Bu sene sonuna doğru yayınlayacağınız yeni albümünüz ‘How and Why’ köklere kişisel bir dönüş gibi hissettiriyor. Bu albümün arkasındaki hikaye nedir?
Bu albüm benim için acil ihtiyaç gibiydi; güneşli, pozitif, insanı iyi hissettiren şarkılar yapmam gerekiyordu. Covid sonrası Nouvelle Vague ile tekrar çokça turneye çıkmaya başladım ama biraz kaybolmuş hissediyordum. Kişisel bir meydan okumaya, bir amaca ihtiyacım vardı. İşte bu yüzden Bordeaux yakınlarında küçük bir kulübede arkadaşım Jérome Plasseraud ile ‘How and Why’ı yazmaya başladık. Tek amacımız güzel ve rahatlatıcı şarkılar yazmaktı.
Hem Fransızca hem İngilizce şarkı söylüyorsunuz. İki dil arasındaki duygusal fark sizin için nasıl tınlıyor?
Groove çok farklı. İngilizce çok fazla özgürlük veriyor. Bir anlamda pop müziğin dili bu, melodiler ritmini çok daha kolay buluyor. Neredeyse kendiliğinden akıyor. Fransızca ise daha karmaşık: kelimeler daha uzun, gramer daha katı. Ayrıca ana dilim olduğu için kendimi daha az özgür hissediyorum; tüm kurallara uymam gerekiyormuş gibi. Biraz ismim gibi; İngilizce söylendiğinde Fransızcaya göre çok daha havalı geliyor: Miss Mélanie Pain.
Iron & Wine, Calexico ve Kings of Convenience gibi sanatçılardan ilham aldığınızdan bahsetmişsiniz. Bu etkileri kendi müzik dünyanıza nasıl taşıyorsunuz?
Hep o gruplara geri dönüyorum. Hem sound’ları, hem de şarkı yazarlıkları harika ve sanırım dolaylı yoldan müziğimi şekillendirdiler. Melodileri nasıl yazdığımı, nasıl söylediğimi etkilediler. Eğer ağırlıklı olarak soul ya da caz dinleyerek büyüseydim, müziğim tamamen farklı olurdu. Folk dünyasının bir parçası gibi hissediyorum çünkü her gün dinlediğim şey bu, yani benim doğal habitatım.
Folk-pop yaklaşımınızda sadelik önemli bir rol oynuyor. Sadelik sizin için nasıl bir güç ifade ediyor?
Benim için sadelik her şey demek. Az gerçekten de çoktur. Şarkılardaki sessizliği seviyorum, otantikliği seviyorum, bu benim için neredeyse canlı bir performans gibi. Şarkıların çıplak, yalın halleri en derin duyguları taşır. O çıplaklıkta asıl güç gizlidir. Sadece bir gitar, bir ses ve sözlerle gelen sihir. Tellerdeki parmak seslerini, seste çıkan minicik çatlakları duyabilirsiniz. İşte beni etkileyen, o samimiyet.
Yeni albümüzde Duman’ın ‘Senden Daha Güzel’ şarkısını hem Türkçe hem Fransızca söylediniz. Sizi bu şarkıya çeken ne oldu?
Uzun zamandır bir Türkçe şarkı söylemek istiyordum. Nouvelle Vague ile Türkiye’de çok konser verdik ve hiç Türkçe bilmemek bana biraz saçma geliyordu. Bu yüzden İstanbul’daki yakın arkadaşım Aslan’dan en sevdiği şarkılardan oluşan bir liste yapmasını istedim. Duman’ın şarkısı hemen aklımda kaldı. Melodi ve sözlerde sevdiğim o sadelik ve güç karışımı vardı. Önce Türkçe kaydettim ve Duman’ın menajerine gönderdim. Kaan Tangöze beğendi ve bir de Fransızca versiyon yapmamı önerdi. Çok mutlu oldum. Denedim ve anında oldu. Hangi versiyonu daha çok sevdiğime karar veremedim, bu yüzden hem Türkçe hem Fransızca yayımlıyorum.
Türkçe söylemek nasıl bir deneyimdi? Telaffuz ya da duyguyu aktarmada zorlandığınız oldu mu?
Kesinlikle bir meydan okumaydı ama asıl amacım duyguyu yakalamaktı. Şarkıyı kendi söyleyiş tarzımla, kendi ritmimle, kendi yorumumla söylemem gerekiyordu ama aynı zamanda orijinale saygı duymalıydım. Şarkının ruhunu ve anlamını korumak benim için en önemli şeydi.
Türkiye’de ilk solo konserlerinizi vereceksiniz. Bu size ne hissettiriyor?
Kendi solo şarkılarımı Türkiye’de söylemek harika bir his. Umarım bu sadece başlangıç olur. 2026’da tam bir grupla geri dönüp bazı büyük konserler vermeyi planlıyorum. Tabii ki biraz heyecanlıyım. İlk defa olmak her zaman biraz korkutucudur, ama bu güzel bir heyecan.
Son olarak, ileriye dönük olarak kültürlerarası başka projeler ya da iş birlikleri yapmayı hayal ediyor musunuz?
Kesinlikle! Bir Türk sanatçıyla düet yapmak ya da Fransızca ve Türkçeyi harmanlayan ortak bir şarkı yazmak çok isterim. Bir düet gerçekten çok eğlenceli olurdu. Şimdilik ‘How and Why’ turnesine başlıyorum, bu da yeni insanlarla tanışmak ve yeni fırsatlar keşfetmek demek.
Mélanie Pain, 27 Eylül'de JJ Arena’da.