1. BarisAras & ElifCakirlar
  2. BarisAras & ElifCakirlar
  3. BarisAras & ElifCakirlar

Yılın Sanat Olayı

Heyecanla beklediğimiz açılış gerçekleşti. Sergilerin yanı sıra zengin bir etkinlik takvimine sahip olan Arter’in programını hakkını vererek takip edebilmek için, artık yolumuzu sık sık Dolapdere’ye düşüreceğiz. Öncesinde Arter’i ekibinden dinledik.

Yazan:
Nadir Sönmez
Reklâm

2010-2018 yılları arasında İstiklal Caddesi’nde faaliyet gösteren Arter ilgi çekici sergileriyle sanatseverlerin vazgeçilmez duraklarından biriydi. Kapanışının ardından yeni ve çok daha büyük bir alana taşınacağını biliyorduk ve merakla bekliyorduk. Geçtiğimiz ay Dolapdere’deki yeni binasında kapsamlı bir sanat merkezi olarak tekrar açıldı. Grimshaw Mimarlık tarafından tasarlanan yapı İstanbul kültür ve sanat yaşamının en önemli çekim merkezlerinden biri olacak gibi görünüyor. Sergi alanları, performans salonları, öğrenme ve etkinlik alanları, kütüphane, kitabevi ve yeme-içme alanlarını bir arada bulunduran yeni Arter, toplumun her kesimine hitap etme vizyonuna sahip. Bir Vehbi Koç Vakfı kuruluşu olarak vakfın 50. yılında şehre armağan  bu sanat vahasını, arkasındaki ekip anlattı.

 

MELİH FERELİ - Arter Kurucu Direktörü

Vehbi Koç Vakfı 50. kuruluş yıl dönümünü kutluyor. VKV’nin Türkiye sanat dünyasındaki işlevini ve vizyonunu nasıl tanımlarsınız?

Vehbi Koç Vakfı, Türkiye’nin ilk özel vakfı olarak ülkemizde hayırseverliğin gelişimine öncülük etti. 50 yıldır eğitim, kültür ve sağlık alanlarında memleketin gelişimine ve toplumun kalkınmasına yönelik pek çok çalışma yürütüyor. Kültür teması altında, içerisinde bulunduğumuz zengin Anadolu coğrafyasının kültürel mirasına sahip çıkmayı, bugünü anlamlandırmayı, zenginleştirmeyi ve de geleceğe ilham vermeyi amaçlıyor. Vehbi Koç Vakfı, vizyonunu oluşturan Koç Ailesi’nin nesilden nesle aktarılan kültür-sanat bilinci ve tutkusu sayesinde, ülkemizde koleksiyonların oluşturulması, müze ve sergileme alanlarının kurulması, kültür sanat alanında bilimsel çalışmaların yürütülmesi, bilginin geleceğe aktarılması için yayınlar yapılması, uluslararası projelerin desteklenmesi ve çağdaş sanat alanında yeni eser teşvikleri ile kültür-sanatın bellek oluşturma, kalkınma, eleştirel düşünme ve diyalog yaratma gücünü destekliyor.

Arter koleksiyonu nasıl oluşturuldu? Koleksiyon nasıl genişliyor?

Vehbi Koç Vakfı’nın çağdaş sanata odaklanan stratejik planında öngörüldüğü gibi, 2007 yılında başlattığımız koleksiyonumuzla Türkiye’de çağdaş sanatın belleğini bir arada tutmayı, sergilerimiz aracılığıyla bu eserleri dünyadaki üretimle diyalog içerisinde yaratıcı şekilde yorumlayarak izleyiciyle paylaşmayı, yayınlarımızla sanat etrafındaki tartışmaları beslemeyi ve öğrenme programımızla her yaştan izleyicinin sanatla bağ kurmasına tevazuyla aracılık etmeyi şiar ediniyoruz. Arter Koleksiyonu’nda, 1960’lardan günümüze resim, heykel, fotoğraf, video, film, yerleştirme, ses, ışık ve performans gibi çeşitli mecralarda üretilmiş eserler yer alıyor. Çağdaş sanatın sürekli değişen bakış açılarını tematik ve kavramsal bir çeşitlilik içinde buluşturmaya odaklanan koleksiyonumuzda Türkiye ve diğer coğrafyalardaki sanatsal üretim, uluslararası bir diyalog içinde ele alınıyor. Farklı sanatsal disiplin ve kategorileri geniş bir perspektif içinde bir araya getiren koleksiyon, eserler arasındaki tematik, zamansal

ve coğrafi yakınlıklar ve geçişler yoluyla, araştırmacılar ve küratörler için olduğu kadar ziyaretçiler için de ilham verici bir kaynak oluşturuyor. Koleksiyonumuz, Arter’in yeni binasının açılmasıyla birlikte sergiler ve dijital erişim olanakları aracılığı yla kamuyla buluşuyor ve Arter’in sergiler programının da bel kemiğini oluşturuyor. Arter Koleksiyonu’nda mevcut 1.300’den fazla sayıdaki yapıtların önemli bir bölümü aynı zamanda dünyanın önde gelen sanat kurumları tarafından ödünç alınmaya ve farklı coğrafyalardaki sergilerde izleyiciyle buluşmaya da devam edecek.

Arter’in organizasyon yapısı nasıl oluşturuldu? Çalışma modellerinden ilham aldığınız kurumlar var mı?

