Odağımızda tasarım var

5. İstanbul Tasarım Bienali 15 Ekim’de başlıyor. Pandemi önlemleri sebebiyle farklı bir yapıyla karşımıza çıkan bienalde bizi neler bekliyor?

Yazan:
Time Out İstanbul editörleri
Reklâm

5. İstanbul Tasarım Bienali, pandemi sürecinde farklı formatları bir araya getiren yeni bir yapıya büründü. ‘Empatiye Dönüş: birden fazlası için tasarım’ başlığını taşıyan bienal, empatinin kökenine iniyor ve farklı ülkelerden tasarımcılar, sanatçılar, mimarlar, aktivistler ve düşünürleri bir araya getiriyor. Bienalde bu yıl üç farklı bölüm var: Dijital ortamda yayımlanacak Eleştirel Yemek Programı adlı video serisi, Akdeniz havzasından projeleri Cihangir’deki ARK Kültür’de bir araya getirecek Kara ve Deniz Kütüphanesi ve bir arada yaşamayı yeniden ele alan projelerin Pera Müzesi’nin yanı sıra kentin farklı noktalarına uzanacağı Yeni Yurttaşlık Ritüelleri adlı müdahaleler dizisi. Bu çalışmalara ek olarak Empati Seansları isimli film gösterimleri ve uydu projeler de bienalde yer alıyor. Bienal kapsamındaki sergiler 15 Kasım’da sona erecek, ancak açık hava müdahaleleri ve dijital projeler Nisan 2021’e kadar farklı şekillerde devam edecek.

15 Ekim-15 Kasım, tasarimbienali.iksv.org

Mariana Pestana

Tasarım Bienali’ni küratöründen dinledik.

Tasarım Bienali’nin küratörü olarak görevleriniz nelerdi?

Basit bir cevap vermek gerekirse görevim bienalin bu edisyonu için bir tema ve yaklaşım bulmak, küratöryel ekibi oluşturmak, grafikerleri ve sergi alanı tasarımcılarını seçmek, katılımcıları belirlemek, onların çalışmalarına eşlik etmek, kataloğu düzenlemek, ilişkileri yönetmekti. İşimi seviyorum, bienalin bu edisyonunun küratörlüğünü üstlenmek benim için bir onurdu. Ancak şu anki koşullar göz önüne alındığında aynı zamanda oldukça zor bir görevdi! 

Tasarım Bienali’nin küratörlüğünü üstlenmeden önce neler yapıyordunuz? Bize çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

Xavi Llarch Font, Carolina Caicedo ve Suzanne O’Connell ile birlikte The Decorators adlı bir kolektifimiz var. Kamusal alanda yemekli ve birçok insanın ortak katılımıyla gerçekleşen kültürel programlar ve müdahaleler oluşturuyoruz. Şu anda Ocak ayında Londra’daki Stanley Picker Gallery’de açılacak bir sergi üzerinde çalışıyoruz. Ayrıca bağımsız bir küratör olarak çalışmalarımı sürdürüyorum. Kısa bir süre önce MAAT (Lizbon), Matadero (Madrid) ve Royal Academy’de (Londra) sergilenen ‘Eco Visionaries’in ve Londra’da eskiden çalıştığım Victoria ve Albert Müzesi’nde gerçekleşen ‘The Future Starts Here’ sergisinin küratörlerinden biriydim.

Bienal ‘Empatiye Dönüş: birden fazlası için tasarım’ başlığıyla gerçekleşiyor. Bu başlık bize ne anlatıyor?

