Ragnarok
Ragnarok

‘RAGNAROK’UN YILDIZI SAHNEDE

Popüler Netflix dizisi ‘Ragnarok’

Yazan:
Time Out İstanbul editörleri
Reklâm

Popüler Netflix dizisi ‘Ragnarok’ta ana karakterlerden birini canlandıran Theresa Frostad Eggesbø namıdiğer Resa Saffa Park, oyunculuğunun yanı sıra müzik kariyeriyle tanınıyor. Kendisiyle bu ayki İstanbul konseri öncesinde müzik ve oyunculuk kariyerini enine boyuna konuştuk.

Netflix’in merakla takip edilen dizilerinden ‘Ragnarok’un üçüncü ve son sezonu yakın zamanda yayınlandı. Okurlar endişe etmesin; son sezonu henüz izlemedim, dolayısıyla spoiler içeren bir soru sormayacağım. Dizinin sona ermesinin sana neler hissettirdiğiyle başlayalım isterim.

Dizinin dört yıldır hayatımın parçası olması tuhaf bir duygu. 2019’da kadroya girdiğimde böyle olacağını kesinlikle tahmin etmemiştim. Odda’daki son akşam yemeğimizde yönetmen Mogens Hagedorn’la bu konuyu konuştuk. Oyuncuların ergenlikten yetişkinliğe geçtiğini görmekten özellikle etkilendiğini söyledi. Bunu hiç düşünmemiştim ama çok haklı. Şimdi birinci sezona dönüp baktığımda, ben dahil genç oyuncu kadrosunda gerçekten bazı farklılıklar görüyorum. Ancak hayatta değişimden doğal bir şey yok. Hayatımın bu bölümünü tamamlamış olmak benim için mutluluk verici. Bunun gerçekleşmiş olmasından dolayı minnettar ve mutluyum, ancak yeni bir şey için hiç bu kadar hazır olmamıştım.

‘Ragnarok’taki Saxa, dizinin kötü kalpli sayılabilecek karakterlerinden biri. Hep merak etmişimdir, bu karakteri oynarken günlük hayatında insanlar seni gördüğünde nasıl tepki veriyordu?

Anlayamadığım garip bir nedenden ötürü hep biraz şirret, kötü ve güçlü karakterleri oynuyorum. Belki de içimde bu niteliklere sahip taraflarım vardır (gülüyor). Sanırım dünyada buna da ihtiyaç var. Aslında hep sevimli ve iyi karakterleri oynamaktan memnun olmazdım. İnsanların gerçek hayatta biraz sert ya da şirret olduğumu düşündüklerini duydum. Hemşireleri andıran nazik bir yüzüm olduğunu düşünenler de var.

Dubai’de doğdun, İngiltere’de okudun, Oslo’da yaşıyorsun. Farklı ülkelerde yaşamak ve çeşitli kültürler tanımak müziğini nasıl besliyor?

Hayatımın bu yönü beni çok etkiledi. Taşınmamın ve farklı kültürlerde evimi bulmamın, evimin gerçekte ne ve nerede olduğunu sorgulamama neden olduğuna inanıyorum. Kendimi evimde hissettiğim yerlerde çok yalnız hissettiğim de oluyor. Bir şeye özlem duymak ama kimi ya da neyi özlediğimi bilmemek tuhaf bir duygu. İşte bu yüzden müzik yapıyorum. Bu ve farklı kültürlerin yansımaları beni zenginleştiriyor. Küçük bir çocukken ufkum genişlediği için çok mutluyum. Böylece dünyadan ve insanlardan ilham alabiliyorum.

Günümüzde müzik türleri iyice iç içe geçti. Sen kendi sound’unu nasıl oluşturdun? Müziğinin belli bir türe ait olduğunu düşünüyor musun?

Düşünmüyorum. Yarattığım şeyin çok farkında olmama rağmen kendi türümü bile tanımlayamam. Zaten müziğimi bir tür olarak değil, duygu olarak algılıyorum. Basitçe bir türle tanımlanabilecek müziğin, örneğin indie-pop’un, özgün bir nitelikten ziyade bir trendi ifade ettiğini düşünüyorum. 

Seninle ilk röportajımızı Ekim 2021’de yapmıştık. Pandeminin ilk yılıydı ve yanlış hatırlamıyorsam ‘Dandelions’ı çıkarmak üzereydin. Ardından 2022’de ilk albümün ‘Spaces’ı yayınladın. Pandemi dönemi üretimini nasıl etkiledi?