2005 yılında Vehbi Koç Vakfı Kültür ve Sanat Danışmanı olarak göreve başladığım dönemde vakfın sanat alanındaki faaliyetlerine yönelik hazırlamış olduğum rapor sonucu benimsenen geleceğe yönelik stratejinin bir parçası olarak Arter’in daha büyük bir sanat kurumuna evrileceğini ve İstiklal Caddesi’ndeki mevcudiyetinin sona ereceğini biliyorduk. Bu bina ve oradaki 10 yıla yakın faaliyetimiz, Arter’in yeni binasına giden yolda bir laboratuvar işlevi gördü. Ekibin oluşması, genişlemesi ve beraber çalışma tecrübesi edinmesi anlamında da sıra dışı bir deneyim alanı sundu bize. 2010 yılında üç kişi olarak çalışmaya başladığımız Arter’de bugün ekipte 70’e yakın çalışma arkadaşım yer alıyor. Ziyaretçi ilişkileri ekibimiz, rehberlerimiz, temizlik ve güvenlik birimlerimizle birlikte pek çok konuda alanında uzman kadrolara sahip kurumlardan da dış destek alıyoruz. Arter’in sanatçı, dönem, akım ve tema seçimlerinde belirleyici rol oynayan kriterlerden bahsedebilir misiniz? Arter’in yeni binasındaki açılış sergilerimizi yeteneklerine çok güvendiğim küratör ekibimizin yapmasını özellikle istedik. Tüm sergilerimiz başküratörümüz Emre Baykal ve küratörlerimiz Selen Ansen, Başak Doğa Temür ve Eda Berkmen’in imzasını taşıyor. Arter’in titizlikle ele aldığı konulardan biri de ülkemizdeki genç sanatçı ve küratörlerin yetişmesi ve görünürlük kazanması. Bu süreçte başkanlığını yaptığım Arter Program Kurulu etkin bir rol oynamakta, sanatçı ve küratör seçimlerini belirlemektedir. Gerek kendi ekibimiz dahilinden gerekse dışarıdan davet ettiğimiz küratörler kurulması planlanan sergiyle ilgili olarak özgürce hazırladıkları kavramsal çerçeveyi ve genel yaklaşımlarını belirledikten sonra Arter Program Kurulu’nun onayına sunarlar. Bu özgür ortamın farklı fikirlerin ve diyalogların oluşabilmesi için gerekliliği su götürmez. Sanatçı seçiminde herhangi bir profili takip ediyor olmak bizi sınırlayacağından şimdiye kadar olduğu gibi önümüzdeki dönemde de yenilikçi çalışmalara ve proje tekliflerine açık olacağız. Başka kurumlarla da işbirliği yaparak farklı disiplinleri buluşturan yapıtlar ve projeler geliştireceğiz. 

Arter bir sanat merkezi olmasının yanı sıra bir buluşma alanına da dönüşecek. Arter’in mimarisi düşünülürken mekanın sosyal karakteri nasıl ele alındı?

İngiliz mimarlık ofisi Grimshaw Architects imzasını taşıyan Arter’in yeni binası, sadece ülkemizde değil dünyada eşine az rastlanır kompleks bir yapı. Grimshaw Architects liderliğinde Thornton Tomasetti, Max Fordham, ve Neill Woodger Acoustics’in uzmanlıklarını kattığı bina, dışa dönük bir yaklaşımla, etrafıyla bağlar kuran sanatsal ve sosyal bir buluşma noktası olarak tasarlandı. Sir Nicholas Grimshaw ile yaptığım ilk görüşmelerden birinde bana söyledikleri bir ders gibiydi: “Benim görevim kendi ünüme ün katacak gösterişli bir yapıdan ziyade sizin hayal ettiğiniz dünyanın gereksinimlerine cevap verecek mekanlar içeren bir yapıyı yaratmak. Bu sayede hep birlikte kazanan taraf olacağız! İnanın kuru gürültüden çok daha iyidir böylesi…” Arter, 25’er metrelik iki atriyumla birbirine bağlanan ve binanın sunduğu fonksiyon alanları arasında kesintisiz bir iletişim ve etkileşime izin veren bir anlayışla oluşturulan mekanlar dizisi olarak planlandı. Katlara yerleştirilen camlar vasıtasıyla sergileme alanları arasında ilişki ve devamlılık gözetildi. Disiplinler arası yapısıyla bodrum katlarda yer alan iki esnek ve son teknolojiyle donatılmış performans salonu sahne sanatlarına odaklanan bir altyapıya sahip olmakla beraber çağdaş sanat eserlerinin de sergilenebileceği açıklığı tanır bir anlayışla oluşturuldu. Arter, yeni binasının sunduğu olanaklarla zenginleşecek programıyla fark yaratarak Türkiye’nin kültür hayatına önemli bir katkı sağlayacak.

Arter için uzun vadeli planlarınız neler?

2020 içinde Neues Museum Nürnberg, Hamburger Kunsthalle ve Kunsthalle Den Haag ile beraber ortak yapımcısı olduğumuz KP Brehmer sergisiyle Emre Baykal’ın küratörlüğünü yapacağı yeni üretimlerden oluşan bir grup sergisi başı çekecek. Performans salonlarımızdan Karbon’da sunacağımız David Tudor’un ’Rainforest’ıne ve Bill Fontana’ya İstanbul üzerine sipariş ettiğimiz yeni esere de dikkat çekmek isterim. Cevdet Erek, Alev Ebüzziya, Elina Brotherus’un solo sergileri de 2020 programımızda yer alıyor. 2021 ve sonrası için planlarımızda İstanbul Müzik Festivali ile beraber ortak yapımcılığını üstlendiğimiz bir çağdaş opera projesi ve çağdaş sanat dünyasından çok ünlü bir isimle yürüttüğümüz bir sahne etkinliği/sergisi yer alıyor. 2023 sonuna kadar programımızın ana hatlarını belirlemiş durumdayız; önümüzdeki yılbaşından itibaren daha geniş bir zaman dilimine yönelik araştırma ve çalışmalarımızı başlatacağız.

Dolapdere semti Arter ve diğer çağdaş sanat galerilerinin açılmasıyla yeni bir mizaca bürünüyor. Sizce semtin dönüşümü önümüzdeki zamanlarda nasıl sürecek?

