Murat Özlem Daltaban

Kanyon’da DOT nasıl olur? Murat & Özlem Daltaban röportajı

DOT yeni sezonda uzun süreli kalabilmeyi planladıkları Kanyon’da seyirci karşısındalar. Son rötuşları yapılan mekânda Murat ve Özlem Daltaban çifti ile buluştuk, kafamızı kurcalayan DOT’un Kanyon’da yer alması fikrini konuştuk.

Reklâm

Kısa sürede çok sayıda farklı mekânda tiyatro yapmak zorunda kalan DOT’un tiyatro mekânına bakışı nasıl?

Murat Daltaban: Biz seyirci için hikâye anlatabileceğimize inandığımız boşlukları oyun alanına dönüştürmeyi seviyoruz. Ufak salonlarda seyirci sayısını sınırlı tutarak hikâye-oyuncu-seyirci ilişkisini yeniden yaratmaya çalıştık bu zamana kadar. Bunu yaparken de hem mimari hem de tiyatronun teknik detayları üzerine yeniden düşünmeyi ve yeni sözler söylemeyi öğrendik. Ama özünde mekân hikâyenin bir parçası olsun diye özen gösterdik hep. Tesadüfe dayanmayan seçimler yapmaya çalıştık.

Artık Kanyon’dasınız. Daha yalıtılmış bir mekânda yani bir AVM’de olmak ne hissettiriyor size?

Murat: DOTKANYONDA projesi için bu mekâna Kanyon tarafından misafir edildik. Mekânı biz inşa etsek de bu kadar büyük bir alanı bize Kanyon sundu.

Özlem Daltaban: Bize hep sorulan bir soru var: “Nasıl hayatta kalıyorsunuz?” Ben de sık sık ortamlarda şunu anlatıyorum: Her ülkede çeşitli yöntemler var. Ama dünyaya baktığımızda sanatta, devlet, özel sektör ve kurum sacayağın ayaklarını oluşturur. Bizde devlet hiç yok, özel sektör çok az. Tüm bunlar arasında oluşturduğumuz mekânsal iş birlikleri modeli bizi ayakta tutuyor. Kendinize müdahale ettirmeden, onun bayrakçısı olmadan, misafir olduğunuz mekânın ya da kurumun sözünü söylemek zorunluluğu duymadan anlaşıyorsanız ve özgür bir tiyatro yapabileceğinize inanıyorsanız, neden olmasın? DOTKANYONDA da bugüne kadar sürdürdüğümüz modelin bir devamı. Doğal bir süreç... En büyük avantajı bağımsız bir tiyatro olarak bir seneden daha uzun süreli bir mekân anlaşması yapabilmemiz. Biz bu yola 5+5 yıl bir tiyatro mekânını İstanbul’da bir yerde tutabileceğiz garantisi ile girdik. Elimizden gelen bu...

Kanyon’da olmak seyirci profilinizi değiştirir mi sizce?

Murat: Bekleyip göreceğiz. AVM’ye bakış açısı olarak sizden farklı düşünmüyorum. Seyircinin kafasındaki soru bizim de kafamızda dönüp duruyor en başından beri. Farkındaysanız Kanyon’un bile en kuytu köşesindeyiz. Merkeze yerleşmeyi tercih etmiyoruz. Ancak Kanyon’un da ortasından geçen halka ait sokağı ve özenilmiş kültür alanlarıyla önemli olduğunu düşünüyorum. Başka bir yer olsaydı misafir olmazdık.

Yine Han Tümertekin’in imzası var mimaride. Nasıl yansıyor DOT’a ödüllü bir mimarın bakışı?

Murat: Han’ın varlığı bizim için büyük manevi destek. Ödül aldığı tasarım da tamamen işleve dayalı, en basit ve minimumda çözümlerle, yerel malzeme ile konforu yakalayan bir mimari. DOT mekânlarında da benzer bir anlayış var. Biz de her yeni mekânda o anlayışı sürdürerek ederek devam ettik.

10 sene içerisinde neler değişti DOT’ta?

Murat: Oradan oraya göç etmemiz kendimizi göçebe bir tiyatro olarak tanımlamamıza sebep oldu ve bize hızlı karar verme, uyum sağlama yeteneği kazandırdı. Hikâyeyi en hızlı ve dürüst şekilde nasıl gerçekleştirebileceğimizi öğrendik. Kurumsal olarak zorluğu çok ama yerleşik olmamanın bize kazandırdığı çok güçlü bir hareket alanı var. Seyirciyi de etkiledi o dinamik. Biz nereye gidersek bizi takip etmeyi oyunun bir parçası gibi kabullendi ve bundan heyecan duydu.

