Yenilik heyecanı

Yolcu Tiyatro, kuruluşlarının ardından ilk sahneledikleri oyun olan ‘Kapıların Dışında’yı bir kez daha izleyiciyle buluşturuyor. Yeni yorumun hikayesini ekipten oyuncu Cenk Dost Verdi ve yönetmen Umut Ersin Güler anlattı. Gülin Dede Tekin

Yazan:
Alara Altay
Reklâm

Kuruldukları 2013 yılından beri sahneye koydukları oyunlarla adından söz ettiren, tiyatro camiasının sözünü sakınmayan ekiplerinden Yolcu Tiyatro ilk oyunları ‘Kapıların Dışında’yı yeniden yorumluyor. Tiyatro tarihinin en sert savaş karşıtı metinlerinden biri olan, nasyonal sosyalizm ve savaş karşıtı Wolfgang Borchert’in kaleme aldığı oyunda ruhsal ve fiziksel yaralarla savaştan dönen bir askerin mücadelesinin ve hiçbir şeyi eskisi gibi bulamamasının hikayesi anlatılıyor. Yolcu Tiyatro bu cesur metni, yazıldığı dönemden uzak bir görsellikle sunuyor izleyiciye. Metni üç boyutlu haritalama ile iç içe kurgulayarak, ölüm ve tanrı gibi gerçeküstü karakterleri de sahneye taşıyor. Oyunu Ersin Umut Güler yönetirken sahnede Cenk Dost Verdi, Pervin Bağdat, Burak Üzen, Emre Sancar’i izleme şansı buluyoruz. Oyunun oldukça başarılı animasyonları ise Tufan Dağtekin’e ait.

2013’te Yolcu Tiyatro’nun ilk oyunu olarak ‘Kapıların Dışında’yı sahnelemiştiniz. Yenilik peşinde koşan bir ekip olduğunuzu biliyorum. Tekrar bu oyunu sahnelemeye nasıl karar verdiniz?

Umut Ersin Güler İlk oyunumuzdu ve üç sezon oynadık. O zamanlar tiyatro bu kadar tanınmıyordu. Metnin hikayesi çok kıymetli. Yaptığımız işi de seviyorduk. Ama tiyatroyu kurarken her şeyi bir anda yapmaya çalışıp, birçok şeyi de öğreniyorduk aslında. Özel bir işti. O nedenle bir daha yapalım mı hissiyatı oluşmaya başladı. Bir de savaş meselesini yeniden konuşmak ve şu anki kafayla anlatmak, kendi yaşadığım hikaye sebebiyle ilginçti. Ayrıca yeni bir ekip oldu. Cenk dışında tüm oyuncular değişti. Görüntü tasarımcısı dışında tasarımcılar değişti. Aslında yeni bir yapım diyebiliriz. Şu anki seyirci profilimize de ulaştırmak istiyordum oyunu. Bu yüzden gündeme geldi.

Cenk Dost Verdi İlk yola çıktığımızda da yaşadığımız coğrafya gereği yine aynı gündemin ortasındaydık. Oyunun neden tekrar yapıldığı birazcık anlam olarak kendini tamamlıyor. Ayrıca tiyatroyu kurduktan sonra, bir tiyatronun var edilişine ilişkin hızlı ve iyi bir yol kat ettik. Dolayısıyla yetkinliğimizi böylesine değerli bir oyunda oyuncu ve yönetmen olarak kullanabilecek olmak bizde merak uyandırdı. Yeni bir prodüksiyon olması da oyuncu olarak başka alanlar açıyor insana.

‘Kapıların Dışında’ Wolfgang’ın tek metni. Bunun ne kadar etkisi var bilmiyorum ama konuyu aşırı yoğun bir şekilde anlatıyor. Savaş dedik ama nedir aslında sizce metnin anlattığı?

