Angel Olsen

Angel Olsen röportajı

Geçtiğimiz yıl yayınladığı ‘Burn Your Fire for No Witness’ albümüyle uzun süren flörtümüzün akabinde Angel Olsen bu ay İstanbul’da.

Yazan:
Onur Aymete
Reklâm

Vokal tekniğinin vuruculuğu kadar etkileyici şarkı sözleriyle de bizi mest eden, Bonnie Prince Billy ile çıktığı turnelerde sahnede pişen Olsen ile aynı havayı solumadan önce anlattıklarına kulak verin. 

‘Burn Your Fire for No Witness’ albümünün ilerleyişi Bowie’nin erken dönem folkunu anımsatıyor; sıradan olandan olağanüstüye, trajediden komediye, itiraftan hikâye anlatımına kolaylıkla geçebilen bir albüm. Şarkıların arkasında Ziggy gibi kurnaz bir anlatıcı var mıydı?
Evet, farklı durumlarla başa çıkmak zorunda olan, bu durumlara nasıl tepkiler vereceğini anlamaya çalıştığım bir karakter var. Bazen manik ve kendine güvenle hareket eden kimi zamansa teslim bayrağını çeken bir karakter.

Şarkı yazarken elbette esas malzemen kendi hayatın ve deneyimlerin, ancak albümün bunların ötesinde de söyleyecek bir şeyleri var. Şarkıları tetikleyen, sana ilham veren diğer etkenler nelerdi?
Dönüp baktığımda anlattığım her şeyin zorunlu olarak kendi hayatımdan olup olmadığını bilemiyorum. Öyle olsaydı bile hepsini anlatamazdım herhalde. Duygularımla, düşüncelerimle ve aklımdaki senaryolarla ilgili her zaman açığa çıkaramadığım ve müziğime dahil edemediğim bir enerji var, ama elbette tek mesele kendi hayatım değil. Bazen kendi hayatıma odaklanıyorum bazense etrafımda olan bitenlere. Ama neticede gerçek sevgi ve kayıpla ilgili bir albüm yapmak istemiştim. Ne kadar karanlık ya da manik olursa olsun insanların kolayca paralellik kurabilecekleri sonsuz sıradanlığın ve yalnızlığın hikâyesiydi. Bana kalırsa bir şeyi gerçek derinliğiyle ele alabilen büyük bir yazar olmanın anahtarı belli bir noktaya kadar hayatı deneyimlemiş olmak. Elimden geldiğince kendi deneyimlerimi en iyi şekilde anlamaya ve işlerime yansıtmaya çalıştım.

Metaforlar üzerine uzun zamandır düşünüyorum, bazı noktalarda bana büyük bir özgürlük veriyorlar fakat arada bir baş belası olduklarını da itiraf etmek gerek. Bir meseleyi anlatmaya değer bulduğum zaman asla onu hafife alamıyorum. Dolayısıyla onlarla bir şekilde başa çıkabilmem gerekiyor. Böyle bir detaycılıkla müzik dinlemek belki de herkese göre bir şey değildir, bilmiyorum. Ama bu albüm için yapmaya çalıştığım buydu, son derece detaylı bir anlatım.

‘Stars’ şarkısına kadar albümün ruh hali sürekli bir dalgalanma halinde, sonrasındaysa büyüleyici, kederli bir düşüşe geçiyoruz. Şarkıların nasıl sıralanacağı üzerine kafa yordun mu? Çünkü albüm en umutlu sözleri en kederli melodilerle buluşturarak sona eriyor.
Sana sırf ‘Gölgelerimizden kurtulmalıyız,’ dediği için kederli geliyor olabilir ama benim için şarkının kalbi ‘Işığa bir şans vermeye ne dersin?’ dizelerinde yatıyor. Bu açıdan hiç de kederli bulmuyorum bu şarkıyı. ‘Mevzuyu o kadar da büyütme, iyi işte takılıyoruz,’ diyor.

