Rustik Mallorca

Dünyada en çok sevdiğim yerin Mallorca olduğunu söylediğimde insanlar bana sık sık garip bakışlar atar. Belki de burayı adanın güneybatı ucunda piyasa yapmaya çalışan sarhoş Britanyalıların konu edildiği The Megaluf Weekender gibi televizyon programlarından tanıyorlardır. Veya Mallorca’yı yat partileri ve Kim Kardashian & Kanye West gibi ünlü çiftlerle dolup taşan İbiza ile karıştırıyoruz pek çoğumuz. Mallorca’nın bazı plajları bu klişeye uyuyor da gerçekten. Ancak yaklaşık 3.625 kilometrekarelik Mallorca, upuzun plajlardan çok daha fazlasına sahip.

Her şey bir yana, burası tarihî bir zenginliğin diyarı. Asırlar boyu Müslüman ve Hristiyan güçler arasında gidip geldikten sonra Katalan kültürünün üssü konumuna erişmiş. Girişimci ailelerin başkent Palma yakınlarında devasa tesislere yatırım yapmasıyla 1960’lı yıllarda turizm sektörü de kalkışa geçmiş. 1980’lerin sonuna doğru üst sınıf gezginleri adaya çekme gayreti içindeki hükümet kıyı gelişimini sınırlayınca, kısa sürede bir dizi şık ve köklü otel açılmış. Şirin butik tesisleri, adanın bakir dağlık peyzajını ve Kuzey Afrika etkisi altındaki benzersiz mutfağı hep beraber keşfedelim…

Palma
Geçtiğimiz yıllarda, Mallorca’nın başkentinin tarihi merkezi zengin Kuzey Avrupalıların asırlık binaları şık otellere, butiklere ve restoranlara dönüştürmesiyle müthiş bir atağa geçti. Bir Mallorcalı ile İsveçlinin sahibi olduğu ve 19. yüzyıldan kalma bir banka binasından dönüştürülen Hotel Cort, Barselona merkezli mimar Lázaro Rosa-Violán tarafından rengârenk çini seramikler ve mavi-beyaz ikat duvar kaplamalarıyla dekore edilmiş. Orada geçirdiğim sıcak ağustos gecesi otel restoranı,  Plaça Cort’a taşan kalabalık bir kitleyle doluydu. Eski şehir merkezinin koyu sarı cephelerinin ardında, hepsi yerel üretim kalın espadriller ve geniş kenarlı hasır şapkalar gibi plaj aksesuarları ile vintage mobilyalar bulabileceğiniz La Percera gibi lüks mağazaların sayısı her gün artıyor. Galeri Horrach Moya’ya yeni eklenen bir mekânda, Joana Vasconcelos’un etkileyici işleri ve şık bir restoran kendine yer edinmiş. Her tarafı gün batımında aperitif eşliğinde sigara tüttüren havalı gençler sarmış. Yaz aylarında bu saat gece 10’a tekabül ediyor.

Deià
Tramuntana Dağları’nın kayalıkları kıyısına kurulu taş evlerden oluşan bu köy, Orta Çağ’da mahsulünü ekmek için dağ yamacına teraslar inşa eden Mağribiler tarafından kurulmuş. Etrafa serpiştirilmiş evlerin üstü gündüz sefası kaplanmış, etrafı da çam ağaçları tarafından sarılmış. 16. ve 17. yüzyıllardan kalma bir grup villadan oluşan Belmond La Residencia, Mallorca’nın ilk tarihi oteli olma özelliğini taşıyor. Richard Branson oteli 1990’lı yıllarda satın aldığında (2002’de elden çıkarmış), burası Sting ve Elton John gibi şöhretler için adeta mıknatıs etkisi yaratmış. Buralı varlıklı ev sahiplerinin yanı sıra, dünya jet sosyetesi de burada dikkat çekmeden tatil yapmayı başarmış. Deià’nın havalı yanını her yerde görmek mümkün: Son derece bakımlı tarihi evlerden, üst sınıf Es Raco d’es Teix’te akşam yemeği yiyen sosyetik İngiliz emeklilere kadar.

