18. İstanbul Bienali’nin “Üç Ayaklı Kedi” başlığı altında, “kendini koruma” ve “gelecek olasılıkları” temalarıyla şekillenen ilk ayağında yer alıyorsunuz. Bienale davet edilmek sizin için ne ifade ediyor? Geçmişte İstanbul Bienali’ni yakından takip eder miydiniz?
İstanbul Bienali’ne davet edilmek ve özellikle Christine Tohme’nin bana olan güveni, sanatsal pratiğime olan inancımı ve kendime güvenimi artırdı. Christine’in Ashkal Alwan’ı kurarak kültürel pratikler ve topluluk oluşturma üzerine odaklanan çalışma biçimi; disiplinler arası platformlar yaratma ve marjinal anlatıları merkeze alma yaklaşımı sanat pratiğimle birçok noktada kesişiyor. Geçmiş bienalleri çok yakından izlediğim söylenemez ama bundan bir önceki, yani 17. İstanbul Bienali’nde Hale Tenger’in ‘Suret, Zuhur, Tezahür’ isimli işi beni derinden etkilemişti.
İşlerinizde sıkça kuir, erotik bir ekosistem tahayyül ediyorsunuz; sınırların bulanıklaştığı, insan, hayvan, bitki ya da mineralin birbirine karıştığı bir evren diyebiliriz buna. Bienal için ürettiğiniz çalışmaya bu ekosistem nasıl yansıdı? “Kendini koruma” ve “gelecek olasılıkları” temalarıyla nasıl bağ kurdunuz?
"Kendini koruma" teması açısından, koruma eylemini sakınmak yerine, büyümek ve alan kaplamak olarak düşündüm. İzleyici odaya girdiği anda kendini bu varlığın gölgesinin içinde buluyor. Böylece izleyici olmaktan çıkıp bu dünyanın bir parçası haline geliyor. Gölge burada korunma mekanizması olarak işliyor; o kadar büyüyorsun ki, gölgen başkalarına barınak sağlıyor. "Gelecek olasılıkları" için ise sabit kimliklerin çözüldüğü, sürekli dönüşümün mümkün olduğu, birden fazla zamansallığa uzanan, ne geçmişe ne geleceğe ait bedenler hayal ediyorum.

Bienaldeki çalışmanız nasıl bir üretim sürecinin sonucunda ortaya çıktı? Eserinizin konumlandığı Elhamra Han’ın işinizle nasıl bir diyaloğu var?
İşlerim tamamen mekana özel üretildi. Duvar kağıdı için önce kağıtları boyadım, sonra her parçayı keserek bir kolaj oluşturdum ve bu kolaj dijital olarak tekrar edilerek duvar kağıdının desenini oluşturdu. Heykeli ise kumaşları tek tek dikerek yaptım. El yapımı olması çok önemli çünkü o enerjinin hissedildiğine inanıyorum. Her parça elle kesildi, elle dikildi. Bu süreç biraz da ötekileştirilmiş toplulukların kendilerini tekrar tekrar, sabırla, özenle yeniden kurma pratiklerine göndermede bulunuyor.
Duvar kağıdı sizi koridorda karşılıyor ve bu hibrit dünyanın ritmine sokuyor. Desenin tekrarları sanki bir melodinin döngüsel yapısı gibi, sizi birazdan tanışacağınız varlığın yaşadığı evrene hazırlıyor. Elhamra Han'ı ilk gördüğümde, buranın uzun süre boş kaldığını hissettim ve bu atmosferden yola çıkarak kendi kendine büyümüş, mekanı sevgiyle sarmış yabani bir canlı hayal ettim. İnsan-hayvan-bitki sınırlarının akışkan olduğu, biyolojik kategorilere sığmayan bir varlık. Hanın tarihi dokusunu ve konumunu dikkate alarak, bu varlığın merakla dışarıyı gözlemlediğini, bir tentakülünü camdan dışarı uzatarak sokaktaki hayata baktığını hayal ettim. Elhamra Han da sürekli kendini yeniden tanımlayan bir mekan. Bu varlığın dışarı bakması, hanın şehirle kurduğu meraklı ilişkiye benziyor.
Kuir ve feminist perspektifler sanatınızın merkezinde. Bu perspektifleri bienal gibi uluslararası bir platformda görünür kılmak sizin için nasıl bir anlam taşıyor? Günümüz sanat dünyasında kuir ve feminist pratiklerin daha görünür olması sizce neleri değiştiriyor ya da değiştiriyor mu?
Kuir ve feminist perspektifleri görünür kılmak bence bir tür direniş eylemi ve bienal gibi platformlar, ötekileştirilen anlatıların merkeze taşınabilmesinde kritik bir rol oynuyor. Günümüz sanat dünyasında kuir ve feminist pratiklerin artan görünürlüğü bana çok umut veriyor ve zaman artık bizim zamanımız diye düşünüyorum. Bienal ziyaretçilerinden heyecanla “Bu kuir bir varlık!" diye tepkiler aldım. Aidiyet çok değerli bir his; kendini bir eserde, bir anlatıda bulabilmek çok güçlendirici.

Daha önce verdiğiniz bir röportajda, sanatınızda kuir varoluşu kutlamak istediğinizden bahsetmiştiniz. Bienaldeki işiniz de bir kutlama gibi mi okunmalı?
Evet, bienaldeki işim kesinlikle bir kutlama olarak okunabilir. Aslında bu iş ve birçok işim kuir komüniteme yazdığım aşk mektupları gibi. Şehveti ve umudu merkeze alan bir yaklaşım benimsiyorum. Özellikle şu içinde bulunduğumuz zor zamanlarda bu benim mücadele şeklim. Kimsenin söndüremeyeceği şekilde kırılganlığımızla parlıyoruz. Her el dikişi, her kesim bir sevgi ve direnç eylemi. Bastırılmaya çalışıldıkça daha da büyüyeceğiz, daha da yer kaplayacağız. Hem şimdi, hem gelecek bizim.
Tekrar eden desenler, dokular ve figürler işlerinizin önemli bir parçası. Bu tekrarın sizin için anlamı nedir?
Tekrarda kendimi güvende hissediyorum ve doğanın sürekli kendini doğurması gibi, kendi kendini doğuran desenleri seviyorum. Tekrar aynı zamanda şefkat içeren bir eylem. Aynı hareketi tekrar tekrar yapmak varoluşu ısrarla onaylar gibi mekânı ele geçiriyor, duvarlardan taşıyor, izleyiciyi sarıyor.
Bienalin temalarından biri “gelecek olasılıkları”. Siz kendi sanatınızda nasıl bir gelecek tahayyül ediyorsunuz? Bienal sonrası dönemde pratiğinizi nasıl geliştirmeyi düşünüyorsunuz? Ufuktaki projelerinize dair biraz ipucu verebilir misiniz?
Bienalin en güzel yanlarından biri dünyanın her yerinden farklı sanatçılarla ve küratörlerle tanışma fırsatı sunması. Şu aralar o ilham ve heyecanı çok yaşıyorum. Yakın gelecek için planlarım Umami Kitap’tan yeni çıkan şiir antolojisini alıp okumak ve önümüzdeki aylarda yer alacağım ortak projelere konsantre olmaya başlamak.