İklim krizi ve Covid-19 salgınının yol açtığı küresel sosyal yoksunluğun etkisi altında hazırladığımız bienal, empatiye dayalı tasarım için yeni bir rol tanımlamaya çalışan fikirleri ve projeleri bir araya getiriyor. Duygulara aracı olan tasarım, asıl amacına uygun bir pratik olarak sunuluyor. Tasarımcılar birbirimizle, dünyayla, diğer türlerle, toprakla, suyla ve hatta evrenle ilişki kurmamızı sağlamak amacıyla duygusal, diplomatik, bazen de iyileştirici işlevler benimser. Ziyaretçiler bienalde yeni fikirler, ütopik önermeler ve çevrelerindeki dünyayı yeniden yorumlamak ve onunla yeniden bağlantı kurmak için pratik çözümler bulacaklar. Bienal’in bu edisyonunda yer alan ve yiyeceği önemli bir karşılaşma aracı olarak ele alan tasarımcılar bilinçli olarak daha büyük ölçekli bir alanda çalıştılar. Bağırsaklarımızda yaşayan görünmez mikroorganizmalardan tarımsal uygulamalarla dönüştürülmüş geniş alanlara kadar… ‘Birden fazlası için tasarım’ yalnızca anlık kullanıcısını veya müşterisini değil, aynı zamanda herhangi bir yeni nesne veya eylemden kaçınılmaz olarak etkilenen birçok bileşeni de dikkate alan tasarımları işaret ediyor.

Bienal katılımcılarını nasıl belirlediniz?

Katılımcıları ekibimizdeki küratörler Sumitra Upham ve Billie Muraben ile birlikte özenle seçtik. Bazıları yaptığımız açık çağrıya başvurdu, bazılarını zaten tanıyorduk, bazılarını da araştırarak ve stüdyoları ziyaret ederek bulduk. 

Pandemi bienal için neleri değiştirdi? Bienali yeni koşullara uyarlamayı nasıl başardınız? Karşılaştığınız büyük zorluklar nelerdi?

En büyük zorluklardan biri katılımcıların, küratörlerin ve tasarım ekibinin İstanbul’a seyahat etmesinin imkansız olmasıydı. Ziyaretçilerin işlerle etkileşimde bulunmasını kısıtlayan hijyen ve sosyal mesafe kuralları da işimizi çok zorlaştırdı. İlk zorluğu aşmak için Nur Horsanalı, Ulya Soley ve Eylül Şenses’in yer aldığı Genç Küratörler Grubu’nu oluşturduk. Şehirde gözümüz kulağımız oldular. Projeler ve İstanbul’un yerel bağlamı arasında ilişki kurdular. Ekibin çalışmalara uygun alanlar seçmesine ve diyalog kurmasına yardımcı oldular. Bienalin çekirdek ekibi de çok fazla görev üstlendi. Mert Karaçıkay, Gülüm Baltacıgil ve tabii ki Deniz Ova, şehirdeki en iyi yerleri bulmak için çok uğraştı. İkinci zorluğu aşmak için ise sergilerimizi sosyal mesafeye uyarladık. Ziyaretçiler her şeyi güvenli bir şekilde görebilecekler. ‘Yeni Yurttaşlık Ritüelleri’ kamusal alanda açık havada yer alıyor. ‘Kara ve Deniz Kütüphanesi’ne ise rezervasyon yaptırabiliyor. ‘Eleştirel Yemek Programı’ da dijital olarak gerçekleşiyor. Yaşadığımız zorluklar, bienalin standart modelini yeniden değerlendirmemiz ve neredeyse hiç ulaşım gerektirmeyen, asgari seyahat imkanı olan ve çoğu nesnenin İstanbul’da yerel olarak üretildiği bir projeye imza atmamız için bir fırsattı. İçinde bulunduğumuz ekolojik krizi düşünürsek, bu gibi yerel yaklaşımlar bizi bir adım ileri taşıyabilir.

Ziyaretçileri nasıl bir deneyim bekliyor? Bienalin çevrimiçi ve çevrimdışı bölümlerinden daha detaylı bahseder misiniz?

Bienalde 40’tan fazla yeni proje yer alıyor. Ziyaretçiler, bienalin web sitesinde haftalık olarak yayınlanan ‘Eleştirel Yemek Programı’nı evlerinde deneyimleyebilir. Tüm projelerin açıklamaları ve görsel belgeleri de dijital olarak deneyimlenebilecek. Akdeniz havzasında desteklediğimiz 10 araştırma projesi hakkında bilgi edinebileceğiniz ‘Kara ve Deniz Kütüphanesi’nde ise yer ayırtabilirsiniz. Buradaki araştırmalar gıda üretiminin az bilinen ağlarını ortaya çıkarmak amacıyla toprak ve suyla kurduğumuz ilişkiyi inceliyor. Pera Müzesi’nde ise The Rodina ve Kyriaki Goni’nin enstalasyonlarını görebilir, empati anlayışının sınırlarını genişleten filmler izleyebilirsiniz. Şehrin dört bir yanındaki bahçelerde, iskelelerde ve meydanlarda da bir dizi yeni projeyle karşılaşacaksınız. Bunlar ‘Yeni Yurttaşlık Ritüelleri’ programını oluşturuyor. 