1990’lı yılların sonunda Bilgi Üniversitesi’nin açılmasıyla başlayan değişim son yıllarda tüm İstanbul’u etkisi altına almış olan inşaat rüzgarıyla Dolapdere’nin de çehresini fiziksel anlamda yenilemiş gibi görünüyor. Ne var ki, ben şahsen bu yapılaşmanın insan odaklı olmayıp fırsatçı bir rant mekanizmasının sonucu olduğu kanaatindeyim. Bu semti yakından tanımaya, gelip gitmeye başladığınızda sadece Irmak Caddesi’nin kuzeybatı tarafının iş merkezleri, oteller ve yüksek fiyatlar talep edilen lüks konutlarla yenilenmiş olduğunu göreceksiniz. Değişimin önemli istisnaları Bilgi Üniversitesi ve Arter’in yanı sıra bölgeye gelen az sayıda sanat galerisi; kaldı ki, bu değişimin tüm Dolapdere’ye yayılmış olduğunu da sanmamak lazım. Yıllarca kısa süreli göçler açısından bir çekim merkezi olan Dolapdere’de gerçek değişim, “yerleşik düzene geçen, insana değer veren ve yaşaması keyifli bir mahalle”ye dönüşmesiyle olacaktır. Biz Arter’liler bu bağlamda mahallemizle ilişkiyi çok önemsiyor ve üstümüze önemli bir vazife aldığımızı düşünüyoruz. Arter, İstiklal Caddesi’ndeki mekanında olduğu gibi yeni binasında da kapısı herkese açık, şeffaf ve kimseyi ötekileştirmeyen bir kurum olmaya devam edecek. Farklı sanat disiplinlerini bir araya getiren programımızla çok çeşitli ilgi alanlarına sahip insanları buluşturan bir merkez olmayı, her yaştan, her sosyo-ekonomik kesimden birey için davetkar olabilmeyi hedefliyoruz. Arter’i geniş kitlelerle tanıştırma hedefimizin odağında ise 24 yaş ve altı izleyiciler yer alıyor. Dolapdere’deki komşularımız için de sürpriz ayrıcalıklarımız bulunuyor.

Emre Baykal - Başküratör

Organizasyon yapısı yenilenmiş bir kurumda başküratörlük görevini üstlenmek ne gibi sorumlulukları beraberinde getiriyor? Bize bir iş gününüzü anlatabilir misiniz?

Yaptığımız işte bir günü tarif etmek zor, çok şanslıyız ki birbirlerine hiç benzemiyorlar. Üzerinde çalıştığımız projelerin kapsamına, çalışmanın hangi aşamasında olduğumuza göre uğraşlarımız da değişiyor. Başlangıçtaki düşünsel süreçler biraz daha yalnız geçiyor; araştırmayla, okumayla, yazıyla iç içe. Ondan sonrası ise çok daha hareketli, dinamik, hep birlikte hayata geçirilen bir süreç. Arter gibi bir kurum için program oluşturmak, o programı gerçekleştirmek her şeyden önce bir ekip işi. Dolapdere’deki yeni binamıza taşınmaya hazırlanırken ekibimiz oldukça genişledi, dolayısıyla programın gerçekleşmesinde birlikte çalışanların sayısı da bir hayli arttı. Bugün 60 kişilik bir ekip olarak çalışıyoruz, dışarıdan destek aldığımız arkadaşlarımızla bu sayı 200’e yaklaşıyor. Ekip içindeki iletişim güçlü olduğunda, birlikte çalışma süreci de bir o kadar zevkli oluyor. Biz konuşmayı, fikir paylaşmayı seven bir ekibiz. Bir projeyi gerçekleştirirken hem kendi aramızda, hem dışarıdan destek aldığımız kişilerle yakın çalışmayı seviyoruz. Başta birlikte çalıştığımız sanatçılar olmak üzere tasarımcı, editör, yazar, mimar, fotoğrafçı, ışıkçı, teknisyen, temizlik görevlisi, boyacı, elektrikçi, duvar ustası gibi pek çok kişinin emeği geçiyor yaptığımız işe. Daha önce Arter’in İstiklal Caddesi’ndeki binasında yaklaşık 10 yıl boyunca gerçekleştirdiğimiz programda edindiğimiz tecrübeyle birlikte, süreç içinde genişleyen sergiler ve teknik yapım ekiplerimiz, koleksiyon yönetiminde çalışan arkadaşlarımız, yayın ekibimiz, etkinlikler ve öğrenme programlarımızı oluşturan ekipler, medya ilişkilerimizi yürüten arkadaşlarımız, sergi rehberleri ve gözetmenlerimizle Dolapdere’deki binamızda daha da donanımlı bir şekilde çalışmaya devam ediyoruz. Başta da söylediğim gibi, yaptığımız işin kapsamı çok geniş, o nedenle de günümüz son derece hareketli ve programın gerektirdiği farklı uğraşlarla geçiyor.

 Eda Berkmen’le küratörlüğünü üstlendiğiniz ‘Saat Kaç?’ sergisi Arter koleksiyonundan bir seçkiyi bir araya getiriyor. Bu seçki nasıl oluşturuldu?

Koleksiyonu bundan önce sadece bir kez, Arter’in İstiklal Caddesi’ndeki açılışında, küratörlüğünü Rene Block’un üstlendiği ’Starter’ adlı sergide göstermiştik. O zaman koleksiyonumuzda 400 civarında eser vardı, bugün bu sayı 1.300’ü aşmış durumda. Yeni binamızdaki programı oluştururken küratör ekibi olarak koleksiyonu tekrar araştırmaya uzunca bir vakit ayırdık. Koleksiyonu program içinde ele alırken, tüm diğer koleksiyonlar gibi Arter Koleksiyonu’nun da tamamlanması hiçbir zaman mümkün olmayan, hem yeni alımlarla hem de sergilemeye ve yorumlamaya dayalı etkinliklerimizle sürekli değişmeye, dönüşmeye açık kalacak yapısını dikkate aldık. Koleksiyonu kendine ayrılmış galerilerde sabit, uzun süreli teşhirler yoluyla paylaşmak yerine, bina içinde farklı mekansal olanaklar sunan farklı galeriler içinde dolaşıma sokmayı; içerdiği yapıtları, tematik ve süreli sergilerin farklı bağlamları içinde diyalog halinde tutmayı tercih ettik. Açılış programımızdaki ‘Saat Kaç?’ ve ‘Kelimeler Pek Gereksiz’ adlı koleksiyon sergileri de bu yaklaşımı örnekliyorlar. Küratörlüğünü Eda Berkmen’le birlikte üstlendiğimiz ‘Saat Kaç?’ adlı grup sergisi, Arter koleksiyonundaki zaman, mekan ve bellek kavramlarıyla ilişkilenen yapıtları bir araya getiriyor. Sergi, koleksiyondan 34 sanatçının 44 yapıtını bu kavramlar ve gündelik nesneler, ev, bireysel ve kolektif tarihler, içerisi ve dışarısı, kentsel ritimler, mimari, arkeoloji, sınırlar ve göç gibi temalarla kurdukları ilişkiler üzerinden ele alıyor. Giriş katımızda yer alan ve küratörlüğünü Selen Ansen’in yaptığı ‘Kelimeler Pek Gereksiz’ adlı koleksiyon sergisi ise jest, kalıntı ve iz temaları etrafında kurgulandı. Arter Koleksiyonu’nda yer alan sürece dayalı ve performansla bağlantılı 52 eseri bir araya getiren sergi, bir sanat kurumunun ve koleksiyonun barındırıp ve muhafaza edebileceği, maddi veya olmayan şeyler üzerine birlikte düşünmeyi de öneriyor.