Kadın şarkı yazarları çoğu zaman otobiyografik şarkılarıyla bilinirler, hatta itirafçı olmakla yaftalanırlar; Patti Smith’den PJ Harvey’e, Joni Mitchell’den Chan Marshall’a bu maskülen bakış açısı hep devam ettirildi. Sanki kadınlar şarkıları yazmıyorlar da doğuruyorlarmış gibi davranılıyor hep. Bu konuda ne hissediyorsun? 
Kendimi kadın ya da erkek bir yazar olarak görmüyorum. Sadece yazıyorum, hepsi bu. Bahsettiğin hanımefendileri dinleyerek büyümedim, o yüzden nelerden bahsettiklerini bilmiyorum. Benim tek amacım insanlara ulaşmak, iyi müzik yapmak ve eğlenmek. Cohen ya da Dylan gibi birçok erkek şarkı yazarı da kendi hayatlarından yola çıkarak folk şarkıları yazdılar. Eğer beni tetikleyenin ne olduğunu soruyorsan kısa yoldan her şey diyebilirim sadece, doğurmak meselesiyse tüm sanatçılar için geçerli bir metafor sanki. O yüzden bunu asla bir eleştiri olarak algılamam.

Şarkıların birçok sanatçı tarafından yorumlandı, bu konuda neler hissediyorsun? Aralarında kişisel bir favorin var mı?
Birilerinin şarkılarımı söyleme zahmetine katlanması beni gerçekten çok mutlu ediyor. Eve döndüğünde sürpriz bir doğum günü partisiyle karşılaşmak gibi. Hangisini en çok sevdiğimden emin değilim, ama arkadaşım Rodrigo Amarante’nin ‘Unfucktheworld’ yorumunu çok sevdiğimi söyleyebilirim. 

Memleketin ne güney ne de kuzey sayılabilecek Missouri. Buradan bakıldığında son 150 yıldır depresyonda gibi görünen bir coğrafya. Orada büyümek nasıl bir şeydi?
St. Louis’de büyüdüm. Oldukça kuzeyde, neredeyse Illinois’dedir. Garip bir memleket çünkü bağlı olduğu eyaletin bir parçası olmaktan ziyade bağımsız bir kent gibidir. Haklısın depresif bir yer ama farklı bir açıdan öyle. 20. yüzyılın başında bulunmak isteyeceğin bir yermiş. Dünya fuarları, doğa parkları, müzeler, restoranlar... Nehrin iki yakası da sürekli bir hareket halindeymiş. 1950’lerden bu yana oldukça iç karartıcı bir yer. Ne olduğunu tam olarak bilmiyorum, muhtemelen kent borca battı ve her şey gittikçe kötüye gitti, insanlar kenti terk ettiler. Ben büyürken o kadar da kötü değildi, sadece ciddi bir müzik sahnesi yoktu o kadar. Ben de 20 yaşında bu yüzden Chicago’ya taşındım, sonra da yedi yıl boyunca orada yaşadım, küçük merkezlerde şarkı söyledim, sanat okuluna gittim ve neticede sahne almaya başladım. Bir açıdan aslında büyüdüğüm yer Chicago da denebilir. 

Büyüdüğün yerler kiliseler açısından oldukça zengin olmalı, kilise müziğiyle aran nasıldı? Kiliseye gider miydin?
Birçok kiliseye gittim. Annem ve babam oldukça dindardı, hâlâ da öyledirler. Ama isimlerini cisimlerini hiç hatırlamıyorum kiliselerin. Okula başlayınca iyice kopup gittim kiliseden. Bazen orada tanıştığım insanları özlediğim oluyor. Yakın zamana kadar ciddi bir gospel kilisesine hiç gitmemiştim. Eski erkek arkadaşlarımdan biri caz ve gospelle çok ilgiliydi, amcasının Londra’da bir plak şirketi ve Honest Jon’s adlı bir plak dükkânı vardı, onun vesilesiyle bu müzikle tanıştım.

Olsen soyadı nerden geliyor?
Üç yaşındayken evlat edinilmişim, gerçek adım Angelina Carroll. Adımı Yunan asıllı büyük annem Angelina Bavelles’den alıyorum. Sanırım üvey babamın büyükbabası çoktan ölmüş olan Olsen adındaki bir adamın kimliğiyle kaçıp Amerika’ya gelmiş, Olsen adı oradan geliyor.

Bu ara neler dinliyorsun? Sıradaki albüm için sana yeni yollar çizen bir şeyler var mı?
Çok fazla şey dinliyorum, o yüzden tek bir müzisyenin ya da albümün yeni şarkılarımı etkileyeceğini söylemek çok makul değil. Ama şu sıralar Lionlimb ve Alex Cameron dinlediğimi söyleyebilirim.

Tavsiye edilen
    İlginizi çekebilecek diğer içerikler
      Reklâm