Kulak verin!

Pandemi döneminde popülerliği artan podcast’ler öylesine geniş bir yelpazeye yayılıyor ki herkesin kendi zevkine uygun bir program bulması mümkün. Biz de radarımıza giren podcast’lerin yapımcılarıyla görüştük ve podcast konusunu enine boyuna konuştuk.

Yazan:
Time Out İstanbul editörleri
Reklâm
Nilay Örnek / Nasıl Olunur?

NASIL OLUNUR

Nilay Örnek çok sevilen podcast’i ‘Nasıl Olunur’da farklı mesleklerin başarılı isimleriyle söyleşiyor.

Sizi gazeteci ve yazar kimliğinizle tanıyoruz. Tüm bunların yanına podcast yayıncılığını eklemeye nasıl karar verdiniz?

Ben çok sıkı bir sesli kitap dinleyicisiydim. O dönem Türkçe çok podcast olmasa da radyo tiyatrolarından, Açık Radyo yayınlarına podcast gibi dinlenebilecek ne varsa dinliyordum. Neden “aşinalık” olabilir. Ama açıkçası benim için, Storytel’in yöneticisi Berk İmamoğlu’nun “Bizim için bir podcast serisi yapar mısınız?” teklifiyle başladı.

‘Nasıl Olunur’un konseptini nasıl belirlediniz?

Hep mesleklerle ilgili bir şey yapmak isterdim. Bir meslek erbabının sıradanmış gibi yaptığı işlerdeki bilgeliği, ipuçlarını, garip ya da ilginç ayrıntıları merak ederdim. Berk bana “Ne yapmak istersiniz?” diye sorduğunda saniyesinde bunu söyledim. Ama açıkçası o zaman marangoz, pazarcı, kuru temizleyiciyle konuşmak istiyordum. Sonra mesleğini çok iyi yapan herkesin iyi anlatıcı olmadığı gerçeği ortaya çıktı. Yazıda bunu halletmek kolay; saatlerce dinler toparlarsınız ama ekranda, sesli işte bu zor. Ben de işini iyi anlatan insanlarla başlamaya karar verdim. Önce meslekler üzerinden konuşuyorduk sonra insanın karakterinin, hatta yetişmesinin iş yapışında çok etkili olduğunu fark ettim ve gittikçe insan ve hikayeleri üzerinden yürüyen bir işe dönüştü. 

Yaptığınız diğer işler podcast’inize nasıl yansıyor?

25 yıldır gazetecilik yapıyorum. E mutlaka oradaki birikim ve bilgi, işi yapış şeklimi etkiliyordur.

‘Nasıl Olunur’un hedef kitlesi kimler? Dinleyenlere ne katmayı amaçlıyorsunuz?

Her konuğuma “Bu programı 16 yaşında üniversitede hangi bölümü ya da hangi mesleği seçeceğini bilmeyen gençlere de yapıyorum, ülkede belli bir yaştan sonra işsiz-mesleksiz kalan, işlerini değiştirmek isteyen insanlara da... Ama en önemlisi hayatı anlama çabasında bizim de bir tuzumuz olsun. Başarı kadar başarısızlık hikayesi de dinleyelim. ‘Nasıl Olunur’ benim için bu ülkeyi, insanları, dünyayı, bu zamanı anlamaya ve anlamlandırmaya çalışan bir arayış programı,” diyorum. Ve artık bunu bir sözlü tarih çalışması olarak görüyorum. Uçlarını birleştirseniz acayip ayrıntı yakalarsınız. Bir minör sözlü tarih çalışması, kıymetli insanlar koleksiyonu benim için. 

‘Nasıl Olunur’ nasıl tepkiler aldı bugüne dek? Sizi çok duygulandıran ya da heyecanlandıran yorumlar geldi mi?

O kadar çok var ki... Uzun uzun mektuplar yazılıyor. 7 yaşındaki çocuğuna dinleten de var, 77 yaşındaki annesinin yazdıklarını bana gönderen de... İnsan hayatı herkes için önemli. Bu dosyaya yetmez, inanın öyle çok hikaye var. Beni duygudan ağlatan vardır, öyle diyeyim. Ancak özellikle “‘Nasıl Olunur’u dinledikten sonra şunu/bunu yaptım, hayatımda şunu değiştirdim,” diyen, özellikle de genç insanların ya da annelerinin mesajları beni çok etkiliyor. Bir eyleme geçirmesi etkileyici; üniversitede bölüm seçme, hobi edinme, yeni podcast çekme türü eylemler misal.

Bir ‘Nasıl Olunur’ bölümü nasıl ortaya çıkıyor? Bölümün temasını nasıl belirliyorsunuz?

Hazırlık çok. Davet ettiğim insanların bile kafamda bir hazırlığı var, uzun izlemesi var. Niye önemli olduklarını kendimce bayağı tartıyorum. Eserlerini okuyorum, kimi zaman tanıdıklarıyla ön görüşmeler yapıyorum, konuşmalarından yazdıklarına her şeye bakmaya çalışıyorum. Onlarla kimi zaman ön görüşmeler yapıyorum. Çekimden sonra da edit çalışması vs. Bir bölümün hazırlanması en az bir hafta sürüyor. 

Şu ana kadarki ‘Nasıl Olunur?’ bölümleri arasında favoriniz var mı?

E tabii ki var. Dedim ya, hemen her konuğuma “Bu programı bu amaçla yapıyorum,” diyorum. Ne kadar içten, bu amaca ne kadar samimiyetle hizmet eden konuşma olursa ben de o kadar mutlu oluyorum. İsim söylememe nedenim politik davranmaktan çok, birilerini unuturum kaygısı ve her bölümde mutlaka çok kıymetli bir şeylerin çıkması. Yoksa gazeteci olarak isim söylemek daha seksi farkındayım. Bir de her ihtiyaca göre bir bölümüm var. Sorununuzu söyleyin, bölüm önereyim.

Sizce podcast formatının ne gibi avantajları ve dezavantajlar var?

Özgür kılan bir format. İş yaparken, otomobil kullanırken, yürürken, üretirken dinleyebiliyorsunuz. Sizden az şey istiyor. Ama üreten anlamında sorarsanız, insanların görsel yanıltıcılar olmadan çok daha iyi ve doğru dinleme yaptıklarını, görüntüyle dağılmayıp söylenene odaklanabildiklerini, böylece mesajların dinleyiciye daha doğru ulaştığını düşünüyorum. Televizyon ya da ekran daha popüler kılabilir ama ben bunu tercih ederim.

Podcast formatının son yıllardaki yükselişini neye bağlıyorsunuz?

Alışkanlıkların değişmesi herhalde en önemli neden. Bilinirliğin artması, faydalı ve güzel içeriğin çoğalması... İki sene önce konuk davet ederken podcast’i uzun uzun anlatıyor, “cansız radyo gibi,” falan diyordum.

Podcast kültürünün Türkiye’de popülerleşmesi dünyaya kıyasla geç mi oldu? Bunun sebepleri neler olabilir?

Günlük rutinlerle ilgili bir şey bence bu.

