Yaşayan Nesneler

Mark Dion’un ‘Kazı Kültürü’ enstalasyonu hem fikrin hem serginin yapı taşı oldu.

Yazan:
Nadir Sönmez
Reklâm

İstiklal Caddesi üzerinde bulunan SALT Beyoğlu şehrin en önemli sanat duraklarından biri. 1850-1860 yılları arasında inşa edilmiş kıymetli bir yapıyı mesken edinen kurum, 1.130 metrekarelik bir alana yayılıyor. Sergilerin öncelikli olduğu bu alan film gösterimleri, performanslar ve çeşitli etkinliklere de ev sahipliği yapıyor. SALT Beyoğlu’nda sergi gezmek çoğunlukla eserlerinde politik ve tarihsel anlam katmanları bulunan sanatçılarla karşılaşmak anlamına geliyor. Kurum derin araştırma süreçlerinden yola çıkılarak oluşturulmuş, eleştirel, deneysel ve bugün ile geçmişi yeniden yorumlayabilen sanat üretimini öne çıkarıyor. Ayşe Umur ve Tansa Mermercioğlu koleksiyonlarından seçilen eserlerle oluşturulmuş ‘Aslına Sadık Kalınmıştır’ sergisi, nesnelerin tarihçelerine bakmanın toplum ve kültürle ilgili açığa çıkarabileceklerine odaklanıyor. Arkeoloji, sinema ve mimari gibi farklı alanların enstalasyon, heykel ve fotoğraf gibi çeşitli üretim mecraları aracılığıyla yorumlandığı serginin küratörü Amira Akbıyıkoğlu. Kendisiyle projenin hazırlanma süreci ve sergide yer alan sanatçıların çalışma biçimleri üzerine konuştuk.

 

SALT Beyoğlu için yaz ayları nasıl bir anlam taşıyor? Kurumsal faaliyetleriniz nasıl bir döneme giriyor? Ziyaretçi kitleniz nasıl değişiyor?

SALT Araştırma ve Programlar ekibi bir yılı planlarken kendi başına bir bütünlük taşıyan, kurumun ilgi alanları etrafında şekillenen sergi ve kamu programları geliştirmeye özen gösteriyor. Mevsimi gözeterek yapılan tercihlerle değil, içerik ile alakalı kaygılarla hareket ediliyor. SALT Beyoğlu’ndaki kullanıcı profili ve yoğunluğu şehrin ritmiyle uyumlu. Yaz aylarındaki gözlemimiz sürekli kullanıcılara İstanbul’a kısa süreli geziler yapan kişilerin de eklendiği yönünde.

‘Aslına Sadık Kalınmıştır’ sergisi Ayşe Umur ve Tansa Mermerci Ekşioğlu koleksiyonlarından seçilen eserlerden oluşuyor. Bu koleksiyonlar hakkında genel bir bilgi verebilir misiniz?

‘Aslına Sadık Kalınmıştır’ için davet ettiğimiz iki koleksiyoncu da güncel sanatla ilişkilerini 2000’lerin ikinci yarısından sonra pekiştirmeye başlayan; güncel meselelere dokunan koleksiyonlar yaratmanın peşine düşen ve bu işi ciddiye alan sanat eseri toplayıcıları. Parçası oldukları ekosistemde sorumluluk almaktan kaçınmıyorlar. Koleksiyonları da bu güçlü tavır ve hassasiyetlerini yansıtıyor.

Sergi “İnsanlar ve eylemlerinin aracı olan nesnelerin geçmişi birbirlerine nasıl bağlanır?” sorusuna cevap arıyor. Bu soru nasıl ortaya çıktı? Sergideki eserleri soru oluştuktan sonra mı seçtiniz yoksa sergilemek istediğiniz eserleri belirledikten sonra mı konsepti belirlediniz?

‘Aslına Sadık Kalınmıştır’ sergisi nesnelerin de, insanlar gibi, bir hayat hikayesi olduğu ve bu iki hikayenin birbirinden bağımsız olmadığı fikrinden yola çıktı. Mark Dion’un ‘Kazı Kültürü’ enstalasyonu hem fikrin hem serginin yapı taşı oldu. Dion, 2011’de SALT Galata’nın açılış sergilerinden ‘Geçmişe Hücum: Osmanlı İmparatorluğu’nda Arkeolojinin Öyküsü’nün tarihsel anlatımına göndermede bulunan ve arkeolojiye dair gündelik algımızı ele alan bir enstalasyon hazırlaması için davet edildi. Bu davet üzerine ürettiği ‘Kazı Kültürü’ ilk sergiden sonra özel bir koleksiyona dahil edildi. Sekiz sene sonra, bu defa özel bir koleksiyonun parçası olarak SALT’a geri dönmesi nesnenin hayat hikayesi olduğu fikrine doğrudan bağlanıyordu. Sergideki ilk iş de böylece belirlenmiş oldu. Sergi bu çıkış noktasının etrafında örüldü, bir iş pası diğerine verdi ve sonuçta iki koleksiyonun birbiriyle diyaloğunu öne çıkaran 15 eser bir araya geldi.

