5 adımda Stephen King'i sinemaya uyarlama sanatı

Korku romanlarının yıldız yazarı Stephen King’in bir eserini sinemaya uyarlamanın püf noktaları neler? ‘It / O’ filminin vizyona girmesi, bu konuyu masaya yatırmamız için iyi bir fırsat oldu.

Joshua Rothkopf
Yazan:
Joshua Rothkopf
Reklâm

Bir Stephen King romanı okumayı sevdiğimizi söylemekten hiç mi hiç gocunmuyoruz. Üstelik bir Stephen King romanının tadı en çok gece yarısında, rüzgar camları titretirken çıkıyor. Son olarak 1986 tarihli romanı ‘O’dan uyarlanan filmin fragmanı ile neye uğradığımızı şaşırdık. Peki, bunca yıldır neden Hollywood’un Stephen King uyarlamaları bizi layıkıyla korkutmayı başaramadı? Yaşanan tüm hayal kırıklıklarından yola çıkarak, Stephen King’in dünyasını başarıyla beyaz perdeye aktarmanın yolunu beş adımda inceledik.

1. Stephen King ile çalışmayın

Ne kadar iyi bir yazar olursa olsun, Stephen King kendi romanlarını senaryolaştırmayı pek başaramıyor. ‘Cat’s Eye’ (1985), ‘Cell’ (2016) ve en korkunç filmlerinden biri olmaya adayken, izleyiciyi neredeyse hiç etkilemeyen ‘Pet Sematary / Hayvan Mezarlığı’nın (1989) başarısızlığının sebebi Stephen King tarafından yazılmış sıkıcı senaryolarıydı. Bizzat yönettiği ‘Maximum Overdrive’ (1986) sonrasında ise bir daha asla kamera arkasına geçmeyeceğine dair söz vermek zorunda kalmıştı ünlü yazar.

Kitaptan ayrışan bir senaryo yazmaya çekinmeyin
‘The Shining / Cinnet' (1980)

2. Kitaptan ayrışan bir senaryo yazmaya çekinmeyin

Stephen King’in detaylarla dolu satırları, enteresan karakterleri ve tüyleri diken diken eden pasajlarıyla kimse boy ölçüşemez elbette. Ancak efsane ‘The Shining / Cinnet’teki (1980) meşhur labirent ve asansörden fışkıran kan gibi detayları, yapım sürecinde Stanley Kubrick’in tasarladığını not düşmek gerek. ‘The Mist / Öldüren Sis’ (2007) için filmin yönetmeni ve senartisti Frank Darabont’un yazdığı bambaşka ve daha karanlık son ise Stephen King tarafından olağanüstü bulunmuştu.

Reklâm

3. Korkusuz bir oyuncuyla çalışın

Stephen King filmlerindeki başarılı performanslar, sınırlarını zorlamayı seven oyunculara ait oluyor. ‘The Dead Zone’da (1983) Christopher Walken, geleceği gören Johnny Smith karakteriyle beyaz perdedeki en iyi performansına imza atmıştı. Oscar’lı oyuncu Sissy Spacek ise kariyeri boyunca hiçbir zaman ‘Carrie / Günah Tohumu’nda (1976) bir domuzun kanına bulandığı sahnedeki kadar hipnotize edici olmadı.

4. Yönetmeniniz iyi bir espri anlayışına sahip olsun

Kabul etmek lazım, Kubrick yeteneğinde bir yönetmen değilsiniz. Zaten o kalibrede bir yönetmen de dünyaya kolay kolay gelmiyor. Bir Stephen King romanı uyarlarken yapılacak en mantıklı şey, yazarın haylaz ve çoğu zaman komik olan panik dolu satırlarını anlayabilecek bir yönetmenle çalışmak olur. Mesela John Carpenter ‘Christine’de (1983) intikam konusuna yoğunlaşmış ve zamanla kültleşecek bir filme imza atmayı başarmıştı.

Reklâm

5. İzleyicinin eve mutlu mesut dönmesine izin vermeyin

Film stüdyolarının patronları sonu karmaşık olmayan filmleri tercih ediyor olabilir, ama Stephen King’in eserleri doğaları gereği insanın zihninde uzun süre kalmalıdırlar. Mesela ‘The Shawshank Redemption / Esaretin Bedeli’ (1994) filmini izledikten sonra, katillerin ve hırsızların gizlice güç birliği edişi üzerine düşünmeniz kaçınılmaz. Rob Reiner’in ‘Misery / Ölüm Kitabı’ (1990) filmi ise hayranlık müessesesinin ne gibi ürkütücü olaylara gebe olabileceğini akıllara kazır. Çünkü korku, asla yok olmaz; peşinizi bırakmaz. 

Stephen King'in aynı adlı romanından uyarlanan 'It' 15 Eylül'de vizyonda

It / O

Son zamanların heyecanla beklenen yapımlarından biri olan ‘It’, ilk olarak 1990 yılında bir televizyon dizisine dönüştürülmüştü. ‘It’, şimdi de dijital teknolojinin sağladığı olanaklarla çok daha korkutucu bir hale bürünerek beyazperdede karşımıza çıkıyor. Gösterildiği yıldan itibaren kültleşerek sonraki jenerasyonların bile hafızalarında yer eden bu mini dizi, çocukları yiyerek beslenen korkunç bir palyaçoyu konu ediniyor. Orijinal versiyonunda ‘The Rocky Horror Picture Show’ (1975) gibi başka kült yapımlardan tanıdığımız Tim Curry’nin canlandırdığı palyaçoyu, bu kez Bill Skarsgård ete kemiğe büründürüyor. İsveçli genç oyuncu son olarak ‘Atomic Blonde / Sarışın Bomba’ (2017) filminde rol almıştı.

Amerika’nın sakin bir kasabasında kendi halinde yaşayan birkaç çocuk, kasabada baş göstermeye başlayan çocuk kaçırma ve cinayet vakaları sonrasında korkutucu bir maceraya atılmak zorunda kalırlar. Çocukları yakalamak için onların en derin korkularını kullanan ve illüzyonlar yaratabilen bir kötü ruh, palyaço kılığında çocukları avlamaktadır. Palyaçodan kurtulmak isteyen karakterlerimiz ise kötü ruhun zayıf noktasını bulmak zorunda kalırlar. Yönetmen koltuğunda ‘Mama’ (2013) adlı korku filmi ile oldukça ilgi gören Andrés Muschietti’nin oturduğu bu korku filmi kaçırılmamalı.

Tavsiye edilen
    İlginizi çekebilecek diğer içerikler
      Reklâm