Pandemi ile birlikte tasarımın anlamı ve kapsamı nasıl değişti? Pandeminin tasarım dünyasındaki diğer etkileri ne olacak?

Pandemi, Batı dünyasının büyük ölçüde bağlı olduğu küresel endüstriyel üretim modelinin krizde olduğunu gösterdi. Bu model ekolojik, ekonomik ve etik açıdan sürdürülebilir değil. Yaklaşımımızı değiştirmezsek, gelecekte herkese yetecek kadar yiyecek üretemeyeceğiz. Bu nedenle, acilen küresel modele alternatif üretmemiz gerekiyor. Pandemiyle birlikte, tarımsal-endüstriyel modele ve küresel üretim ağlarına daha az bağımlı yaşam tarzları sunan yerel çözümlere ilginin artmasını umuyorum. Tasarım denklemine duyguları, ilgiyi ve akrabalığı eklemesi açısından empatinin çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Çevrimiçi bir bienal, çevrimdışı bienal ile aynı deneyimi sunabilir mi?

Kesinlikle hayır! İzleyicilere fikirler ve eyleme yönelik davetler sunsa da dijital deneyim daha içe dönük. Bienalin fiziksel unsurları ise vatandaşların tasarımlara aktif olarak katılmaları için fırsatlar sunuyor. Vatandaşların katılımı olmadan bu projelerin pek bir anlamı yok!

Uzun süre Londra’da yaşadınız, şimdi ise Porto’dasınız. Tasarım dünyaları açısından Londra, Porto ve İstanbul arasındaki temel farklar neler?

Üç şehirdeki tasarım dünyaları çok farklı, ancak ortak noktalardan biri zanaatın yeniden canlanması, yerel tasarıma duyulan ilginin artması. Bunlar sadece nostaljik uygulamalar değil, aynı zamanda geleceğe yönelik fırsatlar sunuyorlar. Pandemide inanılmaz derecede kırılgan olduğunu gördüğümüz küresel endüstriyel modele alternatif olarak yerelleştirilmiş bir yaklaşıma olanak tanıyorlar. Bienalde tasarım, ekoloji, dayanıklılık ve gıda güvenliği ile ilgili küresel endişelere hitap eden radikal yerel çözümler göreceksiniz.

 

Bu projelere dikkat...

5. İstanbul Tasarım Bienali’nden ilginizi çekeceğini düşündüğümüz 10 proje…

Yeni Yurttaşlık Ritüelleri

Büyükada Songlines

Studio Ossidiana

‘Büyükada Songlines’, Studio Ossidiana imzalı bir tasarım projesi. Üzerinde bitkilerin, böceklerin, kuşların ve birçok canlının yaşadığı bu yüzen bahçe, İstanbul’un adaları etrafında dolaşacak ve son karaya çıkacak.

Dansbana! Kalamış

Dansbana!

‘Dansbana! Kalamış’, dans için kamusal alanlar yaratan Dansbana! ekibinin tasarladığı bir müdahale. Uzun vadede dansçılar için yeni bir buluşma noktası olması düşünülüyor. Bu enstalasyon, kadınların kamusal alanda yer alamamasına da dikkat çekiyor ve bu eşitsizliği ortadan kaldırmaya odaklanıyor.

Public Devices for Therapy

Soraia Gomes Teixeira

Soraia Gomes Teixeira tarafından üretilen ‘Public Devices for Therapy’ isimli tasarım aracı, birbirimize yakın olma konusunda güvenimizi yeniden kazanmamızı sağlamayı ve pandemi sırasında uygulanan fiziksel mesafenin etkisiyle savaşmamıza yardımcı olmayı hedefliyor. Proje kapsamındaki aletleri aktive etmek için kullanıcıların hem sosyal mesafelenme kurallarına uymaları hem de ortaklaşa hareket etmeleri gerekiyor.