Arter Koleksiyonu kurum hakkında bize neler anlatıyor?

Arter Koleksiyonu kapsadığı zaman, mecra, tema ve coğrafyalar anlamında çok katmanlı bir yapıya sahip. Bu uluslararası koleksiyon, özellikle Türkiye ve çevre coğrafyalardaki sanatsal ve kültürel üretime odaklanıyor ve 1960’lardan bu yana çağdaş sanatın çeşitli ifade biçimlerini, farklı tavır ve pratiklerini içeriyor. Başta hedeflediğimiz gibi, Türkiye’nin çağdaş sanat tarihinde mihenk taşı sayılabilecek çok sayıda eseri de süreç içinde koleksiyona kazandırmış bulunuyoruz. Koleksiyonumuzun odağında çağdaş sanattaki yeni fikir, söylem ve eğilimler, alışılmış sınırların dışında kabul edilebilecek biçim, mecra ve yaklaşımlar yer alıyor. Bu anlamda bir sanat kurumu olarak Arter’i de iyi anlatan bir koleksiyon olduğunu söyleyebilirim.

Arter’deki sergiler kurgulanırken binanın mimarisi küratöryel seçimlerinizi nasıl şekillendiriyor?

Dolapdere’deki binamıza taşınmadan önce sergi programlarımızı hazırlamış, sergilerde yer alan yapıtların binaya nasıl yerleşeceğine dair planlarımızı tamamlamıştık. Bir önceki binamıza kıyasla çok daha büyük, bize çok zengin imkanlar sunacağından emin olduğumuz, ancak henüz inşa halinde bir binayı anlamaya, hayal etmeye çalışarak. Binaya girip mimari özelliklerini, taşıdığı potansiyelleri tanımaya başlayınca pek çok şey yeniden şekillendi. Grimshaw’un tasarladığı bu yeni bina, farklı boyut ve özellikler taşıyan altı galeri ve performans salonlarıyla, açılış sergilerimize hazırlanırken Arter ekibi olarak hepimize çok farklı deneyimler sundu. Hiç kuşkusuz bundan sonra da, en az bizler kadar, sanatçı ve izleyicilerimizin mekansal algısına da yeni ve farklı boyutlar eklemeye devam edecek.

Arter’de aynı anda birçok farklı sergi düzenleniyor. Sergiler birbirinden bağımsız mı düşünülüyor yoksa kendi aralarında bir etkileşim halinde olmaları isteniyor mu?

Hem Arter ekibi olarak kendi pratiğimiz açısından, hem de bundan sonraki programımızı takip edecek olanlar için önemli fark, 2007’den beri oluşturmaya devam ettiğimiz koleksiyonumuzun programda artık görünür hale gelecek olması. Koleksiyonumuzu belli temalar etrafında süreli sergiler şeklinde ele alacağımız programda, koleksiyondan bağımsız sergilere de yer vereceğiz. Arter’deki altı galeri mekanında yer alan sergilerin birbirleriyle diyalog kurmasına, birbirini tamamlamasına özen gösteriyoruz. Galerilerin birbirlerini görmelerine izin veren mimari tasarım da bu konuda bize yardımcı oluyor.  Örneğin Ayşe Erkmen’le birlikte gerçekleştirdiğimiz ve retrospektif bir bakışla düzenlenen ‘Beyazımtırak’ adlı kişisel sergi, yeni binanın mekansal özelliklerini sonuna kadar kullanırken, bir üst katta mekan zaman ve bellek kavramlarını araştıran ‘Saat Kaç?’ adlı koleksiyon sergimize de bağlanıyor. Ayşe Erkmen’in ‘Saat Kaç?’ adlı koleksiyon sergimize dahil ettiğimiz ve üç galeriden birden görünecek şekilde atriyuma yerleştirerek gösterdiğimiz ‘Evde (Am Haus)’ adlı yapıtı, sanatçının 1970’lerden bugüne toplam 17 yapıtını Arter’e uyarlayarak buluşturan ‘Beyazımtırak’ adlı sergisine görsel olarak bağlanıyor; iki sergiyi uğraştıkları kavramlar üzerinden konuşturmaya başlıyor. 

Aslıhan Tuna - Etkinlikler Koordinatörü

Arter’in etkinlik programı çağdaş dans, elektronik müzik ve dijital sanatlar gibi farklı disiplinlerden örnekler sunacak. Hem tüm bu alanlardaki üretimi takip etmek hem de programı oluşturmak yoğun bir mesai gerektiriyor olmalı. Zamanınızı nasıl yönetiyorsunuz?

