!f yeni

!f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali Rehberi

Bağımsız sinemanın kalp atışları, 16-26 Şubat arası İstanbul’dan duyulacak. 16. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nin uçsuz bucaksız programında kaybolmayın, festival rehberimize bir göz atın

Yazan:
Time Out İstanbul editörleri
Reklâm

Yılın en soğuk günlerini çekilir kılan tek bir şey saymamız gerekseydi, hep bir ağızdan “!f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali” diye haykırırdık. Az değil, 16 yıldır bir aradayız. Ondan önce şubatlarımız nasıl geçiyordu, doğrusu hatırlamıyoruz. Festivalin bu yılki teması ‘iyileştiren şeyler’. O halde kim dertlerine filmlerle şifa aramak ister? Parmak kaldıranlar, bu rehber sizin için.

En iyiler listelerinin müdavimleri

Moonlight / Ay Işığı

Moonlight / Ay Işığı

Eylül’de Telluride Film Festivali’nde gösterildiği günden beri, dillerden düşmüyor ‘Moonlight’. Zor şartlarda büyüyen siyahi bir çocuğun kendini bulma, kimliğine sahip çıkma hikâyesini anlatan film, herkesin içinde bir yerlere dokunmuş olmalı ki, seyirci ve eleştirmenlerin gönlünü fethettikten sonra, bu ay dağıtılacak Oscar Ödülleri’nde zirveye oynayan üç yapımdan biri olma noktasına kadar yükseldi. Yılın çıkış yapan sinemacısı seçilecek olsaydı, oyumuzu ‘Moonlight’ın çekirdekten yetişen yönetmeni Barry Jenkins’e verirdik.
Everybody Wants Some!! / Herkes Biraz İster!!

Everybody Wants Some!! / Herkes Biraz İster!!

70’lerde geçen en iyi gençlik filmlerinden ‘Dazed and Confused / Genç ve Heyecanlı’nın mimarı Richard Linklater’ın 80’lere el atması, son yılların en heyecan yaratan haberlerinden biriydi. Nihayet o filme, elimizi uzatsak dokunacak kadar yakınız. ‘Everybody Wants Some!!’, 1980 senesinin kendine özgü atmosferinde bir üniversitenin beyzbol takımını tüm sahiciliğiyle merkezine alıyor. Linklater bir kez daha, genç olmanın nasıl bir şey olduğunu hatırlatmanın en iyi yolunu bulmuş gibi görünüyor.
Reklâm
La tortue rouge / Kırmızı Kaplumbağa

La tortue rouge / Kırmızı Kaplumbağa

‘La tortue rouge’, tek kelime etmeden hayat döngüsü hakkında söylenmesi gereken her şeyi söylerken yalınlığıyla büyüleyen, enfes bir animasyon. Düştüğü ıssız adadan kurtulma girişimleri, dev bir kırmızı kaplumbağa tarafından defalarca engellenen o adamı, bilseniz nasıl bir macera bekliyor... ‘La tortue rouge’ diyalogsuz, dingin ve alabildiğine huzurlu. Üstelik utanmadan, bir de ilk film! Yetenekli yönetmen Michaël Dudok de Wit’i keşfeden ismin Hayao Miyazaki usta olduğunu ekleyelim de, taşlar yerine otursun bari.
The Love Witch / Aşk Cadısı

The Love Witch / Aşk Cadısı

‘The Love Witch’in 60’larda geçmediğine ve dahası 60’larda çekilmediğine inanmakta zorlanacaksınız. Ama 60’ların cinsel istismar filmleri estetiğini kusursuzca yeniden inşa eden yetenekli yönetmen Anna Biller’ın alametifarikası tam da bu. Ölümcül gücünü erkekleri kendine aşık etmek için kullanan bir cadının maceralarını izleyeceğimiz ‘The Love Witch’, gözlerinizi acıtacak kadar retro ve erkek egemen kültürün ortaya saldığı akıllara zarar cadı prototipinin intikamını alacak kadar feminist. Böyle filmlere her gün rastlamıyoruz.

Sevdiğimiz yönetmenlerin son marifetleri

Certain Women / Mutlak Kadınlar
Photograph: Netflix

Certain Women / Mutlak Kadınlar

Amerikan bağımsız sinemasında sessiz ve derinden hamlelerle ilerleyen Kelly Reichardt’ın filmleri, izlendikleri esnada değil de izlendikten çok sonra yaralar. Hani insan vurulduğunu o an algılayamaz, sonradan fark edermiş ya, onun gibi bir şey. ‘Certain Women’da birbirinden farklı hayatlar yasayan bir grup mutsuz ve yorgun kadının dünyasına giriyoruz. Aynı anda değil, teker teker. Ağır ağır ve itinayla. Melankolik sularda gezinen gerçek bir bağımsız film. Sizi delip geçecek, ama çok sonra fark edeceksiniz. Tıpkı canlandırdığı karakter gibi Montana’da doğup büyüyen Lily Gladstone’un çıkış filmi olduğunu ekleyelim. Çünkü bu ismi daha çok duyacağız.