Germinator

SKREI, Sofia Magalhães & Francisca Sottomayor

‘Germinator’, izleyicileri tohumların çimlenmesini deneyimlemeye davet eden, kendi kendini sulayan bir filizlenme dolabı ve empati eylemi. Bu projede çimlenme, insanların besinlerini nasıl tedarik edebileceğine dair yeni bir yaklaşım olarak görülüyor.

Desiccate With Care

Public Works, Freddie Wiltshire & Billy Adams

‘Desiccate With Care’, kuru sebzelere ikinci bir hayat veren Türk mutfak geleneğinden yola çıkıyor ve bir açık hava tavanı altındaki kurutma sürecini toplumsal bir ritüel ve performatif bir koruma tekniği olarak ele alıyor. Kuzguncuk Bostanı’ndaki topluluk bahçesini Nisan 2021’de yeniden canlandırmayı hedefleyen proje, böylelikle kentteki dayanışma pratiklerini hatırlatıyor.

Kara ve Deniz Kütüphanesi

Agros İstanbul, Earthable

Aslıhan Demirtaş

Aslıhan Demirtaş, 5. İstanbul Tasarım Bienali’nde “Kentin içinde gizli bir kırsal İstanbul var mı?” sorusuyla şekillenen ‘Agros İstanbul’ ve ‘Earthable’ isimli iki farklı işle karşımıza çıkıyor. Demirtaş’ın UrbanAgrIst ekibiyle birlikte yarattığı ‘Agros İstanbul’, İstanbul’daki kentsel gıda üretimini topraktan marketlere kadar haritalayan farklı elementlerden oluşan bir çalışma. ‘Earthable’ ise kentteki toprağın değerini vurgulayan bir yerleştirme.

Satellite Kitchens

TiriLab

TiriLab imzalı bu araştırma projesi, mutfağı odağına alıyor ve ona bir güçlendirme ve bakım alanı olarak yaklaşıyor. Projeye Yunanistan’ın Thesprotia kırsal bölgesi ev sahipliği yaparken bu çalışmada bölgeye has müstakil mutfaklar yalnızca yemek pişirilen bir oda değil, aynı zamanda bölgedeki kadınların hikaye anlatma ve sosyalleşme alanları olarak karşımıza çıkıyor.

The Cosmogony of (Racial) Capitalism

Dele Adeyamo

Mimar, yaratıcı yönetmen ve şehir teorisyeni Dele Adeyamo, tasarım odaklı araştırmasında kapitalizm, sömürgecilik ve endüstriyel tarımı merkezine alan bir iş ortaya koyuyor. Bu çalışma, yayılmacılığı sürdüren Portekizlilerin, Batı Afrika’nın Benin Krallığı’ndaki Edo halkıyla buluşmasını hareket noktası olarak alarak küresel kapitalizmi ortaya çıkaran koşulları araştırıyor.

The Care of Seed: An Entangled Kinship (Tohumu Onarmak: Bir Yoldaş Türdeşlik)

Pelin Tan & Vivien Sansour & Luigi Coppola

Luigi Coppola, Vivien Sansour ve Pelin Tan’ın ortaklaşa yürüttüğü bu araştırma projesi akademi, aktivizm ve tasarımı buluşturuyor. Tohumları yaşayan veriler olarak ele alan proje, onları toplamayı ve arşivlemeyi bir öğrenme metodu olarak görürken hem çeşitliliği koruyor, hem de kapitalizm ve endüstriyelleşmiş tarıma karşı bir dayanışma ve direniş biçimi sunuyor.

3. Eleştirel Yemek Programı

Ilana Harris-Babou

Ilana Harris-Babou projesinde, pandemi krizi esnasında kırsala kaçan birini canlandırıyor. Eve döndükten sonra sevgilisine karşılaştığı zorlukları anlatan mektuplar yazan karakter, başarısız girişimlerini bir kendine yetme örneği olarak değerlendiriyor. Karakter bahçesinde ve pencere kenarında bir bostan yaratmaya çalışırken aynı zamanda ekşi hamur mayalıyor, fakat her deneme art arda soluyor, bozuluyor ya da ekşimeye uğruyor.

Tavsiye edilen
    İlginizi çekebilecek diğer içerikler
      Reklâm