‘Topsy-Turvy! Selpakla Gorili Bitirdim!'

‘Topsy-Turvy! Selpakla Gorili Bitirdim!

Güçlü Öztekin,‘Topsy-Turvy! Selpakla Gorili Bitirdim!’ başlıklı sergisinde karşımıza sırlarla dolu bir dünyayla çıkıyor.

Yazan:
Nadir Sönmez
Reklâm

Dolapdere, adı anıldığında çağrıştırdıklarının değiştiği bir dönüşüme girdi. Bir yandan ‘Ağır Roman’ filmini demode kılmayacak marjinal bir çehreye sahip olmaya devam ediyor, öte yandan Erasmuslu gençler evlerine yürürken geçtikleri sokaklardan korkmayı hiç öğrenmemiş gibiler. Apart oteller Taksim’e yakın sokak başlarından bilinmezliklerin kol gezdiği derinliklere inip geceleri aydınlatmaya başladılar. Yine de gün ışıdığında açığa çıkan duvar yazılarının boyası şişede durduğu gibi durmuyor. Yoksul görünümlü binalar ve çeşitli etnik grupları bir arada barındıran yollar hala fotoğraf çekenlere çok cesur bir şey yaptıkları hissini veriyor. Binalar arasında asılan çamaşırların da vazgeçemeyeni çok.

Hizmet sektörünün Dolapdere’yi yukarıdan kuşatmasına, medeni bir çehre de aşağıdan destek veriyor. Arter inşaatı sürerken, onun açılışının yaratacağı sanatsal hareketlenmenin öncüleri de Irmak Caddesi’ndeki yerlerini aldı. Nişantaşı’nın havalı galerisi Dirimart bir süredir Dolapdere’de poz kesiyor. Otomotiv dükkanlarına ve müşterisiz kebapçılara alışmış mahalle, taksilerinden inip güncel tutkuların peşine düşen, stiline önem veren sanatseverleri karşılıyor.

‘Topsy-Turvy! Selpakla Gorili Bitirdim!’ sergisi Dirimart’ın kış cevheri. Güçlü Öztekin’in evreni tutumlu ama görkemli. Kraft kağıdı üzerine karışık teknikle yapılmış çoğunluğu büyük ölçekli işler, gelişigüzel olmadığı belli bir şekilde ama geometrik bir nizama da uymadan geniş sergi alanının duvarlarını kaplıyorlar. Bu dağılım, içeri giren izleyicinin dört bir yanını usulca istila ediyor. Siyah arka planlı eserlerin üzerinde nelerin olduğu bazen çok belli. Bazense sınırları etraflarına karışmış kişi, biçim ya da soyutlamaları seçmek için gözlerinizi kısmanız gerekiyor. Kim oldukları tahmin edilebilir bazı çizgi film karakterleri anılar dehlizinde hala renklerini kaybetmemiş. ‘Toy Story / Oyuncak Hikayesi’ filminde geceleyin canlanan oyuncaklar gibi, onlar da günün sofistike yorgunluğunu fantastik bir ayinde üzerlerinden atıyor gibiler.

Tüm bunların arasında üzerinde sadece bir tuvalet kağıdı rulosunun yer aldığı bir çalışma var. Gerhard Richter’in tuvalet kağıdını küçük ölçekli bir tablosunun tek modeli yapmasındaki özgüvenini, Öztekin daha geniş bir yüzeyde yineliyor. Richter’inkinde askılığında duran ve bir kısmı aşağı sarkmış tuvalet kağıdı rulosu, Öztekin’in ‘Melek’ adlı eserinde derli toplu ve dik bir şekilde yalnız duruyor. Etrafında başka kimseye ihtiyaç duymayan ve kendini merkeze koymuş rulonun beyaz rengi, koyu fonunun kendisini yutmasına izin vermiyor. Bu dirayet sayesinde seyircinin zihnindeki asaletli olmayan geçmişinden çıkıp estetik anlamda rüştünü ispatlıyor.

Serginin bu ana kısmının en beklenmedik çağrışımı, yaklaşık bir sene önce Arter’de yer alan Bilge Friedlaender sergisi. Aydınlık ve karanlığın renk olarak bambaşka uçlarında yer almalarına rağmen iki sergi de insanın psikolojisini dengeli ve huzurlu bir yere çekiyor. Bunun arkasında mucize yaratmak için şatafata ihtiyaç duymamaları yatıyor olabilir. Kraft kağıtların üzerinde kaybolan konturlar, işlerin kolektif uyumunun kaynağı.

Serginin daha küçük bir bölümde devam eden kısmında ise ışık ve canlı renkler yeniden açığa çıkıyor. Öztekin’in ilk bölümde üstünü gizemle örttüğü parti tutkusu, burada kalabalık yapıyor. Pizza ya da ayakkabı kutusu gibi çöpler, tuvalet kağıdını boyayla karıştırarak oluşturduğu dokularla bezediği muzip heykeller, cart bir sarı duvarın üzerinde eğleniyorlar.Malzemesini çaktırmayan bu yaratıcı dışavurum, ilk bölümdeki hüzünlü üniformasını sıyırıyor ve serbest kıyafetin tadını çıkarıyor.

21 Ocak'a kadar , Dirimart Dolapdere

Tavsiye edilen
    İlginizi çekebilecek diğer içerikler
      Reklâm