Bedük
Bedük

Nice 20 yıllara!

Profesyonel müzik kariyerinin 20. senesini kutlayan Bedük, Nisan ayında yeni bir albüm çıkarmaya hazırlanıyor. Müzisyenle güncel çalışmalarını ve kariyerini konuştuk.

Hikmet Demirkol
Yazan:
Hikmet Demirkol
Reklâm

Birkaç ay önce ‘Ses’ adlı bir tekli yayımladın. Şarkının yapay zekayla üretilen videosu büyük ses getirdi. Şarkının ve videonun ortaya çıkış sürecini senden dinlemek isteriz.

Parça temelinde olmasını istediğin şeyler için yerinde durmamayı, harekete geçip birleşerek bir nevi çoğalmayı ve gücünün farkına varıp ayağa kalkmayı anlatıyor. Dünya dağıldı ve her birey kendi kutbuna çekildi son yıllarda. Ne kadar akıl sağlığımı korumak için uzak durmaya çalışsam da benim de sürekli aklımda olan şeyler bunlar. Şarkı yazarken de ortaya çıkıyor bir şekilde. Klibi uzun yıllardır tanıdığım, hem işlerini ve bakış açılarını hem de kimliğini ve kişiliğini çok sevdiğim Tunç Topçuoğlu yaptı. 15 sene önce bir işte yollarımız kesişmişti; şimdi tekrar birleşerek çoğaldık. Her yaptığım işte zamanın ve teknolojinin getirdiği yeniliklere açık olmayı ve merakımı korumayı seviyorum. Şimdilerde yapay zeka hayatın her alanında kendini kanıtlamaya başlamışken benim de onunla bir klip yapmam kaçınılmazdı. Tunç bir süredir yapay zekayla harika görsel işler çıkarıyordu. Şans eseri birbirimizin bir videosu altında yorumlaşırken “Hadi beraber yapalım,” dedik ve buradayız. Tunç komple klibin senaryosuyla ve görsel karelerle geldi. Mağara adamlarının ellerinde VR gözlükleri olması, bilinmeyen zamanlar ve mekanlardaki yapay dünyalarda başka karakterler olarak buluşmaları ve benim müziğimle birleşmeleri hem günümüz dünyasına bir eleştiri hem de şarkıyı öteye taşıyan bir unsur oldu bana göre. Bir ay kadar sürdü bitirmemiz. Tunç bütün klibi Hollanda’dan yaptı. Ben de Londra’dan kendimi çektim ve klibin tonuna, duruşuna göre kendi kullandığım, bir süredir üzerinde uğraştığım yapay zeka arayüzünden geçirdim. Ortaya bu nefis iş çıktı.

Yapay zeka ve müzikle ilgili yapılan haberlere bakılırsa, gelecekte ortalık epey karışacak gibi görünüyor. Sen bu konuda ne düşünüyorsun?

Yakın gelecekte kendimizi tamamen yapay zekaya teslim edeceğimizi düşünmüyorum. Daha teknolojinin o noktada olmadığını ama usta ellerin kontrolünde inanılmaz zengin bir maden değerinde olacağını düşünüyorum. Hem yaratıcı sektörler için bir beyin açıcı, hem de finansal veya yaratıcı otomasyonun kaçınılmaz olduğu işler için harika bir kapı olacağına inanıyorum.

‘Ses’ bu sene yayınlamayı düşündüğün albümün ‘Terapi’den bir ipucuydu. Albüme dair bize biraz daha detay verebilir misin?