Podcast yapımcılığını modern zamanlar radyoculuğu olarak tanımlayabilir miyiz? Ne gibi ortak noktaları ya da farkları var?

Çok benziyor tabii. Ama tam zamanında, tam yerinde. İnsanlar ücretli kanallarla istedikleri yer ve zamanda içerik almaya alıştı, podcast de kimi zaman radyonun o hali gibi. Ben sadece bilinçli olarak zamansız yayınlar yapmaya çalışıyorum. İki yıl sonra da anlamlı olan kayıtlar.

Sizin severek dinlediğiniz yerli ya da yabancı podcast’ler hangileri? Bu podcast’ler hangi yönleriyle ilginizi çekiyor?

Podcast üretim ve çoğalma hızına yetişemiyorum. Ama bana yeni bir bilgi katan her şeyi dinlemeye çalışıyorum. Ben çok öğrenmeci bir tipim. Ama güldüren de kıymetli, yeni bir bakış açısı katan da... Botanik yayını da dinliyorum, edebiyat, felsefe ve bilim de... Dev bir listem var açıkçası. Yine yıllar yılı editörlük yapmış biri olarak, sizin yeriniz bana dert oldu. Çünkü ayıp olmasın diye, ne tavsiye etsem ‘niye’sini anlatmak isterim.

Podcast yayıncılığı Türkiye’de maddi getirisi olan bir iş mi yoksa çoğu yayıncı bunu zevk için mi yapıyor?

Bir iki sene önce sorsaydınız, “Podcast temelde kişinin kendi keyfi için yapılıyor,” derdim. Şimdi hemen hemen her firma kendi podcast serisi olsun istiyor. Firmalar sponsorluklarla işin içine girmeyi talep ediyor. Sırf gelir getiren sistemlerle podcast yapan, içerik üreten şirketler kuruldu. Çok kısa sürede oldu bunlar. Burada bence hep söylediğim “edepli sermayedarlık” mühim. Herkes için mühim olmayabilir de, gazetecilikten gelen, bazı konuları mevzu yapan benim gibi insanlar için bu mühim. Storytel ile yapıyorum ben baştan beri ve bu, işin sürdürülebilir olma nedeni. Ama bir gün bile bana “Kimi konuk edeceksin, içerikte o-bu-şu var mı, onu konuşma, aman bundan bahsetmesek,” dememişlerdir misal. “Sen ne istersen... Sana nasıl destek olabiliriz?” dediler hep. Bütün içerik üretenlere böyle yol/iş arkadaşları diliyorum.

Podcast hazırlamaya yeni başlayacak olanlara neler tavsiye edersiniz?

Benim ana işim bu olduğundan hiçbir gelir olmasa yapamazdım, giremezdim muhtemelen. Çünkü ödemelerin var ve onlar için ana işlerin olmalı. Yani kendi alanımda zevk için bir şeyler yapacak yaş ve birikimi geçtim ya da ben öyle düşünüyorum. Ancak temel motivasyon “Bu işte para varmış” olunca bence çok iyi iş çıkmıyor. Önce söyleyecek bir şeyin var olması lazım; bir arayış, bir söz, bir bilgi, birikim. Sonrası teknik mevzular var. Konuklu yayınlar yapan biri olarak bana en zoru bu geliyor. Söyleyeceğim şey çok. Ama biraz duruma göre değişen öğretiler olur. Tavsiyem çok aslında.

‘Nasıl Olunur’u Apple Podcasts, Spotify ve Google Podcasts’ten dinleyebilirsiniz.

Deniz Dülgeroğlu / Merdiven Altı Terapi

MERDİVEN ALTI TERAPİ

Hayli popüler olan ve samimiyetiyle öne çıkan ‘Merdiven Altı Terapi’de Deniz Dülgeroğlu hepimizin bağ kurabileceği ‘çocukluğuma inersem ne olur?’, ‘bilinçaltım benden gizli ne iş çeviriyor?’ gibi soruları ele alıyor. 

Aslen diş hekimisiniz. Kariyeriniz reklam yazarı, podcast yapımcısı ve YouTube yayıncısı olmaya nasıl evrildi?

İşte podcast’imin ilk bölümünde tam olarak bu hikayeyi anlatıyorum! 

Podcast hazırlamaya nasıl karar verdiniz? ‘Merdiven Altı Terapi’nin konseptini nasıl belirlediniz?

Tüm hayatımın altüst olduğu, yeni bir eve çıktığım bir kışın yalnızlıktan ölme korkusu yaşadığım bir akşamında yatakta cipsle bira içerken sesimi birileri duysun istedim. Anlatacak çok hikayem vardı, cep telefonumu çıkarıp en risksiz olanını kaydettim ve ‘Yayınla’ tuşuna bastım. Bir başlık girmemi istedi program, cevap kafamda çoktan hazırdı: Merdiven Altı Terapi. Yirmi yıldır terapiye giden biri olarak artık ne zaman arkadaşlarıma hızlı psikolojik analizler yapsam “Merdiven Altı Terapi başladı!” diyordum.

Hedef kitleniz kimler?

Kendini ve hayatı sorgulama cesareti olan az sayıdaki insan. 

‘Merdiven Altı Terapi’ kendinizi özgürce ifade ettiğiniz bir alan olarak diğer podcast’lerden farklı bir yerde duruyor. Bu podcast’i hazırlamak size neler katıyor? Bir nevi rahatladığınız bir katarsis alanı gibi mi ‘Merdiven Altı Terapi’?

Terapim biterken başladım bu seriye, dolayısıyla bir bitirme tezi gibi oldu benim için. Her bölümde yıllarca cevabını aradığım bir soruyu soruyor ve bu sefer terapistim olmadan kendi kendime buluyorum cevabını, o bölümü hazırlarken. Her bölüm yayınlandığında, polisi meşgul eden garip cinayet dosyalarının çözüme ulaşması gibi çözüme ulaşıyor sanki bir vaka daha ve rafa kalkıyor o dosya. 

Podcast’iniz nasıl tepkiler aldı bugüne dek? Sizi çok duygulandıran ya da heyecanlandıran yorumlar geldi mi?

İnanılmaz ama yüz binden fazla mesaj okudum bugüne kadar. Ben kendimi açınca dinleyenler de rahatlayıp kendilerini bana açmaya başladı. Bence biz bir komüniteyiz artık. Bence değil hatta, çok net öyleyiz. Beni en etkileyen mesaja gelecek olursak, o gece sabaha kadar ses kayıtlarımı dinleyip intihardan vazgeçen birinin bana yazdığı mektubu hayatım boyunca unutmayacağım.

Podcast hazırlamadan önce ne gibi hazırlıklar yapıyorsunuz? Bir bölümün temasını nasıl belirliyorsunuz? Konuşmalarınızın ne kadarı doğaçlama?