Es Capdellà
Batıdaki dağ köyü Es Capdellà’ya gitmek için en iyi neden, Mallorca’nın dönüştürülmüş antika saraylarının son örneği olan Castell Son Claret. 19. yüzyıldan kalma malikânenin yeni Mağribi stili burçlarından cam gibi havuzuna ve baharat, zeytin ağaçları, mavi şefkat çiçekleriyle bezeli kocaman bahçesine kadar her şey etkilemek için tasarlanmış. Otel 2013 yılında açıldığında, Madrid merkezli şef Francisco Pérez Arellano, Zaranda isimli restoranını buraya taşıdı ve eğitimini aldığı yüksek mutfak tekniklerini yerel malzemelere uyarlanmış. Şayet dünyayla ilişkinizi zevk sahibi bir ortamda kesmek istiyorsanız, o zaman Castell Son Claret bu iş için doğru adres.

Santanyí
Sant Elm’in biraz güneyine doğru gittiğinizde, sahil şeridi gerçekten de kartpostal görünümüne kavuşuyor; neredeyse her yolun kıyısında açık altın ve beyaz renkli kumsallar uzanıyor. İşte burası plaj havlunuzu yere serip dünyayı unutmanız gereken nokta, ancak Orta Çağ’dan kalma Santanyi köyü de görülmeyi hakediyor. Çoğunluk tarafından büyük ölçüde görünmezden gelinen bu köy, tarihi taş ocakları ile tanınıyor. Burada konaklamanız gereken mekân, S’Hotelet de Santanyí: Mallorcalı mimar Antoni Esteva tarafından renove edilen bu eski malikânede beş adet yalın, bembeyaz oda bulunuyor. Merkezi meydanın yakınında bulunan bu otel, küçük fenerlerle aydınlatılan kafeler ve akşamın ilerleyen saatlerinde Sauternes şarapların anımsatan altınımsı bir ışıltıyla parlayan tarihi binaların önünden geçerek yapılacak bir yürüyüş için mükemmel başlangıç noktası.

Mimar Esteva’nın, 18. yüzyıl kasabası Son Servera yakınlarındaki ilk mülkü olan Son Gener, yirmi yıl kadar önce butiğe dönüştürülen ilk çiftliklerden biri. Bugün ise bana otelin sebze bahçesi ve beyaz badanalı odalarını gezdiren eşi Catin tarafından işletiliyor. Otelin kabaca yontulmuş gibi görünen seramiklerinin kaynağını merak ettiğimde, sanatçı Maria Antonia Carrió’nun yakınlarda oturduğu bilgisini alıyoruz.

Caimari
Tramuntanas eteklerinde, üzüm bağları ile mütevazı taş binaların küçük bir bileşimi olan Caimari, ıssız bir yer izlenimi veriyor. Civarda adanın en iyi zeytinyağları üretiliyor, ancak seyahatimin son dik yokuşunu çıkmamın başka bir sebebi daha var: Geleneksel Mallorca mutfağı ve asırlık yemek tarifleri tutkularını, küçük bir çağdaş restorana akıtan Solivellas kız kardeşlerin yeri Ca Na Toneta. Şişko bir kedinin üzümlerle yüklü bir çardağın altında volta attığı bir terasta Teresa, kendi kendini yetiştirmiş şef kız kardeşi Maria’nın hazırladığı yemekleri peşi sıra servis ediyor. Ada koyunlarından elde edilmiş ev yapımı ricotta, yoğun bir sebze yahnisiyle gelen ve sarıkanat benzeri bir balık olan serviola ızgara ve limonlu dondurma ile sunulan kayısılı kek, servis edilenler arasında. “Geleneklerimizi hiç bir zaman unutmayacağız,” diyor Teresa, Felanitx kasabasından gelen biyodinamik bir şarap olan Château Paquita’dan kadehimize biraz daha doldururken. Mallorca’da bu duyguyu pek çok kişi paylaşıyor.