Yeşim Akdeniz
Fotoğraf: Mete Çarkcı

Yeşim Akdeniz röportajı

Eskinin silinip yeninin dayatıldığı bir dünyanın kurbanları olarak Yeşim Akdeniz’in yeni sergisi ‘Kulüp Distopya’ ile kolayca bağ kuracağımız kesin. Eski olana gerçeküstü bir pencereden bakan Akdeniz ile konuştuk.

Yazan:
Time Out Istanbul editors
Reklâm

Mak Museum, Stedelijk Museum, Guggenheim Gallery gibi kurumlarda eserleri sergilenen Yeşim Akdeniz, Pi Artworks için kurguladığı ‘Kulüp Distopya’ ile karşımızda. Sanatçının sürrealist kompozisyonlarıyla kurgulanan bu kulüpte, 1930’lu yıllarda Türk halkının hayatına modernizmi aşılamak amacıyla inşa edilen kamusal mekânlar yer alıyor. Akdeniz, belleğimizin tozlu raflarındaki Taksim Belediye Gazinosu, Çubuklu Gazinosu, Ankara Sergi Evi, fabrika binaları gibi yerleri yeniden yorumlarken, gelecekte neler olabileceğine dair ipucu vermeyi de ihmal etmiyor.

Figüratif tutumunun Giorgio de Chirico’yu çağrıştırdığı söyleniyor. Bu gibi yorumlar bir sanatçıyı nasıl etkiler?
Çağdaş sanatta herkes bir başkasını alıntılar veya konu edebilir ya da sizin deyiminizle çağrıştırır. Bu çoğu işlerimizi referanslarla kurguladığımızdandır. Sanat tarihini bir ağ olarak düşünün. Aslında her iş bir şekilde birbirine bağlıdır.

Edgar Allen Poe, Freud, Frank Lloyd Wright, Pier Paolo Pasolini gibi isimlerden aldığın ilhamla gerçekleştirdiğin işler var. Peki eskilerden ziyade, yeni nesil sanatçıları nasıl buluyorsun?
Yeni nesil bizden çok daha zeki, çok daha ironik ve çok daha parlak olacak. Sonra dönüp onlar da bizden ilham alacaklar. Bu işin doğası böyle…

Resimlerinde insan figürlerine sıkça rastlanıyor. Hatta tablolarında kendine de yer verdiğin oldu. Sembolik bir dille yansıttığın bu hikâyelerin sahipleri var mı yoksa çıkış noktası sen misin?
Dünyadaki nesneler arasındaki alışılmadık bağlantılar ve benim algımın bunun neresinde durduğu, resimlerimi kurgularkenki çıkış noktam. Gezegeni de bir ağ olarak düşünün, aslında bütün hikâyeler birbirine bağlı.

Eserlerine gizem, tedirginlik, biraz da korku gibi hisler hâkim; bu hislerin eseri inceleyen kişiye de geçmesi kaçınılmaz. Her şey yolunda giderken bir anda beklenmedik olayların vuku bulduğu rüyaları anımsatıyor resimlerin.
Böyle yorumları çok seviyorum. Resimlerim izleyiciye böyle yoğun hisler yaşatabiliyorsa hayatımda birilerine dokundum demektir. Ne mutlu bana.

‘Kulüp Distopya’da çeşitli göndermeler yaptığın eski mekânlar ön planda. Örneğin Taksim Belediye Gazinosu, Çubuk Gazinosu gibi mekânlar masalvari bir anlatımla karşımıza çıkıyor. Bu kez neden odağını mekânlara çevirmeyi tercih ettin?
Modern mimari ve değişik coğrafyalardaki kırılmaları, bu binaların toplumsal, politik veya ekonomik sebeplerle değişen kaderleri, son yıllarda yaptığım çoğu resmin konusuydu zaten. Artık olmayan Taksim Belediye Gazinosu, Türkiye’deki erken Cumhuriyet dönemi politikalarının önemli bir sembolüydü. Ankara Çubuk Barajı Gazinosu veya Ankara Sergi Evi de aynı şekilde. Sergi biraz bu dönem binaların benzer kaderiyle ilgili.

Bir röportajında “Eğer olumsuzlukları sanata dönüştürebiliyorsanız, yeteneğinizi kullanabiliyorsunuz demektir,” demişsin. ‘Kulüp Distopya’ için, olumsuzluktan doğan bir ilhamdan bahsedilebilir mi? Öyleyse, neler etkiledi bu serginin ortaya çıkışını?
Böylesine yoğun gündemi olan bir ülkede sanat yapmak, her şeye rağmen inatla yoluna devam etmek anlamına geliyor zaten. Sergideki resimlerden birinin ismi ‘Taksim’de Son Dans’. Bu resim fraklı garsonları ve modern mimarisiyle şehre yeni tarzlar getiren, bir dönemin efsanesi Taksim Belediye Gazinosu’nu anlatıyor. Oysa bu resim ve ismi, tüm bu yaşadığımız olaylar sırasında bende farklı bir içselleştirmeye dönüştü. Hangimiz artık Beyoğlu’na giderken “Acaba bu benim son dansım mı?” demiyoruz ki?

‘Kulüp Distopya’da dönüşen çevreyle belleğin de manipüle edilmesine değiniyorsun. Biraz fazla mı normalleştirir olduk her şeyi?
Toplum mühendisliği dediğimiz şey, yarı gerçek senaryolarla hayali düşmanlar üreterek toplum için yeni gerçeklikler yaratmakla ilgilidir. Ben kişisel olarak hiçbir şeyi normalleştirdiğimi söyleyemem. Sekiz yıldır televizyon izlemememin bunda büyük rolü olduğunu düşünüyorum.

Kulüp Distopya, 13 Mayıs-25 Haziran, Pi Artworks. www.piartworks.com

Tavsiye edilen
    İlginizi çekebilecek diğer içerikler
      Reklâm