Her ne kadar teorik olarak içindeki parça sayısı sebebiyle albüm olarak adlandırılabilse de ‘Spaces’ ilk albümüm değil, bir EP idi. Kariyerimde hazır olduğumu hissettiğim bir konuma gelene dek ilk albüm için beklemek istedim. Aslında tüm bunlar teknik ayrıntılar ve belki de anlatıya ilişkin bazı manipülasyonlar ama artık ilk albümüm için hazırım. Yazmaya başladım. Yine de acele etmeyeceğim. Pandemi bittiği için çok mutluyum çünkü sonunda çok verimsiz ve depresif hale gelmiştim. Yaratmak için hayata ihtiyacım var!

‘Spaces’ hakkında bir makale okudum; EP’nin insanlar arasındaki bağın mucizesini ve dünyaya yakın ya da uzak hissetmenin dalgalanmalarını ele aldığını söylemişsin. Pandemi sırasında yaşananları akla getiriyor bu söylediklerin. EP çıktıktan sonra düşüncelerin değişti mi? Hayranlarınla şarkılarını paylaşınca daha iyi hissettin mi?

Müzik üretmek beni belki de en çok rahatlatan şey. Ayrıca müziğimi ya da dinlediğim müziği anladıklarında kendimi insanlara bağlı hissediyorum ama unutmayın ki pek çok insan anlamıyor. Müziğimi hiç anlamayan ya da niyetimi tamamen yanlış anlayan aile üyelerim, arkadaşlarım ve ‘tek seferlik dinleyicilerim’ var. Bu beni hayal kırıklığına uğratıyor ama ne yazık ki bu da yaratmanın ve paylaşmanın bir parçası. Biri bana müziğimi sevdiğini söylediğinde aramızdaki bağın güçlendiği hissediyorum. Bunun tam tersi olunca yani biri beni yanlış anladığında kendimi tamamen dünyadan kopuk ve yalnız hissediyorum, ama bu da sorun değil.

En sevdiğim soruya geldik: Şimdiye kadar yayınladığın şarkılar arasından sana özel hissettiren ve farklı gelen birini seçecek olsaydın, o şarkı hangisi olurdu?

‘Candles’ en sevdiğim şarkılarımdan biri çünkü parkta arkadaşlarımla buluşmadan önce, içimde bir türlü kurtulumadığım bir his varken, odamda tek başıma yazmıştım. Onları odamın penceresinden görebiliyordum ve buluşmayı dört gözle bekliyordum ama içimde bir özlem, bir hüzün vardı. Kurtulmak için onları ifade etmem gerekiyordu. Melodi dalgalar gibi geldi ve sözler de anlatılması zor bir anda çıktı. Bir insanın nasıl hissettiğini anlatmasından ötürü bu şarkının benim için anlamı büyük.

Spotify’a göre en çok dinleyicinin olduğu ilk beş şehrin dördü Türkiye’den. Türk dinleyicilerle aranda eşsiz bir bağ var. Bu konuda ne düşünüyorsun?

Türk müziğinde başka yerlerde bulamadığım farklı bir duygu var. Sanırım Türkler modern unsurları kültürel ruhla birleştirmenin bir yolunu buluyor. Duyduğum kadarıyla Türk pop müziğinde bile bir derinlik ve ciddiyet var ve bunun Türk insanının duygu ve bağ kurma kapasitesi hakkında çok şey ifade ettiğine inanıyorum. Bu tür müzikler dünya çapında benim de ilgimi çekiyor. Tamino, Jay-Jay Johanson, Sophie Hunger gibi favori sanatçılarımdan bazılarının önemli sayıda Türk dinleyicisi olduğunu da gördüm. Öyle bir noktaya geldim ki, ne zaman samimi, güvenilir ve melankolik yeni bir sanatçı duysam, neredeyse her zaman sanatçının en çok dinlendiği ilk beş şehir arasında Türkiye’den en az bir şehir oluyor. Umarım benim müziğim de bu kategoride yer alır.

Geçtiğimiz Mart ayında ikinci EP’ni yayınladın. İsminin ‘Madness. Let me in!’ olmasıyla hemen ilgimi çetki. Albümün adına nasıl karar verdin?

Şarkıların ne anlattığını düşünürken bu isim birden aklıma geldi. EP’deki şarkılar, ana akım ticari pop müziğe yer açmak için beni ve benim gibi sanatçıları dışlayan müzik endüstrisinde kariyer yapmaya çalışmamla ilgili. Bunun çılgınca olduğunu düşünüyorum ama yine de endüstrinin bir parçası olmak, dinleyicilerim ve gerçek müzik isteyen insanlar için turneye çıkmak istiyorum. Başarılı olma gücünün gerçek müzikal niyetleri olan daha fazla sanatçıya da verilmesini arzu ediyorum. Bu ve bana kapıları kapatan bir adamın kalbine girme isteğinin romantikleştirilmesi… Hepsi delilik (gülüyor).

