Mişa

Arayıcıbaşı Sokak, Kadıköy’ün Barlar Sokağı’ndan sonra en işlek sokaklarından biri. Burada genelde minik kafelere rastlarsınız. Bir İran kafesi olan Mişa da bu sokakta açıldı. Mişa’nın duvarlarındaki taş kaplamadan eskitilmiş masa ve sandalyelerine kadar her şey sahibi İranlı heykeltıraş Babek Sobhi’nin elinden çıkmış. Mekân adını da sahibinin köpeği Mişa’dan alıyor. Marifetli Babek Bey’in elleri daha önce sevdiğimiz mekânlardan olan Çubuklu Hayal Kahvesi’ne de değmiş.
 

Mişa’ya adımınızı atar atmaz sizi yoğun bir tütsü kokusu, caz tınıları ve mistik bir atmosfer karşılıyor. Etnik bir mutfakta olduğunuzu ve sıradan bir şeyler yemeyeceğinizi hissedebiliyorsunuz. Babek Bey’in İstanbul’da bir İran kafesi açma hikâyesi İran’daki annesinin yaptığı yemekleri özlemesiyle başlıyor. Alıyor eline telefonu, İran’dan annesi tarif ediyor, Babek Bey İstanbul’da pişiriyor. Menüde ne olduğunu anlamayacağınız isimler elbette var ancak hepsinin altında açıklaması mevcut. İran mutfağının en önemli özelliklerinden biri tıpkı Osmanlı mutfağında olduğu gibi yemeklerinde kuru veya taze meyveler kullanıyor olmaları. Et ve tavuk ağırlıklı menüde Balıkesir’den getirilen etle yapılan İran tava kebabı İran pilavıyla servis ediliyor. İranlıların pilavları da tane tane, bizimkine çok benziyor (15 TL). Zereşk Polo isimli yemekleri adını yaban mersinine benzeyen tatlı-ekşi kurutulmuş meyveden alıyor. Safranla kızartılan tavuğun yanında gelen pilavın üzerindeki zereşkler tavukla da uyumlu, pilavla da (18 TL). İran mutfağının meşhur turşusu ‘litre’ her yemeğin yanında ikram olarak masanıza geliyor. Safranlı turşu ‘litre’ üç saat boyunca sirkeyle pişiriliyor. Menüde sadece İran yemekleri değil tavuk şnitzel ve spagetti gibi seçenekler de var. Şarap ve bira bardaklarını da kendisi yapmış Babek Bey.