Christine

Christine

Christine Chubbuck’ın 70’lerde televizyon tarihine geçen trajik hikâyesini daha önce duymadıysanız, ‘Christine’i izlemeden önce konuyu araştırmamanızı tavsiye ederiz. Önce kendinizi Rebecca Hall’un kusursuzca çizdiği Christine portresine bırakın. Huzursuz ve rahatsız edici filmlerin genç ustası Antonio Campos’un medya eleştirisiyle yoğurduğu incelikli psikolojik gerilimi, günlerce aklınızdan çıkmayacak, çıldırtıcı bir ‘kabus film’. Sinirleriniz sağlamsa ve !f’te tek bir film izleyecekseniz, ‘Christine’i izleyin.
Reklâm
Koca Dünya

Koca Dünya

Venedik Film Festivali’nde başladığı yolculuğuna yurt içi festivallerde devam eden Reha Erdem filmi ‘Koca Dünya’nın vizyondan önceki son durağı !f İstanbul. Çürümüş medeniyetten kaçıp doğaya sığınan iki kardeşin masallardan ilham alan macerası, karanlık, hüzünlü ve sarsıcı. Yeşim Ustaoğlu’nun son filmi ‘Tereddüt’te performansıyla ağızları açık bırakan genç oyuncu Ecem Uzun, Erdem’in bu büyülü kabusuna da çok yakışıyor. Yönetmenin sinemasına tutkun olanları çok memnun edecek; daha önce hiç Erdem filmi izlememiş olanlar içinse ideal bir başlangıç noktası olacak ‘Koca Dünya’.
Billy Lynn’s Long Halftime Walk / Billy Lynn’in En Uzun Yürüyüşü

Billy Lynn’s Long Halftime Walk / Billy Lynn’in En Uzun Yürüyüşü

Biz Ang Lee’yi saklı duyguların naif şairi sanıyorduk, ama sinemada teknolojinin üst sınırlarını keşfe çıkmaktan kendini alamayan bir Robert Zemeckis çıktı içinden! Lee’nin son çılgınlığı ‘Billy Lynn’s Long Halftime Walk’, Irak’ta savaşıp bir kahraman olarak eve dönen gencecik bir askerin ülkede attığı travmatik zafer turuna odaklanırken, asıl travmayı bir kısım izleyiciye yaşatıyor. Sinema tarihinde ilk kez saniyeye 120 kare sığdırarak... Bu ne demek? Filmi, bu çerçeve hızının altından kalkabilen dünya üzerindeki beş-altı sinemadan birinde izleyebilseydiniz, hayatınızdaki en detaylı görüntüler bütünüyle karşılaşacaktınız. İyi haber, ekranın en uzak köşesindeki kelebeğin kanadına değil de hikâyeye odaklanmak istiyorsanız, !f İstanbul’un sunduğu saniyede 24 kare yeter de artar bile.

Sivri köşeli ilk filmler

The Lure / Deniz Kızlarının Şarkısı

The Lure / Deniz Kızlarının Şarkısı

Daha önce Polonya’dan çıkan hiçbir şeye benzemeyen ‘The Lure’, güvenli bir mesafeden izlemek isteyeceğiniz, çılgın bir tür melezi. Biraz müzikal, biraz fantezi, biraz korku, mitler, yaratıklar ve 80’ler... Film, insanların dünyasına girmeye karar veren iki kardeş denizkızının karadaki macerasını anlatıyor. Denizkızı temsilini büyüme hikâyesi ve kadınlığın keşfiyle bağdaştıran yönetmen Agnieszka Smoczyńska, gelecekte takip edilmesi gerekenler listesine eklendi bile.
Aloys / Aloys: Aşık Olamayan Adam

Aloys / Aloys: Aşık Olamayan Adam

Festivalin Oyun adlı bölümüne en çok yakışan film ‘Aloys’ olsa gerek. Çünkü İsviçre’den çıkan bu arızalı filmin dünyasından sağ çıkmak için biraz oyunbaz olsanız iyi olur. Asosyal bir özel dedektifin gerçeklikle bağı kopmak üzereyken, dünyası gizemli bir kadın tarafından kurcalanıyor ve izleyebileceğiniz en tuhaf aşk öyküsü dikiliyor karşınıza. Bu filmden zevk almak için, hayranlık uyandıran sanat ve görüntü yönetmenliği çalışmasının yanı sıra, yönetmen Tobias Nölle’nin teknik zekasının da değerini bilelim lütfen.
Reklâm
The Eyes of My Mother / Annemin Gözleri

The Eyes of My Mother / Annemin Gözleri

Modern korku filmlerine stilize bir alternatif arıyorsanız, geçen yıl bu zamanlarda Sundance’te gösterildiğinden beri dillerden düşmeyen ‘The Eyes of My Mother’ı tavsiye ederiz. Genç yönetmen Nicolas Pesce’nin hem Alman dışavurumculuğuna hem de nostaljik korku klasiklerine saygı duruşunda bulunduğu bu siyah-beyaz ve hayli ‘arthouse’ korku filmini izlerken, bazı kareleri dondurup uzun uzun seyretmek isteyeceksiniz. Ancak içerdiği yüksek şiddet hususunda uyaralım.
Prevenge / Hamintikam

