Figen Ayhan Karakelle
Figen Ayhan Karakelle

Şehrin dört bir yanında sanat

“Merkezlere yerleşen kültür sanat etkinliklerini takip etmek herkes için mümkün değil.”

Yazan:
Time Out İstanbul editörleri
Reklâm

Sanatı herkes için erişilebilir kılmayı amaçlayan İBB Kültür Dairesi Başkanlığı’nın koordinatörü Figen Ayhan Karakelle ile bugüne dek yaptıkları çalışmaları ve şehrin kültür sanat sahnesini konuştuk.

 

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kültür Dairesi Başkanlığı Koordinatörü olmadan önce neler yaptınız?

İlk lisansımı Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü’nde tamamladım. Daha ikinci sınıfta reklam ajanslarında çalışamaya başladım; uzun yıllar metin yazarı ve yaratıcı yönetmen olarak çalıştım. Bu sırada Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Tiyatro Bölümü Rejisörlük Ana Sanat Dalı’nda ikinci lisansımı tamamladım. Ertesi yıl Ankara Devlet Opera Balesi’nin sınavını kazanarak rejisör yardımcısı olarak çalışmaya başladım. 2021’in Nisan ayına kadar da Devlet Opera ve Balesi Rejisörü olarak çalıştım. Ankara’da ve diğer bölge operalarında eserler sahneye koydum. CSO, İzmir Devlet Senfoni Orkestrası, Avrasya Filarmoni Orkestrası gibi orkestralarla projeler yaptım. Bu yıl yedincisi düzenlenen Beylikdüzü Klasik Günleri’nin sanat yönetmenliğini yaptım. 2006-2021 yılları arasında Anadolu Üniversitesi ve Başkent Üniversitesi Devlet Konservatuarlarında sahne hocalığı yaptım. Toparlarsak, Kültür Dairesi Başkanlığı Koordinatörlüğü’nden önce iletişimciydim, sahne yönetmeniydim ve eğitimciydim. Hâlâ da bu üçü çalışma prensiplerimin ana eksenini oluşturuyor.  

 İBB Kültür Dairesi Başkanlığı olarak şehrin kültür sanat sahnesine neler katmayı hedefliyorsunuz? Bu yönde ne gibi çalışmalarınız neler oldu?

İstanbul’un kültür sanat hayatı benzersiz bir canlılık ve zenginlikle kendi dinamiklerini oluşturarak hayat buluyor. İBB Kültür Dairesi Başkanlığı’nın buradaki rolü kanımca alan açmak ve desteklemek olmalı. Kültür sanat hayatında bir aktör olmak için değil yeni fikirlere, projelere, sanatçılara yönelik fırsatlar yaratmak için çalışıyoruz. Elbette bu madalyonun bir yüzü. İBB olarak diğer misyonumuz kültür ve sanatın kamusal bir hak olduğunu unutmamak ve bu hakkın eşit ve adil bir şekilde kullanılmasını sağlamak. 39 ilçeye mümkün olan en yaygın şekilde kültür sanat hizmeti götürmek için çalışıyoruz. 

Pandemi dönemi şehrin kültür sanat gündemini hayli olumsuz etkiledi. Bu dönemin etkilerini hafifletmek için neler yaptınız?

İBB, Mart 2020 ile Haziran 2021 arasında ‘İstanbul Bir Sahne’ ve ‘Perdeler Kapanmasın’ adıyla müzik ve sahne sanatları alanlarında toplamda 21 milyon TL’yi bulan bir destek sağladı. Elbette sektörün ve çalışanların yaşadığı sıkıntılar göz önünde bulundurulunca bu destekler yaraya merhem olmaya yeterli değildi. Yine de pandeminin getirdiği yoksullaşmayla birlikte ortaya çıkan karamsarlığa iyi gelen önemli bir destek olduğunu ifade etti sanatçılarımız. 1 Temmuz 2021’de sokağa çıkma yasaklarının sona ermesiyle ‘Dışarıda bir arada’ mottosuyla mümkün olan bütün açık alanları kullanarak İstanbul genelinde etkinlikler düzenledik çünkü insanların bir araya gelmeye, birlikte şarkı söylemeye, izlemeye, yan yana durmaya ihtiyaçları vardı. Eylül ayında Şehir Tiyatrosu, Ekim ayında da Cemal Reşit Rey (CRR) Konser Salonu sezonunu yarım kapasite de olsa başlattık.

 İBB Kültür Dairesi Başkanlığı’na bağlı 11 kültür merkezinin hedefleri neler?

Kültür merkezlerimiz bizim için çok önemli buluşma noktaları. Sanatın merkezileşmek gibi bir eğilimi var. Oysa İstanbul gibi bir metropolde bu merkezlere yerleşen kültür sanat etkinliklerini takip etmek herkes için mümkün değil. Üstelik içinde bulunduğumuz yoksulluk çemberi içinde sanat lüks olarak algılanmaya başlıyor. Yoksulluğun yol açtığı yoksunluk desem, eksik mi anlatmış olurum bilmem. Temel gıdaya ulaşmada zorluk çeken insanlar için tiyatroya girmek elbette bir lükse dönüşüyor. Oysa yaşam kalitesi, kentlilik gibi uluslararası tanımlamaların hepsinde kültür sanata ulaşmak, sosyal imkanlardan faydalanmak temel kriterler arasında bulunuyor. Dolayısıyla ‘parayı şarkıya, gösteriye harcıyorsunuz’ temalı popüler söylemin halk düşmanı bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum.

Düzenlediğiniz ücretsiz etkinliklerin ne gibi niteliklere sahip olmasını hedefliyorsunuz? Diğer bir deyişle, etkinlik programınızın sürdürülebilir olması için göz önünde bulundurduğunuz kriterler neler? 

