya vatandaşına hitap edecek cinsten organik ve sosyal ilişkiler üzerine kurulu bir düzen mi hakim?

Hepimizin en güzel anılarımızı yaşadığımız, en vahşi ya da duygusal yanlarımızı keşfettiğimiz,  onları açıkça dile getirebildiğimiz bir zaman diliminin bütünü aslında Mahalle… Belki Bronx’un bir köşesinde, belki Soho’nun, Saint Michel’in ya da Moda’nın, Fatih’in sokaklarında büyümüş olabiliriz. Yani Mahalle yerel değil aslında küresel bir kavram. Bizim Mahalle de herkesin Mahalle’si olacak.

“Sadece Mahalle’de bulunur.” diyebileceğiniz neler var? ‘Çarşı’ var mesela bildiğimiz bir başka alışveriş merkezinde. Pazarlar kuruluyor bazı AVM’lerde. Söz konusu Çapamarka olunca kıyaslamak halt yemek olur biliriz ama yine de sormak boynumuzun borcu.

Bizim de delimiz var, Hale Lale Jale’miz var.... Mahalle’de ‘sosyal paylaşım’ var. Sosyal paylaşım burada ekranlar önunde değil yüz yüze yapılacak. Mahalle takımımız bile olacak. Bunun dışında dediğim gibi buradaki hiçbir mekân için “Aaaa bunun aynısı şurada da var.” diyemeyeceksiniz.

Dekorasyon ve proje tasarım kime ait?

Mimarımız Abdullah Burnaz. Ancak projenin mutfağında müthiş bir beyin takımı var. Zaten Çapamarka olarak yeni kurduğumuz danışmanlık şirketinde City’s gibi büyük firmalar ile benzer projeler üzerinde çalışıyoruz. Şimdiye kadar hep yurt dışındaydı bu projeler, Mahalle, Türkiye’de ilk olacak.

Yemeklere gelelim. Neler yiyeceğiz Mahalle’de? Mahalle mutfağına rustik tatlar mı hakim? 

Mahalle’de ne ararsan var diyeyim, sürprizi kalsın biraz da.

Projeye başka markalar dahil olacak mı yoksa Çapamarka şu sıralarda ortaya karışık hazırlıklar mı yapıyor? Gazi-Bilal Ateş’in ya da Jamie Oliver’ın da parmağı var mı Mahalle’de? ?Bana kızacaksınız ama bu da sürpriz olsun, tabii ki markalar var ama henüz isimlerini vermek istemiyorum. Mahalle’de birçok restoran olacak ve ilk baktığınızda “Bunlar diğer semtlerde ve AVM’lerde de var.” diyebilirsiniz ama Mahalle’yi farklı kılan, burada mekân açan her firmanın diğer şubelerinden farklı bir dokunuşla aramıza katılmaları. Çok bildiğiniz bir restoranın bile Mahalle’deki şubesinde sadece oraya özel ürünler bulacaksınız.

İyi bir casting de dahil olacak projeye. Yine Çapamarka usulü karakterler var. Mahallenin berberi, tuhafiyecisi vs... Onlar kimler, gerçekler mi? Anlaştığınız ‘çözüm ortakları’ var mı projede yoksa her şey Çapamarka mahsulü mü?

Her türlü ‘delilik’ Çapamarka mahsulü.

Çapamarka bundan sonra yeni mekânlar açmak yerine bu tip büyük projelere mi girişecek? Yoksa var mı sonbahar ve kış için serin sulardan dönüşte bizi yaz rehavetinden kurtaracak yeni mekân planlarınız?

Benim ve ekibimin kafasında bir sürü proje var. Zamanı geldikçe bunları ortaya çıkaracağız. Danışmanlık şirketi ile de büyük projelere imza atmaya devam edeceğiz. Bu yeni şirketle Çapamarka dünyaya açılıyor bir anlamda. Yıllarca dünyayı kendimize göre yorumladım şimdi dünyanın benim yorumlarımı tekrar yorumlaması lazım. Tekerleme gibi oldu ama geri dönüşüm bu olsa gerek, ne de olsa ‘green’ devrim yaşanıyor.

Tavsiye edilen
    İlginizi çekebilecek diğer içerikler
      Reklâm