Kültür-sanat alanında çalışmaya gönüllü olanlar tahmin edeceğiniz üzere zaten sanatı genelgeçer mesai sürelerinin ötesine yaymayı, 24 saatlerini okuyarak, dinleyerek, keşfederek geçirmeyi tercih eden insanlar. Programın oluşturulma sürecinde kültür-sanat sektörünün farklı alanlarında 20 yıla yakın süredir edindiğim deneyimi elbette yadsıyamam ancak Arter Etkinlikler Programı’nın yönetimi, kişisel bir çabadan çok bir ekip çalışmasına dayanıyor. Hem müzikal açıdan hem de performans alanında yeni keşiflerin yanı sıra öncü isimlerin yeni üretimlerini takip etmek, farklı disiplinlerle ortak yapılan işleri gözlemlemek, hem Türkiye’de hem de yurtdışında dikkate değecek kadar iyi ancak ana akımdan ayrı durabilecek kadar da altyapısı olan, cesur işleri bulmak günümün büyük bir kısmını kapsıyor. Ancak dediğim gibi bu, kişisel bir çalışmadan ziyade bir ekip çalışması. Etkinlikler seçkisi, pek çok öneri arasından kurucu direktörümüz Melih Fereli ve küratörlerimizden oluşan bir program kurulunun görüşleri doğrultusunda oluşturuluyor. Arter’de beraber çalıştığım tüm mesai arkadaşlarım, kültür-sanat dünyasından kulağına, gözüne ve öngörülerine güvendiğimiz dostlarımız bize çok geniş bir keşif alanı sağlıyorlar. Teknik ve lojistik konuların takibi ve uygulamasında çalışma arkadaşım, Etkinlikler Sorumlusu Yusuf Huysal başta olmak üzere geniş ve yetkin bir ekiple çalışıyoruz. Öncelikleri doğru belirleyerek net bir iletişim sürdürdüğünüzde zaman artmasa da yetebiliyor.

Arterin programında ne gibi etkinlikler bekliyor bizi?

İlk dört ay içinde Arter’de yer alacak müzisyenler arasında Aydın Esen, Portrait and a Dream, Elif Çağlar Quartet, In Hoodies, Emin Fındıkoğlu Beşlisi ile Tolgahan Çoğulu-Sinan Ayyıldız Duo bulunuyor. Güher ve Süher Pekinel’in vizyonu ve öncülüğünde, Tüpraş’ın katkılarıyla 2010 yılında hayata geçirilen ve Türkiye’den sıra dışı yeteneklere sahip genç müzisyenleri dünya sahnelerine takdim eden ‘Dünya Sahnelerinde Genç Müzisyenler’ konserler serisi kapsamında, bugünün uluslararası platformda aranan solistleri haline gelmiş Maximilian Cem Haberstock, Naz İrem Türkmen, Veriko Tchumburidze ve Can Çakmur gibi isimleri de Sevgi Gönül Oditoryumu’nda dinleme şansı bulacağız.

Dans ve tiyatro alanında, başlangıcını İstanbul Tiyatro Festivali etkinlikleriyle yapacağımız programımız, yerel ve uluslararası toplulukların ilham verici gösterileri ile devam edecek. Uluslararası iş birlikleri ve ortak projeler de, etkinlikler programında önemli bir yere sahip. Çağdaş olanın izinde kalma amacımızı, 2020 sonbaharında gerçekleştirmeyi planladığımız, Sanat Yönetmenliğini Matthias Osterwold’un üstleneceği Yeni ve En Yeni Müzik Festivali ile sürdüreceğiz; bu festival, Şubat 2020’de Prelüd isimli öncü bir programla başlayacak ve aylık konserler ile bütün seneye yayılacak.

Ayrıca, açılışımızdan Mayıs 2020’ye kadar küratörlüğünü Selen Ansen’in üstlendiği Kutlama, Katılma ve Tınlama başlıklarını taşıyan, birbiriyle ilişkili ve ardışık üç bölümlü bir performans programı gerçekleştireceğiz. Eylül-Aralık 2019 arasında, ‘Kutlama’ başlığı altında görsel sanatçı Meggy Rustamova’nın ‘A Speech of Nature’ isimli performansı; dansçı ve koreograf Noé Soulier’nin Arter Koleksiyonu’ndan seçtiği eserleri sahneleyeceği ‘Performing Art’ isimli sergi niteliği taşıyan gösterisi ve Medyartiz ismi altında üretim yapan Gizem Karakaş ve Etem Şahin sanatçı ikilisinin Arter’in öznel hikayelerinden serbestçe esinlenerek kurguladıkları ‘Modyogayd’ isimli alternatif ‘sesli rehber’ bulunuyor. Performans programının Katılma başlıklı ikinci bölümü ise, Aralık sonunda Kate McIntosh’un yıkma ve bozma jestleri etrafında şekillendirdiği ‘Worktable’ isimli katılıma dayalı eseri ile başlayacak.

Sevgi Gönül Oditoryumu’nun teknik olanakları performansların deneyimlenme biçimini nasıl etkileyecek?

Sevgi Gönül Oditoryumu, 166 kişilik kapasitesi ve teleskopik koltuk sistemiyle Arter’in film programı, konuşma ve söyleşilerin yanı sıra performans sanatından örneklere, esnek zeminli yapısı ve aynaya dönüşen duvar panelleriyle dans ve devinim çalışmalarına ve akustik dinletilere de ev sahipliği yapacak. Salonun ahşap paneller ile oluşturulan akustiği ve konser özelinde kullanılabilecek orkestra kabuğu, klasik müzik konserleri başta olmak üzere yalın ses üzerine kurgulanan tüm etkinliklerde ziyaretçilere temiz ve net duyulan bir konser deneyimi yaşatacak. Aynaya dönüşebilen duvar panelleri, bale barı ve zeminin dans çalışmalarına uygunluğu, oditoryumu yalnızca gösteriler için değil, provalar ve hareket atölyeleri için de uygun bir konuma taşıyor. Teleskopik tribün sistemiyle farklı kapasitelerde farklı oturma düzenleri yaratabilirken, panellerin arkasındaki sinema perdemiz ve güçlü projeksiyon olanaklarımız sayesinde Arter Film Programı’nın tüm gösterimlerini de Sevgi Gönül Oditoryumu’nda yapacağımızı belirtmeden geçemeyeceğim.

Arter’de bir de black box bulunuyor. Black box nasıl özelliklere sahip?