Bu hayatta istemediğim hiçbir şeyi yaptıramadım kendime. Beni o ara duygulandıran, hakkında konuşmak istediğim şey ne ise onu bulup bir soruya çeviriyorum. Sonra o konuya uygun bir hikayemi seçiyor ve kendi hikayem üzerinden o konuyu masaya yatıyorum. Doğaçlama konuştuğum sanılsa da, aslında her bölüm için 10 sayfa metin yazıyorum. Nasıl bir tiyatrocu, bir sahne komedyeni bir saatlik bir gösteri için aylarca çalışıyorsa ben de o yirmi dakikada insanlara elimden gelen en iyi yolculuğu yaşatmak için önceden uzun uzun hazırlanıyorum.

‘Merdiven Altı Terapi’nin YouTube videoları da var. Podcast hazırlamak mı daha çok keyif veriyor size yoksa YouTube videoları daha zevkli ve verimli mi oluyor? Podcast’in YouTube’a kıyasla avantajları ve dezavantajları neler?

YouTube videolarımda amacım daha çok eğlendirmek olduğu için doğaçlama takılıyorum, kaydetmesi zevkli oluyor. Ama bence gerçekten iyi bir şey üretmek istiyorsanız, kalıcı bir eser bırakmak istiyorsanız, kendinizi biraz hırpalamanız gerekiyor. Podcast’lerimde tam olarak bunu yapıyorum. O ses kayıtlarının yeri bende çok ayrı.

Podcast formatının son yıllardaki yükselişini neye bağlıyorsunuz?

Sadece imaj değil içerik üzerine de kafa yoran insanlar için bir yer açtı bence podcast dünyası. Makyaj, moda, challenge’lar gibi daha eğlenceye yönelik içerikleri ancak video olarak sunabilirsiniz oysa podcast’te sadece sesiniz var. Nasıl göründüğünüz değil, ne anlattığınız önemli. O yüzden çok daha samimi geliyor bana. Uykusuzluk sorunu çeken çoğu insana derman oldu bu ses kayıtları.

Podcast yapımcılığını modern zamanlar radyoculuğu olarak tanımlayabilir miyiz sizce? Ne gibi ortak noktaları ya da farkları var?

Radyoculukla aynı şey olduğunu düşünmüyorum. Radyoda çok insanın dinlediğini bilerek konuşuyor konuşmacı. Podcast’lerde ise birçok yayıncı sanki kendi kendine konuşur gibi. Birinin günlüğünü okumak gibi geliyor bana bazı podcast’leri dinlemek.

Severek dinlediğiniz yerli ya da yabancı podcast’ler hangileri?

Can Kozanoğlu ile Mirgün Cabas’ın yaptığı ‘İlk Sayfası’ ilk keşfettiğim ve hâlâ da en çok sevdiğim podcast. Her bölümde bir yazarı konuk ediyorlardı. O sırada bir kitap yazdığım için hayalim kitabımı bitirip o yayına konuk olmaktı. Ancak kitabım bitmeden podcast bitti. Kitabı hâlâ bitirmedim ama podcast yapmaya başladım.

Podcast yayıncılığı Türkiye’de maddi getirisi olan bir iş mi yoksa çoğu yayıncı bunu zevk için mi yapıyor?

Başta neredeyse hepimiz kendi zevkimiz için başladık diye tahmin ediyorum. En azından benim için öyle oldu. Ama şu an podcast’lere ayrılan reklam bütçeleri hızla yükseliyor. Artık reklam almadığım bölüm çok nadir oluyor.

Podcast hazırlamaya yeni başlayacak olanlara neler tavsiye edersiniz?

“Anlatacak neyim var?” diye sorun kendinize. Her konuşma bir anlatım değildir. Anlatacak ilgi çekici bir şeyiniz varsa dinler insanlar. Üç bin yıl önce Antik Çağ ozanı Homeros için de böyleydi bu, bugün sizin için de öyle.

‘Merdiven Altı Terapi’yi Apple Podcasts, Spotify ve Google Podcasts’ten dinleyebilirsiniz.

Deniz Dülgeroğlu / Merdiven Altı Terapi
Deniz Özturhan / Olumlu Dünya

OLUMLU DÜNYA

Yazar ve komedyen kimliğiyle tanıdığımız Deniz Özturhan ‘Olumlu Dünya’da dertleri unutturan, dinleyicilerin kendilerini iyi hissetmelerine vesile olan içerikler sunuyor.

Sizi stand-up performanslarınız ve ‘Saygıdeğer Eşim’ radyo programınızla tanıyoruz. Bu projelerinizin yanına podcast yayıncılığını eklemeye nasıl karar verdiniz?

Podcast uzun süredir aklımdaydı ama hem kendi performanslarım, hem de Çok da Fifi Standup’ın gösteri yoğunluğundan bir türlü fırsat bulamıyordum. Pandemi sürecinde evlere kapanma, bana bu anlamda vakit ve proje üzerine düşünme imkanı sağladı. Podcast yapmayı düşünürken, lise arkadaşım Tülin Özen beni Podbee Medya ve Can Dost ile tanıştırdı. Bir yıldır bana her konuda destek olan bu şahane ekiple çalışıyorum.

‘Olumlu Dünya’ podcast’inizin konseptini nasıl belirlediniz?

Uzun süredir ülkecek hem maddi sıkıntılarla hem de siyasi gerginliklerle uğraşıyoruz. Üzerine bir de pandeminin getirdiği yükler eklenince, özellikle sosyal medyada en çok gözlemlediğim şeyler yoğun bir umutsuzluk, öfke, husumet ve gerginlikti. Okuduğum, dinlediğim her şeyde bu umutsuzluktan izler görmek beni hem yoruyor hem de ‘Bunun bir alternatifi olmalı’ diye düşünmeye itiyordu. Bu duygular içinde doğdu ‘Olumlu Dünya’.

Hedef kitleniz kimler?

Belirli bir hedef kitlem olduğunu hiç düşünmedim. Hayatın zorluklarından bunalmış, farklı ve daha olumlu bir pencereden yaşamı algılamaya çalışan, anda kalmanın, olanı olduğu gibi kabul edip, varlığına bu gerçeklik içinde bir anlam kazandırmanın peşinde olan herkesi bekliyoruz ‘Olumlu Dünya’ya.

‘Olumlu Dünya’yı hazırlamak size neler katıyor?

Umut, yaşam enerjisi, heyecan ve saf sevgi. Dinleyicimle aramda gerçek bir aşk var. Ve bunu yazarken bile gözlerim dolup, kalbim taşıyor.

Podcast’iniz nasıl tepkiler aldı bugüne dek? Sizi çok duygulandıran ya da heyecanlandıran yorumlar geldi mi?

İlk günden beri dinleyicisiyle inanılmaz bağ kurmuş bir podcast ‘Olumlu Dünya’. Çok içten, çok sevgi dolu, çok samimi yorumlar alıyorum ve hepsi için inanılmaz derecede müteşekkirim. En duygulandığım mesajlardan biri Sancaktepe’de yaşayan 18 yaşında bir kızdan gelmişti. Mutsuz olduğu gecelerde, yatmadan önce beni annesi olarak hayal ettiğini yazan bu tatlı kardeşimle hâlâ sosyal medyada arkadaşız. 