Prevenge / Hamintikam

2012 tarihli hafif kaçık cinayet komedisi ‘Sightseers’ı izlediyseniz, oyuncu / senarist Alice Lowe’un tekinsiz mizah anlayışına hakimsiniz demektir. İzlemediyseniz, Lowe’un ilk yönetmenlik denemesi ‘Prevenge’ sizi şaşkına çevirebilir. Hamile bir kadının ölen sevgilisinin intikamını almak için, doğmamış kızından aldığını düşündüğü emirlerle cinayetler işlemesinin hikâyesini anlatıyor Lowe. Başrolde de kendisi oynuyor. Kan revan yönünden elini korkak alıştırmayan Lowe’un bu ilk filmini, iki kelimeyle özetleyelim: Zıvanadan çıkmış.

Kült yönetmenler

David Lynch: The Art Life / David Lynch: Yaşam Sanatı

David Lynch: The Art Life / David Lynch: Yaşam Sanatı

Lynch, filmleri hakkında bile konuşmak istemezken, kendisi hakkında konuşur mu hiç? Görünüşe bakılırsa, bu o kadar da imkânsız değilmiş. Bu belgeselde Lynch’in bugünkü Lynch olmasını tetikleyen bütün şartları, yönetmenin kendi ağzından dinleyeceğiz. !f’in Lynch severler için bir sürprizi daha var. Tüm dünya ‘Twin Peaks’in devamı niteliğindeki TV dizisi için gün sayarken, orijinal dizinin hem ön bölümü hem de devamı gibi algılanan sinema filmi ‘Twin Peaks: Fire Walk with Me’ (1992) de festivalde.
Anti-Porno

Anti-Porno

Japonya’nın en eski film stüdyosu Nikkatsu, 70 ve 80’lerde alametifarikasına dönüşen romantik porno türünü, yeniden ayağa kaldırmak istedi. Bu amaçla beş yönetmenin yardımına başvurdu. Bunlardan biri de aykırı sinemacı Sion Sono oldu. Sono bu romantik porno denemesinde, stüdyonun temel kuralına (her 10 dakikada bir seks sahnesi olmak zorunda) uyduğu halde türün karşısında yer alıyor. ‘Anti-Porno’ kendisinden beklenmeyecek kadar feminist. Sanat sineması kalıpları içinde kalan, porno karşıtı bir pornoyu, size ancak Sion Sono verebilir.
Reklâm
Multiple Maniacs / Masmanyaklar

Multiple Maniacs / Masmanyaklar

Sizi kimse bir John Waters filmine hazırlayamaz. Bu yüzden denemeyeceğiz bile. Onun yerine, kayıtlara geçmesi gereken detaylar var: ‘Multiple Maniacs’, Waters’ın ikinci uzun metrajı. Yani meşhur ‘Pink Flamingos / Pembe Flamingolar’dan önce ‘Multiple Maniacs’ vardı. Yönetmenin ‘diva’sı Divine’ı soracak olursanız, bu filmde her zamankinden tehlikeli ve öfke dolu. !f Kült bölümü, ‘Multiple Maniacs’ ile ‘kült’lüğün sınırlarını yeniden keşfediyor. Kemerlerinizi bağlayın.

Etkinlik ve bilet bilgileri

!f İstanbul programınıza son halini vermeden önce, etkinliklere göz atmayı ihmal etmeyin, çünkü bu yıl '!f etkinlikleri' adıyla ayrı bir festival organize edilse yeridir. Gelenekselleşmiş festival sohbetlerinin katılımcıları arasında Cem Yılmaz, Yeşim Ustaoğlu, Taner Ceylan, Birhan Keskin, Erol Mintaş göze çarpıyor. İlk kez düzenlenen !f Yarın'a özellikle dikkatinizi çekeriz. Sanal gerçekçilik meselesine sergiler, atölyeler ve sohbetler üzerinden kafa yoran etkinlik bomontiada'daki Alt Sanat Mekanı'nda ve ücretsiz.

Biletler 3-5 Şubat tarihlerinde Biletix’te %10 indirimle (İş Bankası kart sahiplerine %50 indirimle) ön satışta. Hafta içi gündüz gösterimleri (19.00 öncesi tüm seanslar) tam 10 TL. Hafta içi 19.00 seansı ve sonrası ile hafta sonu tüm gün tam 20 TL, öğrenci 17 TL. 21.30-22.00 seanslarında tam ve öğrenci 22 TL. Gösterimler Cinemaximum City’s Nişantaşı, Cinemaximum Kanyon, Cinemaximum Budak & CKM ve Cinemaximum Akasya’da İş Bankası Maximum Kart ana partnerliğinde gerçekleşiyor.
Tavsiye edilen
    İlginizi çekebilecek diğer içerikler
      Reklâm