Karbon, tamamen esnek 332 kişilik oturma yapısına sahip tam teşekküllü bir “Black Box”. Düz ayak kullanımı da olan ve en üst teknik özelliklerle donatılmış olan Karbon, konser ve performansların yanı sıra büyük ölçekli yerleştirmeler veya çok kanallı panoramik projeksiyon gerektiren projeler için de kullanılabiliyor. 8,5 metre yüksekliğindeki tavanı, zeminin izdüşümünü yansıtan bir ağ sistemiyle örülü; dolayısıyla sahne değişimi, dekor hareketleri ve akustik yerleştirmeler için çok boyutlu bir uygulama fırsatı sağlıyor.

Açılışımızdan itibaren, Karbon’da Céleste Boursier-Mougenot’nun kişisel sergisi ‘offroad, v2’ ziyarete açık olacak. Ziyaretçilerimize mekanın kullanımına dair ipuçları sunacak bu sergi, dışarıdaki rüzgarın hareketine duyarlı bir elektro-mekanik sistem aracılığıyla hareket eden üç adet kuyruklu piyanodan oluşuyor. Özellikle 2020 yılının ortalarından itibaren, Karbon’da büyük ölçekli uluslararası projeler gerçekleştirmeye başlayacağız; sanatsal üretim süreçlerinde kuralları değiştirebilecek altyapısıyla, Karbon’un yeni üretimlere ilham sağlayacağını umut ediyoruz.

 Arter’in yapısının disiplinlerarası diyaloğu tetikleyeceğini ve farklı disiplinlerden sanatçıların birbirlerini daha iyi tanımasını sağlayacağını düşünüyor musunuz?

Arter izleyicileri sanatın tüm disiplinlerindeki güncel üretimle buluşturan bir kültür merkezi gibi işleyecek şekilde kurgulandı. Zaman, mecra, tema ve coğrafyalar anlamında çok katmanlı bir yapıya sahip olan Arter Koleksiyonuyla eş bir düşünceden yola çıkan etkinlikler programı, hem çeşitlilik hem de derinlik açısından çok boyutlu, disiplinler arası bir yayılım gösteriyor. Bu noktada karşılıklı etkileşimin olmaması, bir diyaloğun ortaya çıkmaması beklenemez. Türkiye ve başka ülkelerden alanının önde gelen sanatçı ve küratörlerini davet ederek gerçekleştireceğimiz etkinliklerle ilk adımı atıyor, farklı ilgi alanlarına sahip insanları sanat odağında birleştiriyoruz; devamını bu keşiflerden beslenecek bireylerin getireceğine inanıyoruz.

Azize Tan - Film Programı, Danışman

Geçmişte İstanbul Film Festivali direktörlüğü ve Başka Sinema direktörlüğü gibi görevler üstlendiniz. Birikimleriniz Arter’in film programı için üstlendiğiniz danışmanlık görevini nasıl etkiliyor?

Arter’in yeni binası çok heyecan verici. Yıl boyunca sinema alanında yenilikçi projeleri farklı disiplinlerin bir arada bulunduğu bir mekanda gerçekleştirme imkanı bana büyük bir alan açıyor. Festival yaptığınız zaman süreniz kısıtlı ve kullandığınız mekanlar size ait değil. Arter’de, normal şartlar altında fazla imkan bulamadığımız daha deneysel projeleri hayata geçirebiliriz. Yurt içi ve yurt dışında sinemacılarla konuştuğumuzda Arter gibi bir mekan için fikir üretmek konusunda heyecanlanıyorlar. Yıl boyu bir programın sorumluluğunu almak ve yepyeni bir mekanda yeni bir izleyici kitlesi oluşturma fikri de beni heyecanlandırıyor. Farklı disiplinlerin bir arada olduğu kurumlarda çalışmaya alışık olduğum için Arter’in farklı bölümleriyle iş birliği halinde programlar üretecek olmak da program zenginliği açısından bir avantaj sağlayacak. Ekimde Türkiye’de şimdiye kadar yapılmış en kapsamlı Jona Mekas retrospektifinin yanı sıra, yıl sonuna kadar açılış sergileriyle diyalog halinde bir film programı oluşturmaya gayret ettik örneğin.

Arter’deki film programında bizi nasıl etkinlikler bekliyor?

Yıl boyunca her salı film gösterimleri olacak. Bunun dışında üç aylık periyotlarda retrospektifler, tematik bir çerçevede toplu gösterimler ve özel projeler gerçekleştireceğiz. Yaptığımız gösterimleri söyleşiler, paneller ve paralel etkinliklerle desteklemek de hedeflerimiz arasında. Ayrıca hafta sonları alternatif çocuk filmi gösterimleri için çalışmalar yapıyoruz.

Film programı Jonas Mekas retrospektifiyle açılıyor. İlk öne çıkarılan sanatçının Mekas olmasına nasıl karar verildi?

Ocak ayında film programını nasıl açmalıyız diye konuşmalara başladığımızda Jonas Mekas’ın hayatını kaybettiği haberini aldık. Mekas zaten Arter koleksiyonunda işleri olan ve hakkında özel bir şeyler yapmak istediğimiz bir sanatçıydı. Haberi alınca kendisiyle ilgili kapsamlı bir retrospektif yapmaya karar verdik.

Mekas sinemacılığının yanı sıra sinematek ve arşiv çalışmalarıyla da biliniyor. Bu özellikleri Arter içinde nasıl yorumlanabilir?

Mekas’ı seçmemizin nedenlerinden biri de buydu. Çok yönlü bir sanatçı. Amerikan avangart sinemasının öncüsü olmakla kalmıyor avangart, deneysel bağımsız sinemanın çalışılması, bilinilirliğinin artması, korunması ve gösterilmesi için çalışmalar yapıyor. Anthology Film Arvhives’ı kuruyor. Arter de zengin koleksiyonuyla benzer amaçlar doğrultusunda çalışıyor.

Arter’deki programlar sayesinde öğrenciler ve sinemacılar daha önce tanımadıkları sanatçıları keşfetme şansına erişecek. Arter’in kazandıracağı referanslar uzun vadede Türkiye sinema çevresi için nasıl bir anlam taşımasını hayal ediyorsunuz? Arter’in film programları genç jenerasyonların estetik eğilimlerinde belirleyici olabilir mi?