Cenk Yazardan, yazıldığı dönemden, yazarın koşullarından bağımsız düşünemezsiniz bir metni. Bu metin üzerinden gidersek, Wolfgang’ın direkt kendi yaşadığı hikaye üzerinden bir sürü şeyi metne yansıtması, özellikle sürreal karakterleri stilize edip sahneye çıkarması, bu tip olgularla sahne üzerinde hesaplaşması çok kıymetli geliyor. Yazar zorla savaştırılıyor. Çok genç yaşında savaşta aldığı yaralar psikolojik tahribata sebep oluyor ve metni yazdıktan bir müddet sonra 26 yaşında ölüyor. Metinde savaşa ve savaşın bitirdiği bir yaşama dair çok gerçek yakarışlar var. Ayrıca metinde fazlaca tekrar vardı. Günümüz tiyatrosunda seyircinin alışkanlıklarından dolayı o tekrarları oturtamıyoruz ama bizim makasladığımız halinde bile o söylediği haykırışları yoğun şekilde görüyoruz. Her yeni karakterle karşılaştığında başından geçen bütün olayları tekrar anlatıyor. Buna ihtiyaç duyuran serzeniş oyunun geneline hakim. Biz sıcacık evlerimizde, koltuklarımıza gömülü halde savaş hikayelerini okurken yüzde birini bile hissedemiyoruz. Bunu yaşamış ve hissetmiş bir yazarın yazması metindeki yakarışı çok net ortaya koyuyor. Bu anlamıyla metin ve yazar, izleyenle ve yazarı birazcık araştıranla çok acayip özdeşlikler kuracaktır.

Hikayenin başkarakteri Beckman nasıl biri? Daha önce canlandırdığınız Beckman ve bugünkü arasında ne farklar var?

Cenk İlki yeni oyuncu olduğum döneme denk geldiği için daha edilgendim. Daha sonra ülke gündemine yakınlığımın artması gibi unsurların da etkisiyle teatral olarak yorumum değişti. Önceki Beckman’da, bir askerin savaştan sonraki haline ilişkin çok az verim vardı bence. Çünkü oyuncu ve birey olarak dünya gündemi ile birlikte gelişen etmenler bakış açını değiştiriyor. Şimdiki Beckman’da kabul edebildiğim çok daha ağır arızalar var. Diğerinde kabul edemiyordum.

Bu arızalarla daha önce yüzleşememiş miydiniz?

Cenk Yüzleşememiştim o kadar boyutlu bir hikayeyle. Ama gündelik hayatta o kadar çok şeyle karşılaştık ki... Şimdi çok daha etkili, çok daha gerçek marazları ile sahneye çıktı Beckman. Bu beni başta Cenk olarak ikna ediyor. Oyuncu üslubu olarak bakıldığında da aşılması zor bir problem haline getiriyor. Politik sayılabilecek başka oyunlar da oynadık fakat Beckman’ı oynarken onun yaşadığı dramı hissetmemek çok güç. Ağır bir fiziki maraz tutuyor sahnede, bu marazı başından sonuna kadar aynı ölçüde devam ettirmek zorunda. Çünkü sahnede görmediğimiz anı kurgularsak; yemek yerken de öyle, bir yerden bir yere giderken de... Çünkü savaştan hemen sonra orada. Dolayısıyla kendi savaşını devam ettiriyor. Büyük bir savaş devam ediyor kafasının içinde, vücudunda ve sözlerinde. Bu anlamda daha problemli bir karakterle karşı karşıyayız.  

Umut Bunu prova sürecinde konuşa konuşa, üzerine gide gide yaptık. Metnin şöyle bir durumu var. Tiyatro tarihi içinde yazılmış büyük bir savaş karşıtı metin. Bu öyle bir hikaye ki, acısını birebir yaşamadığımız noktada hep uzak açıdan fotoğraflar, hikâyeler gibi geliyor. Savaşın yıkımını görmüş insanların daha net anlayabileceği bir şey. Ama yazar da savaştan sonraki bir hikayeyi anlatıyor. Aslında savaşın ardındaki toplumun yıkımını ele alıyor. Yağma yapmış bir halktan söz ediyor.

Metinde manevi bir yağmanın ağırlığı da çok baskın.