Podcast hazırlamadan önce ne gibi hazırlıklar yapıyorsunuz? Bir bölümün temasını nasıl belirliyorsunuz? Konuşmalarınızın ne kadarı doğaçlama oluyor?

Podcast’in konularını genelde tinsel süreçlerin sonunda belirliyorum. Beni etkileyen, ya da başa çıkmakta zorlandığım temaları seçip, üzerinde nasıl bir olumlamaya ya da aydınlanmaya gidilebileceği üzerine bir süre düşünüyor, meditasyon yapıyor, konu hakkında aklıma gelen anekdotları ve şakaları not alarak bir akış hazırlıyorum. Doğaçlama ise kayıt açıldığında bu akış üzerinden gerçekleşiyor.

Stand-up performanslarınızda seyirciyle yüz yüze oluyorsunuz. Podcast yayıncılığı ise bambaşka bir alan. Kendinizi ifade etmek adına stand-up’ın sağlamadığı nasıl bir alan açtı size podcast’ler?

Sahnede stand-up, enerjisiyle ve temposuyla oldukça zorlayıcı ve o anın şartlarına bağlı bir performans. Podcast ise daha konforlu bir alanda, başka bir enerji kanalından, daha yumuşak, daha içten bir yerden insanlara dokunmama olanak sağlıyor. Ve elbette daha fazla insana ulaşmam için de bir araç olabiliyor.

Podcast formatının son yıllardaki yükselişini neye bağlıyorsunuz?

İnsanlar ana akım medyanın sunabildiği bilgi ve içerikten çok uzun zamandır tatmin olmuyorlar ülkemizde. Hatta yeni jenerasyon neredeyse bu kanalı hiç takip etmiyor. Podcast veya YouTube gibi mecralar bu yüzden haklı yükselişlerine kavuştular.

Podcast kültürünün Türkiye’de popülerleşmesi dünyaya kıyasla geç mi oldu? Bunun sebepleri neler olabilir? 

Dünyaya kıyasla ülkemizde geç olmayan ne var ki?

Podcast yapımcılığını modern zamanlar radyoculuğu olarak tanımlayabilir miyiz sizce? Ne gibi ortak noktaları ya da farkları var?

Günümüzde “content is the king” yani “içerik kraldır” anlayışı giderek daha geçerli oluyor. Radyoda “denk gelmek”, podcast’te ise “bilinçli takip” ön planda bence. Tabii çok sadık dinleyicisi olan radyocular da var, hepsine saygımız sonsuz. Biz bu işi yapmayı onlardan öğrendik neticede. Bence her iki alan da varlığını birbirinden güç ve enerji alarak sürdürecek. Podcast radyonun ikamesi olmayacak.

Podcast yayıncılığı Türkiye’de maddi getirisi olan bir iş mi yoksa çoğu yayıncı bunu zevk için mi yapıyor?

Ne kadar dinlendiğinize, içeriğinizin kalıcılık oranına bağlı olarak podcast maddi getirisi olan bir alana dönüşme potansiyeline sahip. Lakin ülkemizde yaratıcı alanlarda iş üreten pek çok insan gibi podcast yayıncıları da bu işi öncelikle para için değil, manevi ve yaratıcı bir tatmin için yapıyorlar.

Podcast hazırlamaya yeni başlayacak olanlara neler tavsiye edersiniz?

İyi araştırma, içeriğin özgün olabilmesi için kendini mümkün olduğunca özgür bırakma, taklitten korkmadan kendi özüne doğru bir yol çizme, bolca konuşma ve yazma pratiği… Her yaratıcı iş gibi podcast de önce altyapı, sonra cesaret ve en son olarak da düzenli çalışma bekliyor. Çalışsınlar, kendilerine güvensinler. Ve şu sözü akıllarında tutsunlar: Ormanda sadece en güzel öten kuşlar ses çıkarsaydı, orman çok sessiz bir yer olurdu. O ormanı şenlendirelim…

‘Olumlu Dünya’yı Apple Podcasts, Spotify ve Google Podcasts’ten dinleyebilirsiniz.

Deniz Özturhan / Olumlu Dünya
Artemis Günebakanlı / Dip Gürültüsü

DİP GÜRÜLTÜSÜ

Artemis Günebakanlı, Socrates Dergi ve Hood Base ortaklığıyla ortaya çıkan ‘Dip Gürültüsü’nde müzik dünyasının farklı alanlarından isimlerle birlikte sektör hakkında konuşuyor.

Sizi radyocu, kültür sanat yazarı, menajer ve Hood Base’in kurucularından biri olarak tanıyoruz. Tüm bunların yanına podcast yayıncılığını eklemeye nasıl karar verdiniz? Socrates ile yollarınız nasıl kesişti?

Kendimi uzun zamandır en çok yazarak ifade ediyorum. Sanırım pandeminin getirdiği stresten ve iletişim ihtiyacından, daha çok konuşan biri oldum. Hem insan sesine daha çok ihtiyaç duydum hem de kendimi daha doğrudan ifade edebilmek istedim. Gündelik hayatta kafamı kurcalayan şeylerden bahsedeceğim kişisel bir podcast’e başlamıştım ki, Socrates Podcasts’ten bir müzik podcast’i teklifi geldi. Socrates ekibindeki birçok kişiyle ‘Yazıhane’den tanışıyorum. 8-9 yıllık bir temasımız var. Podcast öncesinde müzik eksenli farklı işlerde de bir araya geldik. Podcast tarafında da birlikte olmak benim için mutluluk verici.

‘Dip Gürültüsü’ podcast’inizin konsepti nasıl belirlendi?

Müzik sektörü, son bir yıldır sürekli ses çıkarmaya çalışsa da sistematik olarak görmezden geliniyor. Pandemiden önce de birçok sorunla boğuşan, buna rağmen özellikle bağımsız ya da alternatif denebilecek tarafta yoğun bir üretimin ve dinleyicinin olduğu bir alan. ‘Dip Gürültüsü’nde sektörün farklı noktalarından konuklarla hem bu üretimleri, onların dinleyiciyle buluştuğu mekanları, mecraları, bu hareketliliğin kültür sanat hayatındaki yerini ve bizim için aslında ne kadar besleyici ve değerli olduğunu konuşmak hem de sahadan isimlerle güncel duruma dair bilgi aktarmak istedik.

Yaptığınız diğer işler podcast’inize nasıl yansıyor ya da onu ne şekilde besliyor?

Yaptığım her şey ya müzik sektörüyle ya da daha geniş anlamda kültür sanat sektörüyle bağlantılı. Bu alanda çalışan müzik emekçilerinden organizatörlere, sanat kurumlarının yöneticilerinden bağımsız kolektiflere birçok kişiyle iletişim halindeyim. Bu da podcast’in içeriğini oluştururken, konulara daha isabetli açılardan yaklaşmamı sağlıyor. 

‘Dip Gürültüsü’nün hedef kitlesi kimler? Yayınlarınızla dinleyenlere ne katmayı amaçlıyorsunuz?