Uzun vadede hem klasik hem de daha deneysel film izleyicilerini ve üreticilerini bir araya getiren, farklı ve yenilikçi projelere ev sahipliği yapan bir mekan yaratmak hedefimiz. Çocuklar için başlatmak istediğimiz sürekli gösterimler, yapmayı düşündüğümüz atölye çalışmaları, film alanındaki gelişmeleri takip ederek oluşturacağımız yenilikçi programlar seyircilerimize hem sinema tarihini hem de bu alandaki farklı yönelimleri takip etme imkanı sağlayacak.

Film programında sergilerle etkileşimli filmler de gösterilecek. Bu filmler belirlenirken hangi çağrışımlardan yola çıkıldı?  

Hemen ’Pickpocket’ örneğiyle başlayalım. Küratörlüğünü Selen Ansen’in yaptığı ‘Kelimeler Pek Gereksiz’ başlıklı koleksiyon grup sergisi, jest, kalıntı ve iz temaları etrafında kurgulandı. Robert Bresson’ın yönettiği ‘Pickpocket’ özellikle filmde kullanılan jestler nedeniyle Selen’in baştan beri göstermek istediği filmlerden biriydi. Emre Baykal ve Eda Berkmen küratörlüğünde oluşturulan ‘Saat Kaç?’ başlıklı sergi de, bellek, zaman ve mekan kavramları etrafında şekillendiği için Patricio Guzman’dan ‘Nostalgia de la Luz’ ve Chris Marker’dan ‘Sans Soleil’ akla gelen ilk filmlerdendi. Orhan Eskiköy’den ‘Babamın Sesi’ ve Gürcan Keltek’in ‘Gulyabani’si de ‘Saat Kaç?’ temasına uygun olarak eklendi programa.

İz Öztat - Öğrenme Programı Koordinatörü

Arterde geniş çaplı bir öğrenme programı yürütülüyor. Bu programın Arter’i bir sanat merkezi olmanın ötesine taşıdığı söylenebilir mi?

Arter Öğrenme Programı, içinde yaşadığımız zamanı sanat aracılığıyla yorumlamaya yönelik süreç ve etkinlikler sunuyor. Herkesin yaratıcı sürecin parçası olabileceği bir ortamı mümkün kılmayı amaçlayan Arter Öğrenme Programı; çağdaş sanatı üretildiği bağlam, ziyaretçilerin gündelik deneyimleri ve hayal gücüyle ilişkilendirerek yorumlamaya açıyor. Sanatçılar, ziyaretçiler ve paydaşlarla uzun süreli bağlar kurmayı hedefleyerek, kullanıcıların ilgi ve eğilimlerine de açık bir tutumla şekillendiriliyor. Sanat aracılığıyla diyalog zemini oluşturmak bir sanat merkezinin işlevlerinden biri; Arter Öğrenme Programı’nı kullanıcıların ihtiyaçlarını dikkate alarak şekillendirmeye devam edeceğiz.

İşiniz gereği sürekli yeni katılımcılarla ve insan gruplarıyla karşı karşıya kalacaksınız. Arter’in ziyaretçileri ve programlarının meraklılarıyla bu kadar yakından ilişki kurmak size nasıl hissettiriyor? Arter’in sanatseverleri aşarak toplumun daha geniş bir kesimine erişebileceğini düşünüyor musunuz?

Arter’in farklı sanat disiplinlerinde sunduğu programlar aracılığıyla ortaya çıkan soruları ziyaretçilerin katılımıyla ele alan birlikte öğrenme süreçlerini deneyimlemek için çok heyecanlıyız. Öğrenme Programı kapsamında, her yaş grubuna hitap eden farklı yöntem ve ihtiyaçlarla şekillenen süreçler arasında Yorumlama Etkinlikleri, Yetişkin Atölyeleri, Çocuk Atölyeleri, Rehberli Turlar, İşaret Dili ve Duyu Turları, Öğle Arası, Çağdaş Sanat Seminerleri, Hareket Atölyeleri, Podcast Yayınları’nın yanı sıra Gençlik Konseyi ve Arter Araştırma Programı başlığı altında katılımcıların ilgi ve ihtiyaçları etrafında şekillenen uzun soluklu programlar yer alıyor. Bu programlar hayata geçirildikçe, sanat aracılığıyla kurulan diyalog alanlarının genişleyeceğini umuyoruz.

Her hafta düzenlenecek Yorumlama Etkinlikleri, sanat aracılığıyla paylaşım alanları oluşturacak. Sizce bu etkinlikler Arter’deki dinamizmi nasıl etkileyecek?

Arter’de sergilenen yapıtların uğraştığı konular, kullandığı yöntem ve malzemelerden yola çıkan Yorumlama Etkinlikleri, ziyaretçilerin katılımını davet eden konuşma, sohbet, okuma ve tartışmalara yer veriyor. Bu etkinlikleri oluştururken, Arter’in sanatsal programını bir çıkış noktası olarak alıyoruz. Davet ettiğimiz kişilerle birlikte düşünerek şekillenen içeriğin, katılımcıların kendi bakış açılarını paylaşmalarına imkân vermesini önemsiyoruz.

Öğrenme programında çocuklara yönelik nasıl etkinlikler düzenleniyor? Bu yaş grubuyla çalışılırken hangi hedefler güdülüyor?

Arter’in programından yola çıkarak şekillendirilen Çocuk Atölyeleri, farklı yaş gruplarından katılımcıların, çeşitli malzeme ve üretim araçlarıyla karşılaşarak yaratıcı süreçleri deneyimlemelerini amaçlıyor. Süreç odaklı atölye çalışmaları, her çocuğun kendi bakış açısını paylaşmasına zaman ve alan tanımaya özen gösteriyor. Çocuk Atölyeleri, Arter’de yapıtları sergilenen sanatçılar, bu alanda deneyimli kişi ve kurumların yürütücülüğünde hayata geçiriliyor.

Arter Araştırma Programı hakkında bilgi verebilir misiniz?

