Kayıt Dışı

  • Sanat
Reklâm

Time Out diyor ki

‘Kayıt Dışı’ Nil Yalter’in kafası ve daha da ötesi kalbinin, vicdanının ta derinini gösteriyor.

'Kayıt Dışı' hem Nil Yalter’in çalışmalarında ele aldığı işçiler, kadınlar, göçmenler, LGBTİ bireyler gibi göz ardı edilen kişilerden bahsediyor hem de korsan mekânlar, baskılanmış duygular ve gizli gerçeklere işaret ediyor. Ayrıca sanatçının yazılı tarihte yer almayan gerçekleri araştırmak için kullandığı yönteme dikkat çekiyor. Öte yandan, Yalter’in uzun süre çağdaş sanat dünyasının dışında kalan konumuna da gönderme yapıyor. Yalter, sergi için hazırlanan kitapta alıntılandığına göre, şöyle anlatmış bu dışarıda kalma hâlini: “İnsanlar bunun sanat değil siyaset olduğunu söylediler. 1974’te, 1975’te vakit henüz bu tür yapıtlar için fazlasıyla erkendi.” Bu sergide  sanatçının sözünü ettiği o yıllardan eserler yer alıyor. Onlara son dönemde ürettiği birkaç çalışmasından seçilenler de eşlik ediyor.

Sergide, 1965’te kendisini besleyecek başka bir atmosferin arayışındayken Paris’e yerleşen Yalter’in oradaki temel mimari formlardan etkilenerek yaptığı resim serisinden ‘Yuvarlak Form’ da var; Museé de l’Homme’un zemin katında sergilediği 1979 tarihli bir video performans da. Yaşamına erkek olarak başlayan ama bazen kadın olarak devam eden bir ajan, asker ve mason olan Pierre Pinsseau hakkındaki ‘L’étrange destinée du chevalier d’Éon’ adlı biyografik romandan etkilenerek bir arkadaşının cinsiyet değişimini belgelediği ‘Le Chevalier d’Éon’ (Eon Şövalyesi, 1978) adlı video ve fotoğraf çalışmasını da görebilirsiniz. Konfeksiyon işçilerinin fotoğraflarını Nâzım Hikmet ve Hasan Hüseyin Korkmazgil’in şiirleriyle bir araya getirdiği ‘El Kapıları’nı (1983) da…

Sergideki en etkileyici işler Yalter’in odağına kadınları aldığı çalışmalar. Bir tanesi sanatçının 1976-2005 yıllarında göçmenlerle yaptığı röportajların kayıtlarından seçilen ‘Göçmenler’ adlı video yerleştirmesinin etrafına dizili kadın ve kız çocuğu fotoğrafları. 1976’da çektiği fotoğrafların bu yeni uyarlamalarında, altlarında el yazılarının yer aldığı her portreye müdahale ederek kadının kimliksizleştirilmesine vurgu yapmış Yalter. Bir diğeri ‘La Roquette, Kadınlar Hapishanesi’ (1974). La Roquette’ten eski bir kadın mahkumun anlatılarından yola çıkarak ürettiği bu albümde Yalter, sahnelenmiş fotoğraflar, desenler ve film eşliğinde kadın mahkumların hayatının içine alıyor izleyiciyi. Üçüncüsü ise Yalter’in çalışmalarının kadınlık, göç, emek gibi tekrarlanan temalarını tek bir hikâyede toplayarak, köyden şehre göç eden ve evlerde hizmetçilik yaparak çocuklarını büyüten Rahime’nin hikâyesini anlattığı ‘Rahime, Türkiye’den Kürt Bir Kadın’ (1979).

Sergide bir yapıt daha var ki, Yalter’in “Bunun sanat değil siyaset olduğunu söylediler,” dediği çalışmalarına en iyi örnek. Sanatçının ilk kez bir politik konuya doğrudan değindiği eseri, ‘Deniz Gezmiş’ (1972). Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idam kararları süreci ve altı ay sonrasını kapsayacak bir zaman aralığında üretmiş sanatçı yapıtını. Eserdeki gümüş ve akrilikten dairesel lekeler, ‘üç fidan’ın ölüm çizgisi yaklaştıkça silikleşen yaşamlarını gösteriyor. Bu resimlere davayla ilgili haber başlıklarının listesi, Milliyet gazetesinin iki sayısı ve o zamanki liderlerin fotoğraflarının yer aldığı yabancı dergilerden kupürler eşlik ediyor.

Arter’i ziyaretinizde, 2000 yılında kaybettiğimiz Bilge Friedlaender’in ‘Sözcükler, Sayılar, Çizgiler’ sergisini de görmeden  geçmeyin. Ve yazıyı en iyi kendisinin anlatacağını düşünerek, Yalter’in serginin girişinde yer alan sözleriyle bitirelim: “Ben bir sanatçıyım / Bosna Hersekli bir Müslüman / Selanikli bir Yahudiyim / Rusyalı bir Çerkezim / Bir Abhazım / Kadın bir yeni-çeriyim / Rum Ortodoksum / Türkiyeliyim, Fransalıyım, Bizanslıyım / Küçük Asyalıyım / Bir Moğol, bir göçebe, bir göçmen işçiyim / Gurbetteyim / Mesaj benim”

Ayrıntılar

Adres:
Reklâm
İlginizi çekebilecek diğer içerikler