Manastır Binası
Fotoğraf: Feyyaz Yalçın

Manastır [İstanbul Sanat Merkezi] Sözlü Tarih Projesi

SALT ve sanatçı Volkan Aslan tarafından yürütülen sözlü tarih projesi, İstanbul Sanat Merkezi’ne dönüşen Manastır binasına dair tanıklıkları birinci ağızdan dinlememizi sağlıyor.

Yazan:
Kültigin Kağan Akbulut
Reklâm

Tarlabaşı’nda, Sakızağacı Caddesi üzerinde görkemli bir bina. 1843-1982 yılları arasında Beyoğlu Anarad Hığutyun Okulu olarak faaliyet gösteren bu yapı, 1988’de bambaşka bir amaç için kullanılmış. TRT yapımı, Cahide Sonku’nun hayatını konu alan ‘Cahide’ dizisinin sanat yönetmeni Nihal Geyran Koldaş ile yapım sorumlusu Ziya Ilgaz, bizim zamanla Manastır olarak tanıdığımız bu binayla karşılaşmış. Set dekoratörü olarak çalışan Adnan Vurdemir, binanın kıymetini fark edince Manastır’ı Anarad Hığutyun Vakfı’ndan kiralayıp film çekimleri ve sanatçı atölyeleri için uygun bir ortama dönüştürmüş. Sonrası ise 90’lar Taksim sanat ve eğlence dünyasının fitilini ateşleyen bir şenlik. Bir yanda karanlık, darbenin etkisini üzerinden atamamış bir şehir; diğer tarafta da 90’ların günümüze kadar ulaşan enerjisinin ilk sinyalleri. 2006’da son kiracılarını uğurlayan ve bugün Tarlabaşı’nın yaşadığı dönüşümün çatısı altında kalan İstanbul’un biricik ‘Sanat Merkezi’ni, yolu oradan geçenlere göz atarak hatırlıyoruz.

Manastır [İstanbul Sanat Merkezi] Sözlü Tarih Projesi’ne www.saltonline.org/projects/manastir adresinden ulaşabilirsiniz.

Manastır’da bir Godzilla
Godzilla Selahattin ve Fransız koleksiyoncular

Manastır’da bir Godzilla

Godzilla Selahattin lakaplı film emekçisi Selahattin Geçgel, Manastır’a ilk adım atanlardan. Yıllarca filmlerde set amiri olarak çalışan ve ne gerekiyorsa bulup getiren, dinamit patlatılacak sahnelerin bile üstesinden basit malzemelerle gelen Geçgel, Yeşilçam film yapım tekniklerinin son temsilcilerinden biri. Projenin web sitesindeki kayıtları dinlerken, Manastır’ın en büyük ve güzel atölyesinin Geçgel’e ait olduğuyla ilgili yorumlar duyuyorsunuz. Bu atölyede Türkan Şoray’ın ayakkabılarından, Yeşilçam’ın altın çağından kalma teknik ıvır zıvıra kadar her şey var. Serdar Ortaç’ın ‘Karabiberim’inden Murat Kekilli’nin ‘Bu Akşam Ölürüm’ klibine kadar, 90’ların en tuhaf işleri Manastır’da çekilmiş. ‘Eşkıya’, ‘İstanbul Kanatlarımın Altında’, ‘Ağır Roman’ filmleri için de plato olarak kullanılmış Manastır. Bütün bu çekimlerde kim bilir Godzilla Selahattin’in atölyesinden neler çıkarılıp kullanılmış…

Manastır’ın diğer misafirleri
Hakan Akçura atölyesinde

Manastır’ın diğer misafirleri

Ezel Akay’dan Hüseyin Bahri Alptekin’e, Mustafa Altıoklar’dan Defne Koryürek’e, Yavuz Turgul’dan Vahit Tuna’ya, Manastır’dan yolu geçen kişilerin uzun bir listesi var. Henüz öğrenciyken Manastır’da küçük bir atölye tutan sanatçı Hakan Akçura da bunlardan biri. Beş- altı yıl boyunca haftada üç-dört gecesini orada geçirmiş. İstiklal Caddesiyle Tarlabaşı’nı iki farklı dünyaya ayıran Tarlabaşı Bulvarı’nın açılmasından, transların Cihangir’den Tarlabaşı’na sürülmesine kadar birçok dönüşümün de tanığı olmuş. Dönemin akademik eğitimiyle didişen (ve bu nedenle zorlu bir mezuniyet süreci geçiren) Akçura için Manastır, işlerini özgürce yapabileceği bir alan olmuş. Bienal için hazırladıklarından kişisel sergisinde yer verdiği eserlerine kadar birçok işini atölyesinde üreten Akçura ve başka sanatçılar için Manastır’ın belki de en önemli özelliği böylesine özgür bir ortam sunması.