Birkaç farklı kriter var elbette. Öncelikle etkinliği nerede ve hangi amaçla düzenlediğimiz içeriğin oluşmasında önemli bir rol oynuyor. Kültür merkezleri, mahalle evleri, Müze Gazhane, Yenikapı etkinlik alanı, bir ilçenin meydanı ya da mahalle parkı ve tabii İstanbul’un 39 ilçesinin demografik yapısı… Hepsi nasıl bir etkinlik gerçekleştireceğimizin belirleyicisi. Bir de de stratejik önceliklerimiz var; çocuklar, gençler, kadınlar, dezavantajlı gruplar gibi. Biz kültür sanat başlığını sadece konser ve tiyatro olarak görmüyoruz. Sinema, geleneksel sanatlar, fotoğraf, edebiyat, karikatür gibi farklı disiplinlerde sadece gösterim odaklı değil atölyelerle ve söyleşilerle zenginleştirilmiş programlar oluşturmayı hedefliyoruz. Burada önem verdiğimiz nokta, yeni sanatçıların kendilerini ifade edebilecekleri alanlar yaratmak. Günümüz şartlarında sanatçıların üretim yapması ve üretimlerini izleyiciyle buluşturacak alan bulmasının ne kadar zor olduğu ortada. İBB Kültür Dairesi Başkanlığı olarak misyonumuz yeni sanatçıların ve yeni fikirlerin desteklendiği, büyüdüğü verimli bir çalışma alanı oluşturmak.

Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda artık konserlerin yanı sıra sergiler, eğitimler, söyleşiler, atölyeler de gerçekleşiyor. CRR’yi bir adım ileri taşıyıp konser salonu olmanın ötesinde bir kültür sanat üssü haline getirmeyi hedefliyorsunuz. Bu yöndeki çalışmalarınızı detaylandırabilir misiniz?

Hayalim CRR’nin İstanbullulara çok katmanlı bir sanat deneyimi yaşatan zengin bir içerik alanı olması. Konser salonundan çok daha fazlası dememizin nedeni de bu. Şu anda CRR hem pek çok uluslararası sanatçıyı ağırlıyor, hem ‘CRR Genç Oda Orkestrası’ konserleriyle geleceğin virtüözlerini seyirciyle buluşturuyor, hem de ‘Ters Köşe’ konserleriyle genç müzisyen adaylarına alan açıyor. Fuayesi düzenli sergileri ve konser öncesi sohbetleriyle sanatseverlere estetik bir dünya vadediyor. Çok önemsediğim bir başka yenilik ‘Ustalık Sınıfı’. Eğitimci kimliğimin çok önemsediği bir katkı bu Türk müzik dünyasına. Pek çok yerli ve uluslararası sanatçı, gençlere bilgi ve deneyimlerini aktarıyor. Hepsinin seve seve kabul ettiğini belirtmeden geçemeyeceğim. Günümüz koşullarında genç müzisyen arkadaşlarımızın ulaşması çok zor olan bu buluşmaları İstanbul’un kalbine taşıyoruz.

İstanbul’un köklü kültür sanat mekanlarında hayata geçirmek istediğiniz başka projeler var mı?

Elimizdeki kültürel miras alanlarını hem korumayı hem de kültür sanat hayatının merkezine taşımayı hedefleyen pek çok proje restorasyon aşamasında. Hayata geçen ilk proje Müze Gazhane oldu. Çok kısa bir sürede İstanbul’un en ilgi çekici mekanlarından biri haline geldi. Şehir Tiyatroları’nın iki sahnesinin yanı sıra ‘Hava Kararınca’ ve ‘Yerin Altında’ konserleri, çocuklara ve kadınlara yönelik sanat atölyeleri, söyleşiler, film gösterimleri, karikatür müzesi etkinlikleriyle yeni kültür merkezleri oluşturmaya çalışıyoruz.

İstanbullular ne tür kültür sanat etkinliklerine ilgi gösteriyor? Neleri seviyoruz, neleri sevmiyoruz?

İstanbul’u homojen bir yapı olarak düşünmek mümkün değil elbette. Eğilimler, sevilenler, sevilmeyenler çok değişkenlik gösteriyor ama en çok çocuklarla ilgili içeriklerin karşılık bulduğunu söylesem yanlış olmaz. Çocuklar için yaptığımız her etkinlik karşılığını buluyor. Sanatın hiçbir çocuk için lüks olmaması gerektiğine inanıyoruz. Dolayısıyla çocuklar için içerik üretmek ve etkinlik düzenlemek bizi çok mutlu ediyor. Bir de tabii müzik etkinliklerinin ve konserlerin sevilerek takip edildiğini söylemek mümkün.

İstanbul’un kültür sanat sahnesinin en büyük eksikleri neler?

İstanbul çok zengin bir düş gücüne sahip binlerce sanatçıyla dolu, kendiliğinden gelişen sanat alanları ve akımları barındıran çok devingen bir coğrafya. Bu zenginliği dünya ölçeğinde görünür kılan altyapıların oluşturulması ve fikirlerin hayata geçirilmesi anlamında eksikleri var. İstanbul’a özgü festivaller, etkinlikler, buluşmalar olmalı. Hem Türk sanatçıların uluslararası alanda tanınırlığı artmalı hem de İstanbul dünyanın önemli sanat merkezlerinden biri haline gelmeli. Mekan olanaklarının genişliği, teknolojik altyapı, ulaşım altyapısı, konaklama stratejileri, güvenlik stratejileri gibi pek çok alanda hem merkezi yönetimin hem de yerel yönetimlerin ortak çalışmasıyla mümkün olacak bir stratejik yol haritasına ihtiyaç var.

Tavsiye edilen
    İlginizi çekebilecek diğer içerikler
      Reklâm