İkinci EP ‘Madness. Let me in!’ hakkında verdiğin röportajlardan birinde albümün kontrolü bırakmakla, hayatın kaosunu kucaklamakla, çılgınlığın içinde güzelliği ve acının içinde sevgiyi bulmakla, kendine ve başkalarına karşı dürüst olmakla ilgili olduğunu söylemişsin. Hayli içten ve bir o kadar da kişisel bir albüm var karşımızda. Albüme ilk giren ve son giren şarkı hangisiydi?

Yazdığım ilk şarkı ‘That’s Just How I Feel’ oldu, ardından ‘Kids Lack Rock ‘n’ Roll’ geldi. Kendime, incelikli ya da iyi gözükme niyeti olmadan bir duygu hakkında yazma izni veriyorum. Öfkeli şarkılar yazmayı seviyorum, her ne kadar ailem şarkıları kelimesi kelimesine yorumlayıp bana çok karamsar olduğumu ve böyle yazmamın neredeyse yanlış olduğunu söylese de. Ama anlayanlar oluyor. Albümdeki  son şarkı ‘Rue Lepic’ti.

Instagram’da gördüğüm kadarıyla seyahat etmeyi seviyorsun. İlk kez gittiğin bir şehirde ilk yaptığın şey nedir?

Turistik rutinlerini merak ediyorum. İlk defa ziyaret ettiğim bir şehirde yapmayı en çok sevdiğim şey, iyi bir spor ayakkabı giymek, tam şarjlı AirPods’umla dışarı çıkmak ve iyi bir podcast dinleyerek olabildiğince yürümek. Şehri yürüyerek deneyimlemeyi, yön bulmaya çalışmayı, sokakları ve insanları doğal ortamlarında görmeyi seviyorum. Daha sonra kafelere, müzelere ve restoranlara gidiyorum.

Peki, şimdiye kadar gittiklerin arasında en sevdiğin şehir ya da ülke hangisi oldu? Bir de en sevdiğin yemek ve en sevdiğin içecek nedir?

En sevdiğim şehir Viyana! İç mekanlarda ve mağaza tabelalarında, Viyanalarının kusursuz modern tasarım zevklerinin klasik mimariyle birleşmesine resmen aşık oldum. Bunların bir kısmı tamamen kasıtlı, ancak bir kısmı da tesadüfi görünüyor. Kabalık ve şıklığın güzel bir birleşimi söz konusu, bu da şehrin züppeleşmeden çok şık görünmesini sağlıyor. Beyaz ve krem rengi; mavi, yeşil, kırmızı ve siyahın cesur tonlarıyla birleşiyor. Şehrin sokakları inanılmaz temiz ama hiç ruhsuz görünmüyor. Ayrıca insanlar sizi memnun etmeye çalışmak için fazla bir şey yapmadan kendi hayatlarına devam ediyor. Bu da çok hoşuma gidiyor. Bugünlerde en sevdiğim yemek ve küçük takıntım schnitzel, çok lezzetli! Ama normalde en sevdiğim yemek Arap ekmeği ile humus ve tabouleh ya da sadece basit bir spagetti bolonez. En sevdiğim içecek sade filtre kahve.

Daha önce hiç Türkiye’ye gelmiş miydin? Özellikle İstanbul konusunda düşüncelerini merak ediyorum. Umarım konserden sonra şehri gezmek için boş vaktin olur.

Daha önce bir kere Çeşme’ye gelmiştim çünkü annem gençken İzmir’de hemşirelik yapıyordu. Türkiye’yi ve özellikle İstanbul’u gezeceğim için çok heyecanlıyım çünkü şehir hakkında çok güzel şeyler duydum. Ayrıca bir kediler şehri olduğunu söylediler. Kedileri çok seviyorum, bu nedenle çok heyecanlıyım. Son konserimden sonra bir hafta kalacağım. Elimden geldiğince her yeri gezmeye çalışacağım, çok merak ediyorum!

Son olarak çıkacağın mini Türkiye turnesinden bahsedelim. Seni merakla bekleyen dinleyicilerine Ankara ve İstanbul konserlerin hakkında neler söylemek istersin?

Aslında üç konser vereceğim! 28 Ekim İzmir konserini de programa ekledik. Dinleyicilerime teşekkür etmek istiyorum, çünkü bugüne kadar tamamen istendiğimi hissettiğim bir konser vermedim. Türkiye’de gerçekten beklendiğimi hissediyorum ve müziğimi anlayan bir dinleyici kitlesine çalacağım için çok minnettarım.

27 Ekim, Zorlu PSM %100 Studio, 21.30, 165-330 TL. (Ankara ve İzmir konserlerinin detaylarını biletinial.com adresinde bulabilirsiniz.)

Söyleşi: Hikmet Demirkol

Tavsiye edilen
    İlginizi çekebilecek diğer içerikler
      Reklâm