Albüm, dinleyene sığınabileceği bir terapi seansı gibi gelecek. ‘Ses’ albümden bir single olarak yayınlandı ama şimdi albümden çıkardım. Single olarak bırakacağım çünkü albüm hem sound hem duruş olarak başka yerlere gitti. Daha önce hiç yayınlanmamış yedi yeni şarkı ve çok sürpriz bir cover ile sekiz parçalık bir albüm olacak. Cover’ın ne olduğunu söyleyemiyorum henüz çünkü daha sahibinden izin almadım. Çok zor izin verdiklerini duydum biraz çekiniyorum sormaya açıkçası. Enfes oldu ama. Yayınlayamazsam, konserlerde bol bol çalarız artık. 2024, profesyonel müzik kariyerimin 20. senesi. Albümü doğum günüm olan 20 Nisan’da çıkarmayı planlıyorum.

Uzun zamandır Londra’da yaşıyorsun. Üretim anlamında farklılık hissediyor musun? Oradaki prodüktörlerle olan etkileşimin şarkı üretimini nasıl besliyor?

Bir farklılık görmüyorum aslında. Kendi ekipmanımla kendi stüdyomda çalıştığım için aynı kutunun içindeyim bir nevi. Tanıştığım ve görüştüğüm, zaman zaman beraber işler yaptığım birkaç müzisyen ve prodüktör var. Bütün dünya insanlarının birbirine ne kadar benzediğini daha çok fark ettim burada. Kültürel farklılıkları bir yana koyarsak, sadece olaylara yaklaşım şeklimiz ve verdiğimiz tepkiler farklı. İşlerdeki bütün farkı da bu yaratıyor aslında. Londra’nın üretimimdeki yeri daha psikolojik. Dünyadaki yaratıcı sektörlerin tam ortasında olması, burada her yeniliğe direkt erişimimin olması, kafaların açık olması, kapalı hava bana ilham veriyor. İstanbul’daki arkadaşlarımdan, sosyal hayatımdan uzak olmak da daha rahat stüdyoya kapanmamı, müziklerim ve fikirlerim üzerinde daha rahat çalışmamı ve düşünmemi sağlıyor.

Bedük
Bedük

Önceki röportajlarımızdan hatırladığım kadarıyla albüm yaparken günlerce ve gecelerce çalışıyor, epey yorucu bir dönem geçiriyordun. Yeni albümün bu anlamdaki sancıları nasıl geçti?

Hâlâ yanıyor! Bitmedi, bitmiyor. (gülüyor)

‘Even Better’ albümünün üzerinden 17 sene geçmiş. İnanılmaz bir zaman. Yarattığın janr bağlamında Türk müziğinde yerin özel. Durmaksızın üretmeye devam etmen de çok kıymetli. Yaratıcılığını daha da geliştirmek için feyz aldığın bir prensip var mı?

Hep meraklı kal, hep öğrenmeye aç ol. Motosiklet gibi aslında: “Bu işte bayağı iyiyim, öğrendim, başardım, oldu bu iş,” dediğin gün düşersin. Hep öğrenme halinde kalırsan sürekli gelişirsin. Benim mottom bu.

20-25 sene sonrasına dair bir hedefin, hayalin var mı?

65-70 yaşında olduğum zamanı soruyorsunuz... Mide, bacak, bel ağrılarım olmazsa sevinirim. Kafam yeniliklere hâlâ açık olur. Vücuda çip takma olayı başladıysa ilk taktıranlardan biri olurum muhtemelen. Ara sıra sahneye çıkarım. Yeni müzisyenlere deneyimlerimi aktarmaya çalışırım olabildiğince.

Genel anlamda müzik sektöründeki üretimleri düşününce her sene farklı bir tarzda büyümeyle karşılaşıyoruz sanki. Dinleyici kitlesinin dinleme alışkanlıkları farklılaşıyor. Sen hep genç kitlelere seslenen bir isimsin. Bu anlamda değişimi nasıl görüyorsun, nasıl yorumluyorsun yakın geleceği?

