Fikret Parlak’ın seramik dünyası

Galata’daki Mon Joie’de işlerini görüp bayıldığımız Fikret Parlak ile seramik tutkusunu konuştuk.

Yazan:
Time Out İstanbul editörleri
Reklâm

Seramikle nasıl tanıştınız? Seramik sanatçısı olmaya nasıl karar verdiniz?

Ben aslında tekstil mühendisiyim, uzun yıllar sektörde hizmet ettim. Bir zaman sonra iş dünyasından ayrılıp içimde hep var olan sanatla ilgilenme arzumu gerçekleştirmek istedim. Tam da bu sıralarda eskiden beri arkadaşı, hayranı ve koleksiyoneri olduğum seramik sanatçısı Turgut Tuna, Bursa’daki ata evine dönüp Çini Çiftliği’ni kurmak üzereydi ve projeye dahil olma fırsatım oldu. Bu projede yaklaşık iki sene kendisinin çıraklığını yaptım. Daha sonra kendimi daha da geliştirmek için desen ve heykel dersleri aldım. Hâlâ da devam ediyorum.

Atölyeniz ve showroom’unuz Büyükada’da. Bize çalışma sisteminizden ve müşterilerinizin size nasıl ulaştığından bahsedebilir misiniz?

Atölyem Büyükada’daki evimin bahçesinde yer alan müştemilatta. Hemen hemen her şeyi kendim yapıyorum. Yani modellerimi kendim hazırlayıp kalıplarımı kendim çoğaltıyorum; gövde çamurunu, sır ve boyalarımı da kendim hazırlıyorum. Memur gibi sabah 09.00, akşam 17.00 atölyedeyim. Yalnız başıma çalıştığım için az sayıda iş üretebiliyorum aslında. Atölyemde işlerimin görülebileceği bir de showroom’um var. Buradan işlerimi alanlar öncelikle eş dost, adalı komşular ve merak edip ziyaretime gelen sanal takipçilerim. Instagram’dan satışlarım oluyor, buradan ülkenin pek çok yerine işlerimi gönderdim. Çok olmasa da uluslararası ilgi de var. İskoçya’dan Hong Kong’a koleksiyonerlerim var diyeyim size. Bunun dışında özenle seçtiğim az sayıda dükkanda da işlerim satılıyor. Çeşitli sayfiye yerlerinin yanı sıra şu an Bebek’te Envai’de, Galata’da Mon Joie’de eserlerimi bulmak mümkün. 

Üretimlerinizde balıkların ayrıcalıklı bir yeri var gibi görünüyor. Balıklara nasıl ilgi duymaya başladınız? Nasıl işinizin önemli bir parçası haline geldiler?

Evet, balık serisi ilk yaptığım iş. Çıraklığımın son aylarında hocamın verdiği bir ödevle başlayan bir hikayesi var. Turgut hocam elime Rumca yazılar ve bir balık çizimi olan bir kağıt parçası tutuşturdu ve “Bu, adadaki bir kilisedeymiş. Git bul ve onunla ilgili bir iş yap,” dedi. Ciddi bir araştırmanın sonunda bu balığın halka açık olmayan Aya Nikola Manastırı’ndaki şapelin içinde olduğunu öğrendik. Balık, tavandan sarkan gümüş bir torik balığı şamdandı. Üzerine kazınmış, çözmesi de epey mesele olan eski Rumca yazıdan hikayesi de anlaşılmaktaydı. 1883 yılında adalı balıkçılar kendi koruyucu azizleri olan Aya Nikola’ya bu adağı adamışlar. Yani o sezon iyi balık tutukları için Balıkçılar Loncası bu balığı Aya Nikola’ya armağan etmiş. Ben de adamıza ait bu geleneği hatırlatmak için gerçek bir torikten alınmış kalıp ile ilk üç boyutlu balığımı yaptım. Tabii bunu yaparken birtakım zorluklar yaşadık. İlk kalıbı palamuttan aldık ama iki tarafı da düzgün olmadı. Kıyamadım, düzgün yarısından duvara asılabilir bir palamut kalıbı daha yaptım. Benim meşhur palamutlar böyle bir tesadüfle başladı anlayacağınız. Sonra çupra ve uskumru olarak ada balıkları serisine dönüştü.

Çalışmalarınız arasında tellak figürleri de bulunuyor. Hamam kültürünü seramikle birleştirmek nasıl bir süreçti?