Ekim 2019-Mayıs 2020 tarihleri arasında ilki gerçekleşecek Arter Araştırma Programı, çağdaş sanat alanında çalışan kültür üreticilerinin araştırma konuları ve pratiklerinden yola çıkarak süreç odaklı ve kendiliğinden örgütlenmeyi önemseyen bir yaklaşımla Merve Ünsal yürütücülüğünde şekillenecek. İlk yılında Arter Araştırma Programı’na, araştırma konularında tamamlayıcı bir çeşitlilik, ortak aciliyetler ve besleyici bir tartışma ortamı yaratmayı gözeterek Deniz Aktaş, Eser Epözdemir, Ali Kemal Ertem, Ayşe İdil İdil, Gizem Karakaş, Neslihan Koyuncu, Sarp Renk Özer, Nora Tataryan, Ezgi Tok ve Alper Turan davet edildi.

Süreyyya Evren - Yayınlar Editörü

Arter Yayınları’nın editörlüğünü üstleniyorsunuz. İşinizi sizden dinleyebilir miyiz?

Arter Yayınları Arter’in kurum olarak akışına metinsel bir zemin sunmayı öncelikle dert edinir. Varılacak yere varılmasına olabildiğince katkı yapmak isteriz. Kitap demek her zaman kalıcı olana bir göz kırpmak demek. Durulacak, okunacak, hatırlarken başvurulacak, değerlendirirken dikkate alınacak bellek malzemesi. Arter Yayınları o sorumlulukla verileri en anlamlı şekilde kayda geçirmeye gayret ediyor ve aralık buldukça da daha fazlasını yapmaya ve mekan deneyiminin ötesinde düşünsel deneyimler için olasılıkları yoklamaya ve çoğaltmaya yöneliyor.  

Arter Yayınları Türkçe ve İngilizce olmak üzere iki dilli bir yayın politikası sürdürüyor. İngilizce yayınlar Arter’in uluslararası sanat arenasındaki kimliğine nasıl hizmet ediyor?

Arter Yayınları bugüne dek iki dilliydi, yani bir cilt içinde her iki dilde de tüm metinler yer alıyordu. İki dili de birlikte taşımanın başlangıç enerjisine katkıları büyük oldu. Yeni dönemde ise Dolapdere’ye geçişimizle beraber Türkçe ve İngilizce ciltleri ayrı ayrı yayımlamaya yöneliyoruz. Böylece İngilizce ciltlerin uluslararası dolaşımını hafifletmek, daha doğrudanlaştırmak ve aynı zamanda da Türkçe ciltlerin Türkiyeli okur için ritmini değiştirmek hedeflendi. Okunurluğu daha da artan yayınlar temel hareket sahamız.

Arter’de düzenlenen sergilere yayınlar eşlik ediyor. Bu yayınlara içerik hazırlayacak yazar ve araştırmacıları nasıl belirliyorsunuz? Onlardan ne tür içerikler talep ediyorsunuz?

Bir sergi yayınına nasıl bir metin eşlik etmeli? Sanatçıların, küratörlerin, kurumların ve yazarların beklentileri değişim gösteriyor ve en iyi eşlikçi metin nedir sorusu özel bir dengeye dayanıyor. Metin sergiyi temsil mi eder, açımlar mı, anlamlandırır mı, yorumlamalı mıdır, günün makbul kavramlarını ve referanslarını ustaca harmanlayarak sanatçının ve serginin prestijini mi arttırmalıdır, yoksa yeni bir söz söylemenin riskini mi almalıdır? Bunların her birine hayır ya da evet demek kolay, ama bir sabitlenmiş denklem arayışına da girmemek gerek. Biz Arter’de bilinen formülleri daha iyiye doğru nasıl genişletebiliriz acaba diye hem denemeler yapıyoruz hem de doğru bilinenlerden bir kolumuzu çekmiyoruz.

Arter Yayınları yeni döneminde Arter Yakın Plan ve Arter Arka Plan dizilerini başlatıyor. Bu yayınların içeriği hakkında bilgi verebilir misiniz?

Her iki dizi de Arter Koleksiyonu’nu ele alma biçimimizi çeşitlendirmek üzerine kurulu bir bakıma. Bir başka açıdan da sanat yayıncılığında farklı olasılıkları bir arada sunarak okura geniş seçenek, gidilecek farklı rota tahayyülleri sunmak istiyoruz. Arter Yakın Plan dizisi her seferinde Arter Koleksiyonu’nda yer alan tek bir sanat yapıtı üzerine tek bir yazarın etraflıca kaleme aldığı tek bir metinden oluşacak. Yani bütün meselesi odaklanmak ve derinlemesine okuma alanları açmak. Arter Arka Plan dizisi ise koleksiyondan grup sergilerimize eşlik ederek başladı ve okuru doğrudan eserlerle ilgili bilgiler ve değerlendirmeler içeren bir metinsellikten bambaşka bir metinselliğe davet etti. ‘Bir serginin arka planında neler yatıyor olabilir?’ sorusunu araştırmanın yeni ve açık bir ihtimali. 

Sanat söz konusu olduğunda politika, kültür ve ekonomi gibi farklı alanlar da işin içine giriyor. Sanat tarihi yazımı genel tarih yazımının neresinde duruyor? Arter yayınları sanat merkezli olmayan araştırmaların da başvuru kaynağı olabilir mi?

Çağdaş sanat disiplinlerötesi oluşuyla, farklı disiplinlerden gelen dalgaları biriktirip işlemesiyle dikkat çeken özel bir hat sunuyor. Arter Yayınları da bu hattın üzerinde söz aldığı müddetçe tüm disiplinlerden faydalanmayı sürdürecektir. Gelgelelim bu sanat dışında yayıncılık yapmaya kayma noktasına kadar uçlarda yürüyeceğimiz anlamına gelmiyor. Sanat tarihi yazımının ve günümüz sanatını karşılamanın gerektirdiği kadar diğer disiplinlerin de içinde olan bir sanat yayıncılığı anlayışı esas.

 

 

 

Tavsiye edilen
    İlginizi çekebilecek diğer içerikler
      Reklâm