Değişim kaçınılmaz. Lisedeyken dinlediğimiz Nirvana, Pearl Jam, Rage Against the Machine gibi gruplara “Bunlar da müzik mi? Bizim zamanımızda ne gruplar vardı…” derlerdi. Şimdiki müziklere de benzer şekilde yaklaşıldığını görüyorum. Her dönem kendi güzelliğini ve çirkinliğini getirir. Zamanı olduğu gibi algılamak lazım. Ben en başından beri kendi sevdiğim ve dinlemek istediğim, konseri olsa gitmek istediğim müziği yaptım. Yapmaya devam ediyorum. O yüzden bir albümüm bir albümüme benzemez aslında. Aynı sebepten Spotify’da en çok dinlediklerimin başında kendim geliyorum her sene. Uzun zamandır dünyada yavaş ritimli şarkılar ön planda. İnsanların sıkıldığını görüyorum. Çok yakın zamanda çok daha sert ve hızlı parçaların hakim olduğu bir popüler müzik dünyası gelecek gibi.

Sektörün tecrübeli isimlerinden biri olarak müzisyen adaylarına ne tavsiye edersin?

Kendiniz olun. Anlık, kısa dönemli kazanımlar yerine uzun vadeli düşünün. Sadece şarkı çıkarmak için değil, ortaya bir sanat eseri koymak için yola koyulun. Sanat dendiğinde bizde hep çenesini ovuştururken uzaklara bakan pardösülü, melankolik bir adam hayal edilir ama yarattığın ve içini temsil eden; hareket, görüntü, ses, renk olarak dışarıya yanısttığın her duygu sanatındır. Bunu bir doktorun hastasını dikerken gösterdiği hassasiyetle, bir mühendisin köprüsünü daha sağlam inşa etmek için kullandığı malzeme, formül, özveri ve ciddiyetle yapmalısın. Yoksa hasta iyileşmez, köprü yıkılır. Demeye çalıştığım şey basitçe şu; “Ben sanatçıyım, takılıyoruz be abi,” triplerine girme.

Seni hangisi daha çok heyecanlandırır: Yeni bir şarkının ortaya çıkış anı mı, yoksa o şarkıyı içine sinecek şekilde bitirdiğin ve dinlediğin ilk an mı?

Tam ikisinin arası. Parçanın ortaya çıkmış olduğu ama henüz bitmediği dönem. Parçaya daha ne katabilirim, onu bir üst seviyeye nasıl taşıyabilirim dediğim; sözlerin, seslerin, her şeyin değişime açık olduğu dönem. Tam şu anda içinde olduğum dönem yani.

Serhat ve Bedük arasında nasıl bir fark var? Nedense Serhat bana evdeki halin gibi geliyor. Bedük ise sanki içindeki disko ateşi her daim yanan biri gibi. Yanılıyor muyum?

Aslında herkesin içinde taşıdığı aynı iki kişi. Bende isimleri farklı sadece. Serhat pazartesi işine giden, pazarları evde pijama terlik takılan, bakkal alışverişini yapan düz biri. Bedük ise cuma-cumartesi dışarı çıkan parlak, heyecanlı, durmayan, yorulmayan tarafım.

Bedük’ün İstanbul’u nasıldır? İstanbul’dayken nerede kahvaltı eder, öğle yemeği yer, rakı içer? Eğlenmek için hangi kulübü tercih eder?

İstanbul’dan taşınmamın üzerinden uzun zaman geçti, artık benim İstanbul’um, ailemin ve arkadaşlarımın yanı ve onların beni götürdüğü yerler. Bizim ekipten evinde buluşup konsolda futbol oynamak en güzeli. Evde kahvaltı ederim. Rakıya genelde Arnavutköy’de salaş ve küçük bir yere götürüyorlar beni. Caddebostan’da Maggie’s diye bir kafe var. Ambiyansını ve orada oturmayı seviyorum. Eğlenmeye genelde kendi konserlerime gidiyorum. Baya deliriyoruz. Sonrasında sahne adrenalininden duramadığımdan after party için beni neresi açıksa oraya götürüyorlar.

Tavsiye edilen
    İlginizi çekebilecek diğer içerikler
      Reklâm