Serde hem heykel yapma arzusu hem de geleneksel bir sanat olan çini ile çağdaş işler yapma arzusu var. Geleneksel temalardan yola çıkmak, bizden türeyen, geleneksel çini tekniklerinden uzaklaşmayan işler yapmak istiyorum. İlk insan figürüm bir Edirne pehlivanı aslında, en popüleri Aliço ve Yusuf. İkinci insan figürü ise tellak oldu, üçüncüsü 60’lı yılların şehirli kadını… Yakında bir çift daha eklenebilir bunlara!

Kültürümüzde önemli bir yeri olan İznik Çinisi üretiminize nasıl ilham veriyor? Bu geleneksel sanattan nasıl besleniyorsunuz?

Daha önce bahsettiğimiz modern formların yanı sıra klasik İznik çinisi çeşitli tabaklar da çalışıyorum tabii ki. Tamamen yeniden yapım çok az çalışıyorum, onu da ya form olarak ya dekor olarak farklılaştırmaya çalışıyorum. Yani çok geleneksel bir dekoru, geleneksel İznik’te hiç olmayan oval formlu tabaklara çalışıyor ya da geleneksel yuvarlak bir İznik tabağa geleneksel desenleri kısmen, daha büyük ya da deforme şekillerde uyguluyorum. Geleneksel işler yapmak bir terbiye; sizi tekniğe bağlı olmaya çağırıyor. En severek oluşturduğum yeniden yapım New York’ta Metropolitan Müzesi’nin Osmanlı Sanatları bölümünde gördüğüm 36 cm çapındaki derin tabak. Onu bile yaparken derinliğini iyice pekiştirmek için 1 cm daha ekledim. Sonuç olarak en modern formlarımda bile geleneksel İznik desenlerinin yanı sıra daha eski Selçuklu, Orta Doğu teknik ve dekorlarından mutlaka esinleniyorum.

Evinizde kullandığınız tabak ve kahve fincanı gibi ürünler kendi yapımınız mı? Kendiniz ya da sevdikleriniz için özel üretimler gerçekleştiriyor musunuz?

Evde artık benim yaptığım servis tabakları kullanılıyor. Yemek ve pasta tabaklarım da var. Arkadaşlarıma özel günlerde hediye etmek için ürünler de yapıyorum. Evimin bir kapısının üstüne yerleştirmek üzere Selçuklu tekniği turkuaz sır altı siyah dekorla kertenkeleler yaptım. Dedemin Konya’daki kerpiç evinde kapının üstünde yazları onlarca kertenkele gezerdi. Dedem vefat ettikten sonra kayboldular. Onun anısına böyle bir şey yaptım.

Özgün stilinizin oluşmasında hangi faktörler etkili oldu? Size ilham veren akımlar ya da sanatçılar var mı?

Öncelikle hocam Turgut Tuna’nın ekolünü devam ettiriyorum. Onun dışında pek çok ilham aldığım sanatçı var tabii. Çok gezen bir insanım, gittiğim yerlerde zamanımın çoğunu geleneksel ve çağdaş sanat müzelerinde geçiririm. Çok az sayıda çoğaltılmış seramik heykel projelerinin yanı sıra kavramsal sanat yapabileceğim dev proje hazırlıklarım var. Ne tarafa yöneleceğimi zaman gösterecek.

Karantina döneminde canlı yayın yapan İlber Ortaylı’nın duvarında sizin eseriniz olan bir sarı palamut seramiği bulunuyor. Kendisiyle nasıl tanıştınız?

İlber Ortaylı’nın kız kardeşi Nuriye arkadaşımız. Bize geldiğinde satın almıştı o balığı. Evinin duvarına asmış. Karantina döneminde İlber Ortaylı, Ankara’da kız kardeşinin evinde mahsur kaldı. O sırada evden katıldıkları çekimlerle benim sarı balık meşhur oldu. Hatta Teke Tek programında Fatih Altaylı sordu, “Herkes merak ediyor bu balığın hikayesi nedir?” diye.

Eserlerinize ilgi gösteren başka ünlü isimler var mı?

Alanların hepsinden haberdar olmuyorum tabii. Şahit olduğum Demet Akbağ var. Orhan Pamuk bir sergimden bir eserimi aldı. Ata Demirer de var hatırladığım kadarıyla. Bir ara Sultanahmet’te satılırken balıklarımdan birkaçını Japon prensinin aldığı söylendi. İş dünyasından da eserlerimi alan ünlü çok ahbap var tabii.

www.fikretparlak.com

Tavsiye edilen
    İlginizi çekebilecek diğer içerikler
      Reklâm