Burada üretilen müzikle arasında bir bağ bulunan, konserlere, festivallere giden, sevdiği sanatçıların yaptıklarını takip eden herkes ‘Dip Gürültüsü’nde kendisini ilgilendiren bir şey bulabilir. Müzik sektörüne dair gerçeği yansıtmayan bir algı var. Bu alanda çalışan insanları marjinal etiketlere sıkıştıran ve buradaki emeği görmeyen, bu alandaki meslekleri hobi olarak değerlendiren bir söylem var. Yapmak istediğimiz, her gün mutlaka temas ettiğimiz müziğin ve onun etrafında örülü kültür hayatının önemini, değerini konuşmak ve bu dünyanın içinde yer alan insanların gerçekliğini teslim etmek.

‘Dip Gürültüsü’ nasıl tepkiler aldı bugüne dek? Sizi çok duygulandıran ya da heyecanlandıran yorumlar geldi mi?

Dinleyicilerden olumlu yorumlar alıyoruz ama en net gördüğüm, konukların bu konuların duyulmasına verdiği önem.

Bir ‘Dip Gürültüsü’ bölümü nasıl ortaya çıkıyor, ne gibi hazırlıklar yapıyorsunuz? Bölümün temasını nasıl belirliyorsunuz? Konuşmalarınızın ne kadarı doğaçlama oluyor?

‘Dip Gürültüsü’nün içeriklerini, müziğin kaynağından dinleyiciye kadar kat ettiği yolu izleyerek, sezon başında belirledik. Her bölümden önce konuklara yönelteceğim soruları hazırlayıp bölümün çerçevesini belirliyorum, kayıtta bu sorulardan yola çıkıyorum. Gerisi karşılıklı sohbetle son halini alıyor. 

‘Dip Gürültüsü’ her bölümünde farklı bir konuğu ağırlıyor. Müzik dünyasından kimi konuk alacağınıza ne gibi kriterlere göre karar veriyorsunuz?

O bölümde odaklanmak istediğimiz konu ya da konuya yaklaşmak istediğimiz açı neyse, ona dair bilgi ve deneyimini aktarabilecek, ufkumuzu açabilecek kişileri konuk etmeye çalışıyoruz.

Kendinizi ifade etmek adına diğer işlerinizin sağlamadığı nasıl bir alan açtı size podcast’ler?

Karşılıklı konuşmanın samimiyeti, dinleyen kişiye yazılı içeriklerden daha güçlü biçimde geçiyor. İnsanların yazılı içeriklere yaklaşımının değiştiği, dikkat sürelerinin kısaldığı bir dönemde, anlatmak istediğim şeyi onlara daha kolay ulaştırabilmemi sağlıyor.

Şu ana kadarki ‘Dip Gürültüsü’ bölümleri arasında favoriniz var mı?

Klişe olacak ama her bölümü ayrı seviyorum. Kaydettiğimiz bölümlerin sayısı arttıkça, yenileri için hevesleniyorum.

Podcast formatının son yıllardaki yükselişini neye bağlıyorsunuz?

Benim podcast formatına ısınmam geçen yıl bu zamanlar, evde kendimi oyalamaya çalışırken bir yandan da podcast dinlememle başladı. Belirsizlikle başa çıkmaya çalıştığım dönemde, evin içinde bir şeyler anlatan insanların sesini duymak sakinleştirici gelmişti. Özellikle son bir yıldaki podcast artışında, fiziksel olarak bir araya gelememenin körüklediği iletişim ihtiyacının da rolü olduğunu düşünüyorum.

Podcast yapımcılığını modern zamanlar radyoculuğu olarak tanımlayabilir miyiz sizce? Ne gibi ortak noktaları ya da farkları var?

Kendi radyo programlarımda şarkı sıralamasıyla, anonslarla tamamen önceden belirlediğim bir akışı izliyorum. Programlar banttan yayınlanıyor ve dinleyicinin akışa bir etkisi olmuyor. Uzun zamandır kayıtları da evde kendim yapıyorum. Bu bakımdan benim için iki deneyim birbirine yakın. Sanırım ikisinin farklılaştığı yer, otokontrolün podcast’te daha gevşek olması. Özellikle belirli bir yayın platformunda değil, kişisel bir podcast yapıyorsanız, dilin kemiksizliğinin tadını daha çok çıkarabiliyorsunuz. Saçmalamak bile saçma gelmeyebiliyor.

Sizin severek dinlediğiniz yerli ya da yabancı podcast’ler hangileri? Bu podcast’ler hangi yönleriyle ilginizi çekiyor?

Çoğunlukla belirli bir konuda bilgi veren ve o konuda derinleşmek için kaynak sunan podcast’lere elim gidiyor. Can Öz ve Ümit Alan’ın hazırladığı ‘Yeni Medya 451’, Özgür Mumcu ve Eray Özer ile ‘Yeni Haller’ aklıma ilk gelenler. 

Podcast yayıncılığı Türkiye’de maddi getirisi olan bir iş mi yoksa çoğu yayıncı bunu zevk için mi yapıyor?

Podcast’ler, gördüğüm kadarıyla sponsorların yeni yeni keşfettiği bir mecra. Şu anda çok dinlenen ve bilinen birkaç podcast yayıncısı dışında çoğu kişi bunu ya maddi karşılığı olmadan ya da mütevazı teliflerle yapıyor.

‘Dip Gürültüsü’nü Apple Podcasts, Spotify ve SoundCloud’dan dinleyebilirsiniz.

Artemis Günebakanlı / Dip Gürültüsü
Ece Targıt / Yoldayız Geliyor Musun‪?

YOLDAYIZ GELİYOR MUSUN?

Yoga ve meditasyon stüdyosu Flov’un kurucularından Ece Targıt, ‘Yoldayız Geliyor Musun?’ podcast’inde de yoga felsefesinden yola çıkarak deneyimlerini paylaşıyor.

Podcast hazırlamaya nasıl karar verdiniz? ‘Yoldayız Geliyor Musun?’un konseptini nasıl belirlediniz?

2018 yılında ev arkadaşım farklı yabancı podcast’ler sunuyordu. O zamanlar Türkçe podcast tek tüktü. Benim gibi sosyal medyada içerik üreten arkadaşım Tulu Erden ile deneyelim dedik ve ilk birkaç ay beraber sohbetlerimizi kaydettik. O Amerika’ya taşınınca ‘Yoldayız Geliyor Musun?’u tek başıma kaydetmeye devam ettim.

Yoga ve meditasyon stüdyosu Flov’un kurucularından birisiniz. İşiniz podcast’inize nasıl yansıyor?

Podcast’in konuları yoga felsefesi ve çıkardığı yolda öğrettiklerinden besleniyor. Paylaştığım içerikler bir nevi pazarlama aracı olarak hizmet ediyor diyebiliriz. Flov Studio için şimdilik büyük reklam bütçeleri ayırmak yerine samimi ve işe yarar içerikler arasında sunduklarımızdan bahsederek ilgilenebilecek potansiyel üyelerimize ulaşıyoruz.

Hedef kitleniz kimler?

Farkındalığını artırmak, hayatının dizginlerini eline almak isteyen herkes.

