bienal

15. İstanbul Bienali'ne dair pek çok detayla karşınızdayız

Kiminiz iki senedir bu anı bekliyor, kiminiz ise İstanbul’un dört bir yanında komşuluk kavramı hakkında ilginç sorular soran posterlerle karşılaşınca meraklandı.

Yazan:
Kültigin Kağan Akbulut
Reklâm

15. İstanbul Bienali bu sene sanatçı ikilisi Michael Elmgreen ve Ingar Dragset küratörlüğünde ‘iyi bir komşu’ başlığıyla düzenleniyor. 32 ülkeden 55 sanatçının işlerini görebileceğimiz bienal, İstanbul Modern, Pera Müzesi, Galata Özel Rum İlköğretim Okulu, Küçük Mustafa Paşa Hamamı, Ark Kültür ve Yoğunluk Sanatçı Atölyesi’ni mekân olarak kullanıyor. Ev, mahalle ve aidiyet temalarını işleyen işlerden ve gerçekleşecek etkinliklerden oluşturduğumuz seçkiyle, sizi bienal heyecanımızı paylaşmaya davet ediyoruz.

Şehirden hikâyeler

Galata Rum Okulu’nda işleri yer alan iki sanatçı, bize İstanbul’un hikâyelerini anlatıyor. Bilal Yılmaz, ‘Dirty Box’ adlı işinde kent yaşamında yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan marangoz, ağaç tornacısı, demirci gibi zanaatkârları fotoğraflarla belgeliyor. Ahşap bir kutudan duvara yansıtılan fotoğraflar, böylece kaybolan el sanatlarının bir haritasını çiziyor. Ali Taptık ise beklenmedik şekillerde yolları kesişen İstanbulluları fotoğrafladığı işleriyle bienale katılıyor.

Yeniden kurulan evler

Yerleştirme, heykel ve video çalışmalarında teknoloji ile kültürün kesitlerini inceleyen Pedro Goméz-Egaña’nın işi, Galata Rum Okulu’nun sahne katında karşımızda. Endüstri devrimi ve erken dönem mühendislik örneklerini günümüz kavramları üzerinden değerlendiren Goméz-Egaña, Galata Rum Okulu’na raylar ve tekerleklerden oluşan performatif bir enstalasyon inşa ediyor. Bienalin en ilgi çekecek işlerinden olması muhtemel bu eser; yemek odası, yatak odası, banyo gibi bölümleriyle makineleşen bir evi temsil ediyor. Performansçılar evi hareket ettiriyor, parçalıyor ve yeniden kuruyor.

Reklâm

İki kuşak bir arada

Bienalde iki farklı kuşaktan seramik sanatçısının işlerini görüyoruz. Burçak Bingöl, ‘Günebakan’ serisindeki seramik güvenlik kameralarıyla, Candeğer Furtun ise dokuz seramik insan bacağı heykeliyle bienalde. Bingöl, son 10 yılda hayatımıza giren güvenlik kameralarını seramikten üretip bitki desenleriyle süsleyerek Beyoğlu bölgesindeki çeşitli yerlere yerleştirdi. Kameralar bir yandan Beyoğlu’nun kaybolan coğrafyasının izlerini taşıyor, bir yandan da amaçlarının tam tersine, seyirlik birer nesneye dönüşüyor. Bingöl’ün kameraları, bienal boyunca Kumbaracı 50, Pera Müzesi, Şimdi Cafe, LeBon Pastanesi dahil 20’yi aşkın noktayı gözetliyor. Bienalin önemli bir sürprizi de Türkiye sanat tarihinin en ayrıksı isimlerinden Candeğer Furtun’u tekrar ağırlaması. Furtun, o zamanki adı 1. Uluslararası İstanbul Çağdaş Sanat Sergileri olan ilk İstanbul Bienali’ne de katılmış isimlerden. Furtun’un 1994-1998 yılları arasında ürettiği seramik heykeller, erkeklerin kamusal ve özel alanlarda yan yana oturmalarını çağrıştırarak eril gücün dışlayıcılığına değiniyor.

Asmalımescit’te bir atölye

Bienal, İstanbul merkezli Yoğunluk Sanatçı Kolektifi’nin atölyesini de mesken ediniyor. Mekâna özgü enstalasyonların kullanımı aracılığıyla sanat ve mekân ilişkisini araştıran kolektif, çoğunlukla mimari ve sinema kökenli kişilerden oluşuyor. Topluluğun yeni çalışması, Asmalımescit’teki atölyeyi İstiklal Caddesi’nin telaşına tezat oluşturacak şekilde sakin bir mekâna dönüştürüyor. Işıklandırma, ses ve atmosfer ilişkisi üzerine kurulan enstalasyonu tek seferde en fazla beş kişi görebilecek. Çalışma, içinde bulunduğumuz dünyaya yönelik bilişsel deneyimlerimizi birbirine bağlamayı amaçlıyor.

