Ayşe Aydoğan, fotoğraftan yaptığı resimlerinde nostalji, kişisel anlatıların hafızası, kişisel objeler, alanlar ve ritüeller bağlamında oluşan kimlik kurgusuna yoğunlaşıyor. Gündelik nesneleri, hatıralarının atmosferini çağrıştıran anları kaydediyor. Bu kadrajları, hayatını oluşturan kişileri ve nesneleri hatırlamak ve saklamak amacıyla kendisi ve çevresi için resmediyor. Bilkent ve Sabancı Üniversitesi mezunu Aydoğan, bu yılki Mamut Art Project’in merak uyandıran sanatçılarından biri.
Sanata başlama hikayenizi kısaca anlatır mısınız? İlk ilhamınız neydi?
Ortaokul ve liseden beri resim ve çizime ilgim vardı. Özellikle natürmort ve portre resimlerine bakmayı hep çok sevdim. Lisansta sanat okuduktan sonra yıllarca resim yapmadım çünkü beni herkesten ayıracak anlamlı bir dert bulamadığımı düşünüyordum. Çok sonradan önemli bir şey söyleme derdim olmadan, kendim için resim yapmaya başladım. Yağlı boyanın hem duruşunu hem de sürecini çok seviyorum ve resme geri dönüşüm de bu tekniğe dair bir merakla oldu diyebilirim.
Resimlerinizde nostalji, kişisel hafıza ve günlük ritüeller önemli bir yer tutuyor. Mamut Art Project’in sunduğu görünürlük alanının genç bir sanatçı olarak pratiğinize nasıl bir katkı sağlayacağını düşünüyorsunuz?
Mamut'a başvurmadan önce resimlerimi bir yerde sergileme düşüncem yoktu. Kendime ve çevreme yönelik çalışıyordum. Mamut'a katılıyor olmak beni çok heyecanlandırdı çünkü aslında dışarıdan çok etkilenen ve onunla motive olan biriyim. Mamut başvurusu ve takip eden süreçte resimlerim üzerine daha derinlemesine düşünmem gerekti ve yaptığım şeyin geneliyle ilgili bilincinde olduğum ama kelimelere dökmediğim konuları daha net görme şansı buldum. Mamut'la birlikte işlerimin bu kadar geniş bir kitleye ulaşacak olması da kolaylıkla bulamayacağım bir fırsat. Bu beni hem korkutuyor hem de çok heyecanlandırıyor.
Hem kişisel geçmişinizle hem de mekan ve objelerle kurduğunuz bağın Mamut Art Project katılımcılarında nasıl bir karşılık bulmasını umuyorsunuz?
Resimlerime kişisel detaylar hakim olsa da aslında herkesin yakınlık hissedebileceği bir duyguda olmalarını önemsiyorum. Bir resme bakarken benim gözüm çoğu zaman tanıdık olanı arıyor; başkaları için de böyle olabildiğini düşünüyorum. Kişisel mekanlar, eşyalar, anlar herkes için farklı olsa da aslında insan olmaya dair ortak bir duygu içeriyor. Detaydaki farkların da bir pencereden yabancı bir evin içine bakma dürtüsü gibi merak uyandırabileceğini düşünüyorum.
Bir sanatçı olarak günlük rutininiz nasıl?
Bu soru benim için çok anlamlı çünkü günlük rutinleri çok severim ve önemli bulurum. Ayrıca başka insanların rutinlerini de çok merak ederim. Eşyalar ve mekanlar gibi rutinlerin de aidiyet duygusunu pekiştirdiği fikrindeyim. Benim de rutinim dönemsel olarak değişiyor. Resim yaptığım dönemlerde sabah kahvesinden sonra müzik açıp tuvalin karşısına geçiyorum. Bir atölyem yok, evin bir köşesini çalışma alanı olarak kullanıyorum. Sık sık mola vererek hava kararıncaya kadar çalışıyorum çünkü evde atölye aydınlatması olmadığı için renkler konusunda yanılsama yaşamak istemiyorum. Bir resmi ardışık günlerde, araya boşluk girmeden bitirmeye çalışıyorum çünkü boyanın kurumasını ve resimden uzaklaşmayı istemiyorum.
Fotoğraftan yola çıkarak resim yapma sürecinizi adım adım tarif eder misiniz? Fotoğraf ve resim arasındaki ilişki sizin için ne ifade ediyor?
Bazen “Şu an baktığım bu görüntünün resmini yapmalıyım” hissi geliyor. Böyle hissettiğimde hemen telefonumla o anın birkaç fotoğrafını çekiyorum. Bence bu, her gün gördüğüm şeylerin güzel bir ışıkta ya da "ilhamlı" bir anımda gözüme farklı gözükmesiyle oluyor. Bazen de daha önceden çektiğim fotoğraflardan birinin ya da eski bir aile fotoğrafının resmini yapasım geliyor. Her gün baktığım şeylerin, manzaraların yağlı boya gibi zaman isteyen bir teknikle kayda geçmesi hoşuma gidiyor. Fotoğrafı resme aktarırken başka duyguların da yüzeye işlendiğini düşünüyorum. Gözümün aradığı ve gördüğü renkler, vurgulamayı seçtiğim detaylar, ışığın olduğundan daha dramatik bir hal alması gibi bilinçli ya da bilinçsiz birçok şey, ortaya çıkan resmi referansı olan fotoğraftan bambaşka bir yere taşıyor. Ben genelde sevdiğim, yakınlık duyduğum, tanıdığım şeylerin resmini yapıyorum. O yüzden benim yaptığım şekliyle yağlı boyanın sakin ve içe dönük süreci bana bu hislerimi yansıtmak için doğru araç gibi geliyor.