Podcast’iniz nasıl tepkiler aldı bugüne dek? Sizi çok duygulandıran ya da heyecanlandıran yorumlar geldi mi?

Podcast en gerçek, en samimi olabildiğimi hissettiğim platform. Dinleyiciler beni bir arkadaşlarıymışım gibi dinliyor. Ben de arkadaşıma anlatır gibi anlatıyorum. Korkularımı, heyecanlarımı, üzüntülerimi, kaygılarımı paylaşabiliyorum. Bu dinleyiciye yansıyor olacak ki hep çok güzel, anlamlı geri dönüşler alıyorum. Yine de çok fazla yorumlara tutunmadan, keyif aldığım için yaptığım bir çalışma olarak kalmasını istiyorum.

Podcast hazırlamadan önce ne gibi hazırlıklar yapıyorsunuz? Bir bölümün temasını nasıl belirliyorsunuz? Konuşmalarınızın ne kadarı doğaçlama oluyor?

Telefonuma hafta içinde yürürken, meditasyon yaparken veya birileriyle sohbet ederken aklıma gelen konuları, nokta atışı cümleleri not alıyorum. Genellikle bu şekilde bölümün teması kendini belli ediyor. Güncel hayatımdaki durumlardan ilham alıyorum. Notlardan sonra kayıt esnasında çoğunluğu doğaçlama ilerliyor. 

Daha önce YouTube videoları çekiyordunuz. Şimdi sadece podcast ile devam ediyorsunuz. Podcast formatını sizin için YouTube’dan daha çekici kılan unsurlar neler? Podcast’in YouTube’a kıyasla ne gibi avantajları ve dezavantajlar var?

YouTube benim için çok rekabet dolu ve izleyicinin son derece acımasızlaştığı bir platforma dönüşmüştü. Podcast ile elbette video kadar insana ulaşmak daha zor ama sizi gerçekten duymak isteyen, dinlemeye değer bulan kişilere ulaşıyorsunuz. Bu çok değerli ve rakamlarla kıyaslanamaz bence. YouTube’un avantajı reklam yerleştirerek bir meblağ kazanabilmek olabilir ama benim için değmiyordu.

Podcast formatının son yıllardaki yükselişini neye bağlıyorsunuz?

İki birbirine zıt olabilecek konu sebebiyle diye düşünüyorum. Biri hayat tempomuz ve sabırsızlığımız. Bir YouTube videosunu oturup izlemektense, başka işleri hallederken birinin sesinin bize eşlik etmesini tercih ediyoruz. Diğeriyse samimiyet, gerçek hikayeler ve derinliğe duyduğumuz ihtiyaç. 

Podcast kültürünün Türkiye’de popülerleşmesi dünyaya kıyasla geç mi oldu? Bunun sebepleri neler olabilir?  

Dünyayla kıyaslamak biraz fazla genelleme olur ama Amerika’ya kıyasla daha geç oldu tabii. Çok derin bir sebebi olduğunu sanmıyorum. Birçok dijital platform bu şekilde yayılıyor. 

Podcast yapımcılığını modern zamanlar radyoculuğu olarak tanımlayabilir miyiz sizce? Ne gibi ortak noktaları ya da farkları var?

Sanırım diyebiliriz. Çok fazla radyo kültürüyle büyümediğim için böyle bir karşılaştırma yapamıyorum.

Severek dinlediğiniz yerli ya da yabancı podcast’ler hangileri? Bu podcast’ler hangi yönleriyle ilginizi çekiyor?

Bu sıralar Türkçe en çok ‘Merdiven Altı Terapi’ podcast’ini dinledim. Deniz’in [Dülgeroğlu] üslubu samimi ve cesur geliyor. Kendime yakın hissettiğim kişileri dinlemeyi seviyorum. Yabancı olaraksa Athena Calderone’nin mesleğini tek bir etiketle tanımlayamayan insanlarla röportajlar yaptığı ‘More Than One Thing’ podcast’ini dinliyorum. Sanırım yine kendime benzettiğim insanlar olduğu için.

Podcast yayıncılığı Türkiye’de maddi getirisi olan bir iş mi yoksa çoğu yayıncı bunu zevk için mi yapıyor?

Başkaları adına konuşamam ama benim podcast’ten hiçbir gelirim yok, olması gibi bir gayem de yok. Yapmam gereken bir şeyden ziyade yapmayı seçtiğim bir şey olarak kalmasını isterim. Bu sayede hayatım ve diğer işlerim yoğun olduğunda podcast’e ara verebilme özgürlüğümü koruyabiliyorum. Gerçekten paylaşacak bir şeyim olduğunda mikrofonun karşısına oturuyorum.

Podcast hazırlamaya yeni başlayacak olanlara neler tavsiye edersiniz?

Montajda kendinize karşı acımasız olmayın. Kimse kendi sesini duymaya bayılmıyor. Ses kalitesi için emici, yumuşak malzemeleri bol olan bir ortamda kaydetmeye çalışabilirsiniz.

‘Yoldayız Geliyor Musun?’u Apple Podcasts, Spotify ve Google Podcasts’ten dinleyebilirsiniz.

Ece Targıt / Yoldayız Geliyor Musun‪?
Deniz Göktaş / Deniz Göktaş'a Ayıracak Vaktim Yok

HASET

Komedyen Deniz Göktaş, kişisel bir blog gibi kurguladığı ‘Deniz Göktaş’a Ayıracak Vaktim Yok’ ve konuklarıyla sohbet ettiği ‘Haset’ adlı podcast’leriyle radarımızda. Göktaş sorularımızı Podbee Media Kurucu Ortağı Candost Bayraktar eşliğinde yanıtladı.

Sizi stand-up’larınızla ve Uykusuz Dergisi'ndeki yazılarınızla tanıyoruz. ‘Haset’ ve ‘Deniz Göktaş’a Ayıracak Vaktim Yok’ podcast’lerini hazırlamaya nasıl karar verdinız? 

Deniz Göktaş Aslında uzun zamandır podcast’in komedi içeriği üretmeye ne kadar uygun olduğunun farkındaydım. Bir komedyen arkadaşımla absürt skeçler kaydetmiştik. Kendi hikayelerimi okuyup kaydetmiştim. Ama hiçbiri yayınlanabilir seviyede değildi. Bütün mesaim sahnelere çıkmaktan ibaretken, pandemiyle birlikte boşa düştüm. O dönemde de Podbee’den Candost (Bayraktar) ile tanıştık. Birkaç metin denemesi ve fikir paylaşımından sonra DGAVY başladı. 2020’nin sonlarına doğru ise Deezer’ın isteğiyle o platforma özel ‘Haset’ serisini yaptık.

Podcast’lerinizin konseptlerini nasıl belirlediniz? 