Uzun yıllardır aynı ekiple çalışıyor olmak bir avantaj mı?

Murat: Çok büyük avantaj. Bir dil oluşturabilmenin, tutarlı bir çizgide devam edebilmenin iyi bir ekip gerektirdiğini anladım. Gereksiz detaylarla zaman kaybetmiyor, aynı anda aynı şeyi düşünür hale geliyorsunuz. Süreç içerisinde tecrübe ettiğiniz çalışma biçimi çok hızlı sonuç almanıza ve gereksiz detaylar üzerinde yorulmamanızı sağlıyor.

Şehir Tiyatroları’ndan ayrılırken şu an geldiğiniz noktayı öngörebiliyor muydunuz?

Murat: Evet. En başından beri konuştuğumuz hep üç sene ayakta kalabilmekti. Sonraki üç sene fikrin yayılması ve küçük tiyatroların çoğalması üzerineydi. Sonraki üç sene ise yeni bir 10 yılın planlarını yapmamız gerekiyordu. İstanbul’da ayaklarının üzerine kalkmış ve patlama yapmasına çok az kalmış bir tiyatro hareketi var. Devletin desteklemediği, kenara ittiğini, görünmez kıldığını zannettiği, ama aslında tam da oradan gücünü alıp yürüyen bir hareket. Her parçasının yaratıcılıkla kurgulandığı, sanatın en dürüst ve saf halinden güç toplayan bir tiyatro hareketi…  Ben buna “şehir göçebeleri” diyorum. Tiyatroyu ileriye taşıyacak çok güçlü ve maceracı bir kuşak geldi. Biz de üzerimize düşen görevi önümüzdeki 10 yılda yerine getirmeye çalışacağız. 

Planlar var galiba.

Özlem: Bir süre önce İstanbul’da bağımsız tiyatrolar birliği oluşturuldu. İsmi net değil henüz, hazırlık toplantıları yapılıyor. Bir araya gelelim, yan yana duralım fikrinden yola çıktık. Gündemimizde birbirimizi korumak da var, sanatsal ya da ekonomik olarak görünür kılmak için nasıl fayda sağlayabiliriz de… Önce kendi sorunlarımızı tespit edip sonra da çare üretmek üzerine gruplar halinde çalışmalar yapmaya başladık. Güzel bir birliktelik olacak. Netleşince duyuracağız.

Peki DOT’un planları?

Murat: Bizim planımız geçtiğimiz senelerde şekillendi. Üç tane çok sıkı yönetmen yetiştirdik. Onların sanatsal yolculukları çok önemli. Ayrıca yeni kuşak oyuncularımız yetişiyor. Üç genç yazarımız var, onlarla ilgili hayallerimiz var.

Oyun seçimlerinizde hep bir çizginiz vardı. ‘İki Kişilik Yaz’ ile onun biraz dışına çıktınız. Nedir sebebi?

Murat: Bizim ‘çok sert’ denen oyunlar oynadığımız dönemlerde her şey yolunda gibi yaşanıyordu, öyle bir vurdumduymaz dönem gözlüyorduk. Ve biz de şiddete dikkat çekmeye çalıştık. “Her şey yolunda değil, şiddetle mücadele etmelisiniz,” dedik aslında. Şimdiyse şiddet görünür oldu, hayatımızın içine girdi ki, ben artık şiddetin var oluş biçimine dair ne anlatmaya niyetlensem küçük kalıyor. Şiddeti anlatma biçimimin dönüşmesi üzerine düşünüyorum bir süredir. ‘İki Kişilik Yaz’ bu arada çok iyi geldi bize. Hepimiz dünya ve ülke politikaları tarafından o kadar terörize edilmişiz ki sakinleşmeye ihtiyacımız varmış. Hayata dair unuttuklarımızı hatırlayıp yeniden yakıt almış gibi olduk. Bizim tekrar hayata dönüp bakmamıza, neden tiyatro yaptığımızı hatırlamamıza sebep oldu. Kendimize geldik.

Yeni sezonda neler izleyeceğiz ‘İki Kişilik Yaz’ın dışında?

Murat: Kasım’da ‘Kış Dönümü’ başlayacak. Çok fazla bahsetmek istemiyorum şimdilik. Ancak şunu söyleyebilirim ki; şiddeti üreten erkek egemen modelin artık kendi kendini yok etmesi gerektiğini anlatan bir hikâye. Çünkü 21. yüzyılda dünya artık bu saçmalığı taşıyamıyor.

Tavsiye edilen
    İlginizi çekebilecek diğer içerikler
      Reklâm