Reklâm

Mısırlı bir eş cinselin evi

2001 yılında Mısır polisi, Kahire’de eş cinsel erkeklerin partilediği Queen Boat’a bir baskın düzenler ve 52 kişi yakalanır. Yakalananların isimleri, aileleri, adresleri gazetelerde teşhir edilir. Ancak yine de mahkemede yüzlerini beyaz örtülerle kapatmayı tercih ederler. Onlardan birinin fotoğraflarda güçlükle fark edilen gözyaşı, Mısırlı Mahmoud Khaled’i derinden etkilemiş ve sanatçı bienaldeki işini bu kişi üzerine kurmuş. Khaled, Mısır’da ayrımcılığa maruz kalan eş cinsellerin bir simgesi haline bu kişinin ‘hayali evini’ Ark Kültür binasında yaratıyor. 2009’da restore edildikten sonra bir kültür-sanat alanına dönüşen Ark Kültür, bir yandan da zamanında Cihangir’de yaşamış frapan bir eş cinselin eski evi. Dolayısıyla binanın tarihiyle sanatçının hayali bu noktada çakışıyor.

Sanat tarihini sorgulamak

Bienalin kullandığı en geniş alanlardan biri de Pera Müzesi. 15 sanatçının işi müzenin üç katına yayılıyor. Bienalin Pera Müzesi’ndeki kısmı, sanat tarihine ve müzenin kalıcı koleksiyonuna referans veren işlerden oluşuyor. Hint sanatçı Dayanita Singh, sanat üzerine çalışan ve sanatla yaşayan hayalî bir küratör için hayalî bir mekân yaratıyor. ABD’li sanatçı Fred Wilson da müzelerin sergileme pratiklerini ırk ve ırka ilişkin kavramlar üzerinden okuyor. Meksikalı sanatçı Alejandro Almanza Pereda ise betona yatırdığı manzara tablolarından birini müzenin ‘Kesişen Dünyalar’ başlıklı kalıcı koleksiyon sergisinin içine yerleştiriyor, böylece müzenin Oryantalist Resim Koleksiyonu’ndaki işlerden biri Pereda’nın çalışmasıyla yer değiştirmiş oluyor. 2010 yılından bu yana ürettiği ‘Boşluk Korkusu’ serisinin devamı niteliğindeki bu eserde kullandığı doğa tablosunu sanatçı İstanbul’da bulmuş, tablonun kime ait olduğu ise bilinmiyor. Pereda, bizi doğa ve insan arasındaki ilişki üzerine düşündürürken, bir yandan da klasik sanat ve sergileme anlayışlarını sorguluyor.

Reklâm

Müzede tepetaklak bir ev

Young-Jun Tak’ın İstanbul Bienali için ürettiği ‘Eşyaların Sessizliği ve Belagati’ isimli yerleştirmesi, ev ortamının, kişisel kimlik ve hareketlilikle nasıl kesiştiği üzerine düşündürüyor. Young-Jun Tak, eskiden Seul’de oturduğu dairenin orijinal ölçülerdeki bir kopyasını, baş aşağı şekilde İstanbul Modern’in tavanına yerleştiriyor. Bu küçücük ve ters döndürülmüş daire, bienal ziyaretçilerine tepeden bakıyor.

Kamusal program

Bienalin kamusal programı bu sene sanatçı Zeyno Pekünlü tarafından yürütülüyor. Pekünlü, hızla değişen gündemi yakalamaya çalışmaktansa iki hat üzerinden ilerlediklerini belirtiyor: Topluluk kurma tecrübelerinden yola çıkan ‘Seçilmiş Aileler’ ve insan olmayanlarla ilişkilerimiz üzerine oluşturulan ‘Müşterek Kader’ başlıkları. 16 Eylül Cumartesi günü ‘Seçilmiş Aileler’ başlıklı sempozyum ile kamusal program açılıyor. Savaş ve yerinden edilmenin kadınlar üzerindeki etkisine odaklanan araştırmalarıyla tanınan Shahrzad Mojab, liberal çok kültürcülüğe yönelik eleştirileriyle bilinen Joseph Massad ve Türkiye’den Şükrü Argın katılıyor sempozyuma. 11 Kasım Cumartesi günü ise ‘Müşterek Kader’ başlıklı kapanış sempozyumu gerçekleştiriliyor. Konuklar Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden Dr. Ayfer Bartu Candan, siyasal ekonomi profesörü Massimo De Angelis ile mekân pratikleri üzerine pek çok çalışması bulunan Yunan mimar ve akademisyen Stavros Stavrides. İki sempozyumun arasında kalan zamanda söz konusu başlıklar etrafında kurulan tartışmalar, gösterimler, atölye çalışmaları ve katılımcıların birlikte yemek pişireceği, okuyacağı, müzik yapacağı etkinlikler düzenleniyor.

Tavsiye edilen
    İlginizi çekebilecek diğer içerikler
      Reklâm