Nola

Nola ekibi yaklaşık beş yıl süren bir maceradan sonra gerekli restorasyon işlemlerini tamamlamış ve zorla koparılan izinleri de alarak sura yaslanan metruk binayı adam etmeyi başarmış. Tarihi dokuya gösterilen özen takdiri kesinlikle hak ediyor.

İki katlı mekânın iç kısmı tarifsiz bir atmosfere sahip, eski çağları konu edinen filmlerde kralların verdiği ziyafetleri zihninizde canlandırın ve beklentinizi ona göre oluşturun. Işıklandırmayla beraber daha çok dikkat çeken surlar ruhunuza dinginlik katıyor. Oldukça geniş olan alt kat gayet yeterli, ancak üst katta da küçük bir sergi alanı, özel ses sistemleri ve yalıtımla desteklenen bir parti alanı var. Surlarla çevrili bir alanda parti yapma şansı kolay kolay karşınıza çıkmıyor, ayrıca bu bölüm gelecekte yapılacak canlı performanslar için de biçilmiş kaftan. İskender Paydaş ve Orkestrası Nola’nın bahsettiğimiz canlı performans alanını hareketlendirme görevini üstleniyor. Dış bahçe aslında oldukça geniş, mekân sahipleri bilinçsiz bir şekilde hareket etseydi, burayı en azından iki misli daha fazla insanın oturabileceği şekilde tasarlayabilirdi. Ama ne mutlu ki onlar misafirlerinin rahatını ve görüntüyü önemseyip burayı bir yaz bahçesi gibi tasarlamış, bunun sonucunda da İstanbul’da Alaçatı deneyimi yaşama şansımız doğmuş. Leo Lunatic’in meşhur pandalarından birinin dikizlediği bahçe yaz ayları için çok güçlü bir alternatif, özellikle de Akdeniz mutfağına yönelen Nola menüsüyle. Menünün her seçeneğinde doğallık ve tazelik ön planda, bu yüzden deniz ürünleri mis gibi deniz kokuyor ve fazla sosa, tuza ya da bibere boğulmadan önünüze geliyor. Levrek ceviche muhakkak denenmeli, tavada pişen somon balığı da. Menü pizzalara, makarnalara, risotto ve lokum gibi mideye indirilen etlere kadar uzanıyor, tatlılara gelince de özbeöz İtalyan tiramisusuyla gövde gösterisi yapıyor. Ama siz siz olun yemeğin ardından bir Türk kahvesi söylemeyi ihmal etmeyin, yanında özel olarak yaptırılmış çeşit çeşit lokumlar içeren bir sunum tabağı ve özel bir suyla beraber gelecek önünüze.