Reklâm
İstanbul Sanat Merkezi’ne dönüşüm
Ya da Tiyatro

İstanbul Sanat Merkezi’ne dönüşüm

Manastır, kişisel sanatçı atölyelerinin yanı sıra dernekler, meslek kuruluşları, tiyatro ve dans topluluklarına da kucak açan bir yapı. Binanın bir kısmı mimar eliyle tiyatroya dönüştürülmüş ve Kum-Pan-Ya açılmış. Bugün alternatif tiyatrolarda görmeye alışık olduğumuz her oyuna göre değişen portatif tasarımlar da yer almış. Amatör topluluklar için hem prova, hem de gösteri yapılan bir mekân olmuş. Boğaziçi Üniversitesi’nde bir araya gelen çağdaş dansçılar, ‘Yeşil üzümler yenmez zannetmiştik’ adlı performanslarını gerçekleştirdikleri Manastır’a yerleştiklerinde ise Yeşil Üzümler Dans Tiyatrosu kurulmuş. Başka bir ekip de Yeşil Üzümler’in atölyesini kullanarak Dans Fabrikası grubunu oluşturmuş. Devlet Tiyatrosu’ndan bağımsız iş yapmak isteyen Mahir Günşiray ve arkadaşlarının da yolu Tiyatro Oyunevi’ni kurarken Manastır’a düşmüş. Şule Ateş, Hüseyin Katırcıoğlu ve Zişan Uğurlu ise hayata geçirdikleri Ya da Tiyatro ile Manastır’ın havasını solumuş. İstanbul Sanat Merkezi ismine geçiş de bu süreçte gerçekleşmiş.

Partiler başlıyor
David Murray ve Okay Temiz performansı

Partiler başlıyor

Atıf Yılmaz, düzenlediği davetlerle tanınan Arhan Kayar’a “Hollywood’da yıldız isimlerin toplandığı yılbaşı partileri oluyor, biz de yapalım,” önerisinde bulunmuş. Kayar da 1500 kişinin katıldığı kostümlü bir parti düzenlemiş ve tabii ki devamı da gelmiş. Hiçbir fotoğrafın çekilmediği bu partilere özel isimler telefonla ya da faksla davet edilmiş, kostümler haftalar öncesinden hazırlanmış. “İnsanlar orada bir hayat buldu,” diyen sanatçı İnci Eviner de 40. yaş partisini ressam Deniz Bilgin’le birlikte Manastır’da vermiş. Çılgın bir bienal partisi de düzenlenmiş burada. Hatta Pozitif de ticari olmayan ilk konserini Manastır’da düzenlemiş, yani Babylon’un temelleri bir nevi burada atılmış. 90’ların efsaneleşen barlarının açılma sebebi belki de buradaki enerjiyi ve potansiyeli gören işletmeciler.

Reklâm
Manastır’ın son sakinlerinden: İnci Eviner

Manastır’ın son sakinlerinden: İnci Eviner

80 darbesinin karanlık günlerinde, bütün sanatçılar bir yerlere savrulmuş. Bu sırada İnci Eviner de sanatçı Şirin İskit’in davetiyle Manastır’a gelmiş ve burada aradığı yeri bulmuş. Bir odasında hapishane dekoru, başka bir odasında hastane düzeneği olan büyülü bir yerle karşılaşmış. Manastır’ı en son terk edenlerden Eviner, atölyesini yalnızlıktan kurtulmanın bir yolu olarak tanımlıyor. “Hem kendimi gerçekleştireceğim umudunu veriyordu, hem de benim gibi düşünen ve çalışan insanlarla karşılaşma olanağı sağlıyordu.” Manastır’ı tanımlamak için ise “Gerçeklikle ilişkisi son derece şüpheliydi, tıpkı sanatçıların o dönemki durumu gibi,” diyor Eviner. Oradaki atölyesi sayesinde kendi kimliğini bulup tekrar bozabildiğini de ekliyor ve Tarlabaşı sakinleriyle kurdukları iyi ilişkilerin önemine vurgu yapıyor. “Manastır, soyutlanmış bir yer değildi benim için, daima sokakla var oluyordu.” Eviner’in bazı işlerinde Manastır’ın ve Tarlabaşı’nın atmosferini görmek mümkün.

Tavsiye edilen
    İlginizi çekebilecek diğer içerikler
      Reklâm