Serginin merkezinde yer alan sanatçılardan Handan Börüteçene eserlerini kavramsallaştırmak için tarih, arkeoloji ve kültürle nasıl bir ilişki içine giriyor?

Handan Börüteçene, insanın kültürel üretim tarihindeki süreklilik ve kopuşların izini sürerken arkeolog ve antropologların alanlarında toplayıp yorumladıkları malzemeye başvuruyor, onların alet çantalarına ortak oluyor. Mesela ilk dönem işlerinden ‘Kır/Gör’ Neolitik dönemdeki bir yapı kalıntısını çağrıştırıyordu. ‘Bellek Kasaları’ enstalasyonu için Anadolu’da Hitit döneminden beri var olan ve türünü devam ettirme becerisi gösteren tohumları yetiştirildikleri yerlerden toplayıp sergiledi. ‘Aslına Sadık Kalınmıştır’ sergisinde göreceğiniz işlerinden ‘Kendime Gömülü Kaldım’da, 13. yüzyılda Haçlı Seferleri sırasında İstanbul’dan çalınıp Venedik’e götürülen Roma mirasının peşine düşüyor. Bunu yaparken de yine tarihten bir figürü, İstanbul’un bilinen en eski kadın şairi Byzantion’lu Moiro’yu aracı olarak kullanıyor.

Sanatçı Dilek Winchester’ın sergide hem hat sanatını hem de hattat Emin Barın’ı gündeme getirmesinde olduğu gibi, sanat kültürel değerleri yaşatmanın ve onlarla ilişkimizi sorgulamanın bir aracı olabiliyor. Sanatın bu işlevi SALT Beyoğlu’nun bir eseri sergileme tercihleriyle nasıl örtüşüyor?

Dilek Winchester’ın ‘Emin Barın’a Saygı (Maşallah RGB)’ işi iki parçadan oluşuyor. Hattat ve cilt sanatçısı Emin Barın’ın 1973’te yeni açılan Boğaz Köprüsü için tasarladığı Kufi ‘Maşallah’ kompozisyonunun üzerine oyulduğu taş heykelin sanatçı tarafından çekilen bir fotoğrafı ve hemen yanındaki ışıklı kutu. Geleneksel hat sanatını Latin harfleriyle yeniden yorumlayan usta Emin Barın’ın mirası heykel halen köprünün Anadolu yakası girişinde duruyor, ama fark ettim ki varlığından veya halen orada olduğundan haberdar olmayanlar var. Kişisel olarak bu hatırlatmanın ve kültürel sürekliliğe dair gözden kaçanları yeniden yorumlayarak ve sorular sorarak gündeme getirmenin değerli bir jest olduğuna inanıyorum.

Sergideki kimi eserler Galata Kulesi, Ayasofya, Aya İrini gibi İstanbul’un sembolik gücü yüksek tarihi yapıları üzerine yeniden düşünme alanları açıyor. Sizce sergideki sanatçılar şehirle ve tarihle nasıl ilişkileniyorlar?

Sergide tek bir şehir ve tarih yok, şehirler ve tarihler var. İstanbul, Kahire, Paris. Ama belki de asıl vurgulanması gereken sanatçıların geçmiş kadar bugüne de baktığı. Serginin bir hattı anıtların ve başlarından geçenlerin bize anlattıkları üzerine düşünmeye davet ediyor. Aslı Çavuşoğlu’nun fotoğraf serisi ‘Ayastefanos’taki Rus Abidesinin Yıkılışı’, 20. yüzyılın başında İstanbul’daki bir hafıza mekanının yıkımını ve bugüne kadar süregelen etkisini irdeliyor. Kahire doğumlu Iman Issa ülkesinde halkın utanç kaynağı haline gelmiş bir abideye alternatif önerirken şehirleri sadece içlerindeki yapılarla değil, suçluluk duygusu ve travmalarıyla miras alıp bıraktığımızı hatırlatıyor.

18 Ağustos’a kadar, SALT Beyoğlu, saltonline.org

Tavsiye edilen
    İlginizi çekebilecek diğer içerikler
      Reklâm