Deniz DGAVY aslında kişisel sesli blog gibi benim için. Önemsediğim, üzerine konuşmak istediğim bir konu seçip onunla ilişki kurabileceğim küçük kişisel hikayeler, tespitler ve şakalardan oluşuyor. Stand-up’taki üslubumdan çok farklı değil, belki yoğunluğu biraz daha az ve zamana yayılmış hali. ‘Haset’te ise hayran olduğum insanları konuk alarak söyleşi formatını denemek istedim. İlgim olan ama yeteneğim olmayan mesleklere-tutumlara dair agresif bir podcast yapma niyetiyle yola çıktım fakat gelen konukların tevazusu ve benim çekingenliğim nedeniyle planladığımdan daha naif bir seri oldu. 

Podcast’lerinizin hedef kitlesi kimler?

Deniz Aslında başlamadan önce belirlediğim ya da bölümleri yazarken hesaba kattığım bir hedef kitle yok. Gelen e-postalara bakılırsa her yaştan, birçok farklı görüşten insan dinliyor. Buna göre dinleyenlerin ortak noktalarını özetleyecek olursam stand-up komedisi seven, kara mizahtan rahatsız olmayan, kişisel hikayelerden keyif alan podcast dinleyicisi diyebiliriz.

Yayınlarınızla dinleyenlere ne katmayı ya sunmayı amaçlıyorsunuz? 

Deniz DGAVY tamamen kendimi ifade etmek için yaptığım bir seri. Dinleyene ne gibi bir etkisi olacağını hesap etmeden yapıyorum. Taze, farklı, öznel ve yıllar sonra bile dinlenebilecek bölümler yayınlamaya çalışıyorum. Bu kriterleri karşılayabilmek için bölümleri hazırlarken sık konuşulmuş konulardan, bütünlüğü bozan ya da yeterince içselleştiremediğim cümlelerden uzak duruyorum. ‘Haset’te ise hayran olduğum insanlara dair merak ettiklerimi “kıskançlık” temasıyla kayıt altına almak istedim. Birçok insanın konuklara dair benimle benzer merak ve kıskançlık duygusunu paylaştığını düşünerek hazırlandım.

Podcast’leriniz nasıl tepkiler aldı bugüne dek? Sizi çok duygulandıran ya da heyecanlandıran yorumlar geldi mi? 

Deniz İlk bölümden beri beklentimin çok üstünde olumlu geri dönüş var. Ben daha negatif bir yerden motive olduğum için bunun etkisi olumsuz oldu. “Bu kadar insan dinliyor daha fazla vakit ayırmalısın, daha iyi bölümler yazmalısın” gibi bir utangaçlığa yol açtı. Ama tabi ki çok mutluyum hem böyle bir işi ağır aksak da olsa sürdürebildiğim hem de bu kadar fazla insan bu işle böylesine bir bağ kurduğu için. Genelde küçük yaştaki dinleyicilerden gelen mesajlar duygulandırıyor. Ben de o yaşlarda sevdiğim herhangi bir komedi içeriğiyle yoğun bir bağ kuruyordum. 12-15 yaşlarında izlediğim insanların hayat görüşümde etkisi yüksektir. Başka birinin hayatına küçük de olsa böyle bir etkide bulunma ihtimali çok heyecan verici. Ayrıca ses tonum enerjisiz, bölümlerin içeriği karamsar olsa da sık sık “Depresyondayken çok iyi geldi” gibi geridönüşler oluyor, onlara da seviniyorum.

Podcast’lerinizin bir bölümü nasıl ortaya çıkıyor? Temaları nasıl belirliyorsunuz? Konuşmalarınızın ne kadarı doğaçlama?

Deniz Aslında en baştan beri belirlediğim 10 konu var. Bunlar genel kanıdan farklı düşündüğüm konular. Yani bir konuyu seçip, bunda ilginç-ters köşe ne diyebilirim gibi bir yol izlemiyorum. Tam tersi halihazırda ters düşündüğüm, aklımın almadığı bir konu üzerine kendimi ifade etmeye çabalıyorum. Düzensiz bir insan olduğum için net bir tarif veremem ama temayı belirledikten sonra onunla ilişkilendirebileceğim her şeyi not alıyorum. Sonrasında da metinsel bir kurgu yapıyorum, “Kişisel bir hikayeyle başlayayım, şurası fazla ciddi olmuş, şu tam anlaşılmıyor onu atayım, burada şaka-bilgi tekrarı var onu keseyim” şeklinde düzenliyorum metni. Birkaç arkadaşımdan da metne dair görüş aldıktan sonra kaydediyorum. Doğaçlama sıfıra yakın diyebilirim. Zaten bazı bölümlerde metni okuduğum çok belli oluyor, öyle eleştiriler alıyorum sık sık. ‘Haset’te ise monologları yarı-doğaçlama yapmayı denedim. Yine radyocular gibi pürüzsüz bir akış olmadı, sonrasında kurguda toparladık. Söyleşi kısmı için ise konukların eski röportajlarında cevapladıkları soruları eleyip, kendi merak ettiklerimi liste yapıyorum. Sohbetin ilerleyişine göre aralara hazır sorularımı sıkıştırıyorum.

Stand-up’ta seyirciyle yüz yüze oluyorsunuz. Podcast ise bambaşka bir alan. Kendinizi ifade etmek adına stand-up’ın sağlamadığı nasıl bir alan açtı size podcast’ler? 

Deniz Aslında sahnede pek hareket etmeyen, jest ve mimiklerini ortalamadan az kullanan bir komedyenim. Ama komedide reaksiyon almanın önemi büyük. Yani insanların şakalara güldüğünü duysam, keyifle izlediklerini görsem podcast’lerdeki enerjim iki üç katına çıkar. Muhtemelen şımarıp doğaçlama şakalar yaparım. Podcast’ler motive olmak, keyifli konuşmak açısından daha zor. Gece yarısı duvara konuşuyorum sonuçta, ne kadar rol yapabilirim? Ama öte yandan stand-up yaparken en büyük şikayetim sadece İstanbul, Ankara, İzmir gibi yerlerde gösteriye gelmeye karar vermiş insanlara ulaşıyor olmaktı. Yani Türkiye’de komedi yapıyorum diyorum ama bana benzer üç beş insan dışında kimseyle iletişim kurmuyorum. Podcast sayesinde hem farklı yaş ve görüşlerden insanlara ulaşabildim hem de öteki şehirlerde dinleyicilerim oldu. Antep’ten, Sinop’tan birileri yazdığında çok mutlu oluyorum. Diğer bir fark ise stand up’ta neredeyse bir iki dakikada bir sağlam güldürmeniz beklenir. Komik olmayan cümlelere pek yer yoktur. Ben bu tempoya uymakta zorlanıyorum. Daha ciddi, daha az şakalı hikayeleri de değerli buluyorum. Sahneye uygun olmayan hikayelerimi paylaşabileceğim bir alan oldu. Son olarak, tabii ki sahnelerin kapalı olduğu pandemi döneminde hem ekonomik hem psikolojik katkısı büyük.

Podcast’lerin son yıllardaki yükselişini neye bağlıyorsunuz? 

