Sofra London Karaköy

  • Restoranlar
  • Karaköy
Sofra London Karaköy
Reklâm

Time Out diyor ki

Karaköy; torna atölyeleri, iskelesi, kafe, pastane ve restoranlarıyla eşi benzeri zor bulunan bir rota. Bugünlerde ise daha önce benzeriyle karşılaşmadığı ağır bir misafiri var, Londra menşeli Sofra London. Hüseyin Özer’in kendisiyle beraber büyüttüğü markası Karaköy’de, İstanbul’da ve dünyada rakipsiz; çünkü Özer’e göre Türk yemekleri yapıyoruz iddiasını hayata geçirebilen tek adres.
 

“Türkiye’de gerçek Türk yemeklerini kimse yapmıyordu, biz de bu yüzden Sofra London’ın İstanbul şubesini açtık.” Hüseyin Özer’e bakılırsa, Sofra London’ın İstanbul’a geliş sebebi aslında bu kadar basit. Karaköy’ün sabah kalabalığı yavaş yavaş dağılmaya başlamışken giriyoruz mekâna, kurucusu Hüseyin Özer büyükçe ve kalabalık bir masada ağırlıyor bizi. Eş, dost, ahbap ve bizim oluşturduğumuz bir topluluk büyük bir kahvaltıyla başlıyor güne. Mekânda da servis edilen kahvaltının çeşidi bol. Sanki her şey Anadolu’nun farklı yerlerinden toplanan en taze malzemelerle yapılmış. Ancak bütün malzemeler Türk topraklarından ve denizlerinden gelmiyor. Özer’in böyle bir takıntısı yok, onun için önemli olan malzemelerin taze, güvenilir ve kaliteli olması, tıpkı İngiltere’den gelen kalkan balığı gibi.

 

Black Cod

 

Tattığımız ana yemeklerden ilki keşkek üzerinde servis edilen levrek (42 TL). Bildiğiniz lapa keşkeklerin aksine tane tane, dişe gelir bir keşkeğin üzerinde kemikleri cımbızla ayıklanmış bir levrek cam tabakta sizi bekleyen. Oldukça doyurucu ve lokum gibi. “Daha iyisi olamaz.” derken menüdeki tek Türk olmayan yemek geliyor önünüze. Black cod (90 TL) Hüseyin Özer’in en sevdiği yemek olarak şef ve mekân sahibi torpiliyle menüdeki yerini almış. Bu Japon usulü balığı sırf Türkiye’den Londra’ya gelen misafirlerinin hatırına menüsüne dahil etmiş Hüseyin Özer. Ülkedeki Çin mutfaklarında çok rağbet gören tatlı-ekşi soslu yemeklerdeki tezadın bir benzeri olarak black cod da isli ve şekerli bir tat vadediyor. Menü genel olarak sade ama nitelikli. Lüks restoran liginde top koşturmaya gayret eden mekânlardaki gibi çeşit çeşit salatalar ve makarnalar yok. Tatlılar ise başka bir yazının konusu olabilir. Çünkü baklavacılarıyla ünlü olan Karaköy’ün en iyi baklavası o çok bilindik mekânların aksine Sofra London Karaköy’de yapılıyor. Üçlü baklava tabağında (25 TL) bademli, cevizli ve fıstıklı baklavalar var. Bademli baklava güzel bir deneme olsa da tabağın sivrilen üyesi fıstıklı baklava olarak Gaziantep’teki hemcinslerine selam çakıyor. Meyve tabağını andıran sunumuyla su muhallebisinin (23 TL) ise hafif bir tatlı olarak çok tercih edileceği kesin.

 

 

Sofra London’ın Karaköy şubesi Mumhane ve Kemankeş caddelerini birbirine bağlıyor, her iki cephede de küçük açık alanları var. Dışarıdan pek gösterişli bir yer olmadığını belirtmek gerek, ancak içerisi için aynısını söylemek mümkün değil. Aynalarla genişletilen iç mekân büyük barı ve İngilizlere özgü mimarisiyle bizden biri gibi değil. “Menümüz Türk, mekânımız ise İngiliz.” diyor Hüseyin Özer. Ve mekânın sahibi, işletmecisi, şefi olmakla kalmayıp zaman zaman paspasçısı bile olduğunu ekliyor. 41 sene sonra Türkiye’ye mekân açmak için dönen Özer Londra’da edindiği tecrübeleri Türkiye’ye uyarlamayı kendine görev edinmiş. En basitinden, İngilizlerin meşhur afternoon tea’sini Sofra London’a taşımak istiyor. Bizim beş çayı diye bildiğimiz gelenek aslında üç ile beş arasında gerçekleşiyor ve Sofra London bu konuda çok iddialı. Ancak iddialı olduğu tek konu bu değil: Sofra müşterisini Karaköy’e çekip buranın çehresini değiştirme hevesinden bahsettiğinde Sofra müşterisinin kim olduğunu sormadan edemiyoruz. Özer’e göre Sofra müşterisi zengin, rafine ve hayattan zevk almayı bilen insanlar. Lord ve leydiler gibi yaşayan, en azından kendini öyle hisseden insanların buraya gelmesini istiyor, Karaköy’ü limuzinlerle doldurmaya pek hevesli görünüyor. Sofra’nın yıllar içerisinde Londra’da ne kadar başarılı olduğunu bilmeyen yok, Michelin Guide’a hem turistlere hem de Michelin tat dedektiflerine önerilen bir mekân olarak giren ilk ve tek Türk mutfağı burası. Büyük devlet adamlarının güvenliği için kurşun geçirmez camlarla örülü bir restorandan bahsettiğimizi de unutmayalım. Mutfağında Kraliçe’nin çiftliğinden çıkan yumurtaları kullanan ve Buckingham’daki birçok davete katılan bir isim Hüseyin Özer. Kendi vatanındaki macerası ise kesinlikle gösterişli bir başlangıç yaptı. Umarız safkan Türk yemekleri ile şehrin fine-dining kataloğundan uzun yıllar silinmez. Erçağ Akın

Ayrıntılar

Adres:
Mumhane Caddesi 6/A
İstanbul
Çalışma saatleri:
Her gün 10.00-02.00 arasında açık.
Reklâm
İlginizi çekebilecek diğer içerikler