Cenk Söylediği ve duyduğu cümleler çok etkili. “Adımızı bu kapıdan kim kaldırmış?”, “Sen ne zannediyordun da o savaşa gittin?” gibi. Beckman’ın komutasında olup da ölen insanların yıkımı var ama o kapıdan adının kaldırılmış olması çok daha büyük bir yıkım. Devam eden savaş dediğimiz şey, buralarda kendini gösteriyor. Evine dönüğünde annesi, babası yok. Savaş öyle yendik, yenildik söylemi üzerinden gelişen bir şey değil.

Metne yaptığınız güncel dokunuşlar neler?

Umut Aslında oyun İkinci Dünya Savaşı sonrasında geçiyor. Yazar da orada savaşmak zorunda kalmış. Zamansız ve mekansız yapmak istedik. Bir döneme işaret etmemeyi, herhangi bir yerde, zamanda geçebilecek bir oyun yapmayı tercih ettik. Karakter isimlerini değiştirmedik ama herhangi bir yer ve zaman işaret etmiyor. Bu zamana dair kodlar da var. Albay evde savaş oyunları oynuyor, biri cep telefonu çıkarıyor, bulduğu bir şeyi sosyal medyaya yazıyor. Karakterlerden sirk patronu, söylemlerinde bizim mesleği de işaret eden, sanata ve eğlence dünyasına dair şeyler söylüyor. O noktada güncelleştirmelere gittik tabii. Bir televizyon sahibi, yapımcısı ya da bir performans sanatları merkezinin idarecisi gibi profilleri sirk sahibinde eritip bugüne dair şeyler ekledik.

Bu oyunu ilk sahnelediğinizde de üç boyutlu haritalama (3D mapping) yöntemini kullanmıştınız. Sonra ‘Joko’nun Doğumgünü’nde de yer aldı bu yöntem. Nasıl başladı bu yöntemle hikayeniz?

Umut Tufan Dağtekin’le tanışıyorduk. Onun bu konuda uzmanlaşmış bir şirketi var. Bu tekniği merak ettiğimi söylemiştim. Yolcu Tiyatro kurulduktan sonra ona ‘Kapıların Dışında’ metnini götürdüm ve tekniği kullanmaya çok uygun olduğundan bahsettim. Çok fazla gerçek üstü karakter var. Anlatım biçimi için çok uygundu. Endişemiz de vardı. Elimizde böyle bir imkan var ama hikayenin önüne geçmesin istedik. Anlattığımız hikayenin seyirliğini yükseltmek için, tam olarak örtüştüğünü düşündüğümüz için kullandık.

Yolcu Tiyatro’nun tiyatroya bakış açısından bahsedebilir misiniz?

Umut Yolcu Tiyatro’nun ismi sürekli yolculuk halinde olan bir tiyatroyu ifade ediyor.

Fiziksel bir şey değil kastettiğiniz galiba.

Umut Her manada… Düşünsel, felsefi. İyi yaptığı şeyi tekrar eden bir tiyatro değil, yeniyi arayan bir tiyatro. Sevdiğim bir söz var: En kötü yeni, en iyi eskiden daha iyidir. Bu nedenle hep yeniye doğru gitme arayışımız var. Metinde de, rejide de, oyunculukta da… İyi yaptığın bir şeye devam ettiğinde kendine iyi ve konforlu bir alan açıyorsun ve bu alanın içinde onaylandığın bir yerden devam ediyorsun. Biz pek tercih etmiyoruz bunu. Dört tane oyunumuz oldu. Hepsi biçimsel ve hikaye olarak farklı. Ama oynadığımız metinlerin hepsinin kan bağı var.  Bizden bazen daha sert, net şeyler bekleyebiliyorlar. Biz toplumsal bir dönüşüm yapabileceksek, kendi hayatımıza ve karanlığımıza, kendi yapamadıklarımıza, bizi engelleyen şeylere de bakmak durumundayız. Bu noktada değişik üsluptaki metinleri tercih ediyoruz.

4 Kasım, Baba Sahne, 20.30 / 16 Kasım, Sahne Pulchérie, 20.30, 45-60 TL

Tavsiye edilen
    İlginizi çekebilecek diğer içerikler
      Reklâm