Candost Bayraktar Çok hızlı bir hayatın içindeyiz. Her taraftan bir yerlere çekiliyoruz. Yetişmemiz gerekenlerin sayısı artıyor ancak gün hâlâ 24 saat. Yani zamana değer katmalıyız. Ev işi yaptığımız, araba kullandığımız, uzun yolda, metroda, otobüste geçirdiğimiz, yürüyüş ya da spor yaptığımız tüm zamanlara podcast dinleyerek değer katabildiğimiz için bu mecra yükselişte. Bununla birlikte erişimin kolay olması, içerik yelpazesinin genişliği, coğrafi bariyerin olmaması da önemli yükseliş sebeplerinden.  

Podcast kültürünün Türkiye’de popülerleşmesi dünyaya kıyasla geç mi oldu? Bunun sebepleri neler olabilir?   

Candost Dünyada davranışlarımızı kökünden değiştiren olaylar ‘megatrend’ olarak adlandırılıyor. Netflix bunun en yakın örneklerinden biri. Bu dönüşümlerin başladığı ülke genellikle ABD oluyor. Trendlerin ülkemize gelişi ise nispeten geç oluyor. Podcast kavram olarak 2000’li yılların başına uzansa da ABD’de yükselişe geçtiği tarih 2014. Yani pazar son yedi senede önemli büyüme yakaladı. Spotify, Amazon ve onlar kadar olmasa da Apple önemli şirket satın alımları yaptı. Ülkemizde 10. yaşını kutlayan podcast’ler var ancak içerik üretimindeki artışın 2019’da başladığını söyleyebiliriz. Markalar ise podcast’lerle farklı mecra ve kitlelere ulaşabileceğini anladı ve ilgileri son bir senede arttı. Podcast bilinirliğinin artması ve podcast dinleme kültürünün oluşmasıyla ülkemizde de önemli bir dönüşümün tetikleneceğini söylemek yanlış olmaz.

Podcast yapımcılığını modern zamanlar radyoculuğu olarak tanımlayabilir miyiz sizce? Ne gibi ortak noktaları ya da farkları var? 

Candost Tabii bir taraftan diyebiliriz, günün sonunda sadece sesli içerik üretimi yapılıyor. Hatta podcast mecrasının büyümesine önemli katkısı olan ‘This American Life’ podcast’i orijinalinde bir radyo içeriği ve 1998 senesinden beri yayınlanıyor. Bununla birlikte podcast’lere 1 milyar doların üzerinde yatırım yapan Spotify’ın 2020 senesinde yaptığı en sansasyonel satın alım ‘The Joe Rogan Experience’ podcast’iydi. Bunun da modern radyoculuk satın alımlarından esinlendiğini söyleyebiliriz. ABD’li dijital radyo şirketi Serius 2005 senesinde ABD’nin en ünlü radyo içerik üreticilerinden Howard Stern ile beş senelik bir kontrat yaptı, platform bu sayede önemli başarılara imza attı, hatta Serius en önemli rakibi XM’i satın aldı. Şirket Serius XM adıyla ticari yaşamına devam ederken Howard Stern’ün de 2025 yılına kadar sözleşmesi bulunuyor. Türkiye’de de hatırlayanlar olacaktır, Virgin Radio pazara girdiğinde Power FM’den Geveze ve Bay J’yi transfer etmişti. Bununla birlikte önemli farklar da var. Bunların en önemlisi podcast’lerin dağıtımının ücretsiz olması. Yarattığınız podcast birçok farklı platform üzerinden dünyanın her yerine ve milyonlarca kişiye ulaşabiliyor. Türkiye özelinde konuşursak radyolar daha çok müzik, haber ve spor üzerine konumlanmış durumdalar. Podcast’lerde ise en niş konulardan en genel konulara uzanan bir yelpazede içerik üretimi söz konusu.

Severek dinlediğiniz yerli ya da yabancı podcast’ler hangileri? Bu podcast’ler hangi yönleriyle ilginizi çekiyor? 

Candost Podbee Media içeriklerimizde üç önceliğimiz var. Hikayeler, derleme ve eğlence. Dolayısıyla dinlediğim içerikler bu yönleriyle ilgimi çekiyor. ‘Fularsız Entellik’, ‘Deniz Göktaş’a Ayıracak Vaktim Yok’, ‘Olumlu Dünya’, ‘Trend Topic’ ve dizilerimiz ‘Karanlık Bölge’ ve ‘Denge’m’ dinlediğim içerikler. Bunun haricinde ‘Nasıl Olunur’, ‘Bu Mu Yani?’ Türkçe dinlediğim podcast’lerden bazıları. Yabancı podcast’lerde ise ‘Business Wars’, ‘Dr. Death’, ‘The Daily’, ‘Land of the Giants’, ‘The Left Right Game’, ‘This American Life’ ilk aklıma gelenler.

Deniz Mirgün Cabas ve Can Kozanoğlu’nun programları, ‘Fularsız Entellik’, ‘Olumlu Dünya’, ‘Lafola’, ‘Odadaki Fil’ dinlediğim Türkçe podcast’ler. Bunlar dışında Marc Maron ve Bill Burr’ün podcast’lerini takip etmeye çalışıyorum. 

Podcast yayıncılığı Türkiye’de maddi getirisi olan bir iş mi yoksa çoğu yayıncı bunu zevk için mi yapıyor?

Candost Zevk için yapanlar var fakat yüksek dinleyici sayısına ulaşan podcast yaratıcıları son bir senede anlamlı gelir elde etti. Bu gelirin düzenli hale gelmesiyle daha çok tanınmış kişinin bu mecraya adım atacağını düşünüyorum.

Podcast hazırlamaya yeni başlayacak olanlara neler tavsiye edersiniz? 

Candost Öncelikle bu işi yapmayı düşünen kişilerin sabırlı olmaları gerekiyor, düzenli içerik üretmek ve her bir bölüme çok iyi hazırlanmak gerek. Akıştan çok sapmadan süreyi iyi kullanarak içerikler üretilmeli. 

Yeni podcast projelerinizde nelere odaklanacaksınız?

Candost Hikaye anlatımı bizim için önemli. Yeni podcast dizimiz ‘Kefe’nin yönetmenliğini Tansu Biçer yapıyor, başrollerde Öner Erkan ve Sanem Öge var. Senaryo ise Başar Öztürk’e ait. ‘Kefe’ bir legal drama. Bir cinayeti dedektifler üzerinden değil, avukatlar üzerinden takip ediyoruz. Diğer yandan haftalık yayınlarımızda mevcut podcast’lerimiz oldukça iyi gidiyor ve devam edeceğiz. Yeni podcast’lerimizde ise prodüksiyonu odağına alan içerikleri yayına alacağız. Bu tip içeriklerin hazırlanma süreci biraz daha uzun. Yakın zamanda bu içeriklerimizi de yayınlayacağız. 

‘Deniz Göktaş’la Haset’i Deezer’dan, ‘Deniz Göktaş’a Ayıracak Vaktim Yok’u Apple Podcasts, Spotify ve Google Podcasts’ten dinleyebilirsiniz.

Deniz Göktaş / Deniz Göktaş'a Ayıracak Vaktim Yok

  

Tavsiye edilen
    İlginizi çekebilecek diğer içerikler
      Reklâm