B Planı

B Planı ekibi ile yeni oyunları 'İstila!' üzerine

Sahnelerin adı yeni, kendi eski ekiplerinden B Planı, iddialı bir ilk oyunla çıktı karşımıza; ‘İstila!’. Biz de ekibin kurucularından Sami Berat Marçalı ve oyunculardan Seda Türkmen’e büyük bir merakla ‘İstila!’yı sorduk

Yazan:
Gülin Dede Tekin
Reklâm

Sezon başında ikincikat’tan ayrılan Sami Berat Marçalı, dostlarıyla beraber kurduğu B Planı’nda tiyatro macerasına kaldığı yerden devam ediyor. Geçen sezon ikincikat’ta başlayan ‘Kabileler’, sezon başından bu yana B Planı projesi olarak sahnelenirken, çarpıcı bir metin olan ‘İstila!’ ise seyirci ile ilk kez Ocak ayında buluştu. Genç kuşağın en önemli yazarlarından kabul edilen, Tunuslu bir baba ile İsveçli bir annenin oğlu olan Jonas Hassen Khemiri’nin ‘İstila!’sı günümüz insanlarının birbirlerine olan ön yargılarını gündeme getiriyor. Üstelik bunu tek bir kelime ile yapıyor, ‘Abulkasem’. Bu kelimeyi kullanarak yarattığı zihin fırtınası; din, dil, ırk üzerinden modern çağın insana bakışına dair tüm saçmalıkları ortaya döküyor. Oldukça politik ve sert bir konuyu; Doğulu olana karşı ön yargıyı, yabancı düşmanlığını, mülteciliği ve iletişimsizliği farklı bir açıdan ironik bir bakışla ele alıyor.

Oyunun yönetmeni Marçalı, aynı zamanda çevirisini de yaptığı için metnin her duygusuna fazlasıyla hakim. Belki bunun da etkisiyle farklı bir reji ile dokunmuş oyuna. Belli ki B Planı ona iyi gelmiş. Sahnede birlikte birçok projeye imza attığı arkadaşlarıyla çalışmış olması da oyunun enerjisini yükseltmiş. Barış Gönenen, Efe Tunçer, Seda Türkmen ve Hakan Kurtaş’tan oluşan oyuncu kadrosu, üzerine düşeni layıkıyla yerine getirmiş. Tunçer’in Farsça konuştuğu sorgu anları ile Gönenen’in finaldeki müthiş anlatıcılığı, oyunun en vurucu bölümleri. Jesse Gagliardi’nin göçebe dekoru ve Gizem Erdem’in koreografisi de övgüyü hak ediyor. B Planı’nın umudu, enerjisi ‘İstila!’ya da yansımış ve içinize ince ince sızacak bir oyun çıkmış ortaya. Doğruya doğru, bu sezonun en ‘Abulkasem’ işi! Tam da bu sebeple mutlaka izlenmeli.

B Planı nasıl gidiyor?

Sami Berat Marçalı: Her şeye sıfırdan başlamak zor tabii. Göçebe olmak, mekânının olmaması, kendini yeniden yaratmak biraz zor. Bazı şeylerin oturması biraz zaman alacak. ikincikat’ta yaptığımız çok hata vardı. Şimdiyse derslerine güzel çalışmış bir ekip var.

Seda Türkmen: Hepimiz yenilenmiş gibiyiz. İlk buluşmada Sami’ye “Gözlerin ışıldıyor,” diyerek sarıldığımı hatırlıyorum. Her oyun sonrası da birbirimize sarılıp her şeyin daha iyiye gittiğini hatırlatıyoruz. Elbette göçebe olmanın bir sürü zorluğu var. Ama biz bu yolda Sami’nin hep yanındayız.

‘Kabileler’ devam ediyor ama ‘İstila!’ B Planı’nın ilk göz ağrısı. Bizzat çevirdiğin için yeri sende daha ayrıdır muhtemelen. Nasıl buluştun metinle?

Sami: Nurkan Erpulat ve Elif Ürse’yle bir oyun sonrası sohbet ediyorduk. Elif, İstanbul Tiyatro Festivali’nde Khemiri’nin ‘Kardeşlerimi Arıyorum’ oyun okumasına katıldığından ve metnin çok iyi olduğundan bahsetti. Nurkan da yazarın ‘İstila!’ oyununu bildiğini ve harika bir metin olduğunu söyledi. Ben de okuduğum anda vuruldum. “Günümüze dair bir şey söyleyeceksem daha iyi bir metin bulamam,” dedim ve çalışmalara başladım. Aslında çevirmek gibi bir niyetim yoktu, çevirmenlik yapacak kadar da iyi durumda görmüyorum İngilizcemi. Süreçte birden kendimi çeviri yaparken buldum. Meğer mesele iyi Türkçe bilmekmiş.

Nedir metindeki ‘Abulkasem’in gizemi, hikâyesi?

Sami: Şimdi ben bu soruya kesin çok ‘Abulkasem’ bir cevap vereceğim. Bütün ‘Abulkasem’leri açık edeceğim. Bence bu sorunun cevabı ‘Abulkasem’ kalsın, merak etsin okuyucular.

Seda: ‘Abulkasem’ hepimizin hikâyesi. Hayatın herhangi bir alanında maruz kaldığımız ya da hikâyenin başka bir kahramanı olarak farkında olmadan başkasını mağdur ettiğimiz bir varoluş meselesi bu oyun. Bu yüzden “Belki sen ‘Abulkasem’, belki ben ‘Abulkasem’?” oyunun sorusu.

“Mizah, bir şeyleri daha derinlemesine anlamamıza yardımcı oluyor”

Irk, din, dil üzerinden birçok eleştiri yapan bir metin var karşımızda. Ancak en etkileyici olan kuşkusuz tüm karakterlerin “Kim bu ‘Abulkasem’?” diye sorarken aslında onun kim olmasını istediklerini anlatmaları. Siz Batı’nın bu bakış açısı ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Sami: Aslında metin, matruşka gibi. Katmanları indikçe de kimliğin ne demek olduğunu, nasıl oluştuğunu daha net görüyoruz. Batılı ve Doğulu kimliklerini biz yaratıyor, sonra bu kimliklerle mücadele ediyoruz. Aslında bu ikiyüzlülük sadece Batı’ya özgü değil. Metnin en sevdiğim kısmı da bu. Öteki dediğimiz kişiler herkes için, her toplum için, her din için değişiyor. Bu tam olarak bizim suçumuz da değil. Korku dünyasında yaşamamız isteniyor, vicdanımızla çelişiyoruz.

Seda: Oyunun temelde Batı’nın Orta Doğu’ya bakış açısını eleştirdiğini görsek de, aslında tüm kimliklerin ve sistemin eleştirisini yapıyor. Bize birileri ön yargı ile yaklaşıp kim olduğumuzu sormuyor belki ama biz yanımızdakine bunu yaparken buluyoruz kendimizi. Bunu bir Batılı Orta Doğuluya da yapabilir, sen ya da ben sokaktaki bir sığınmacıya da yapabiliriz. Tüm bunların yanı sıra insanların güvenlerini kaybedip birbirlerini tehdit olarak görmeleri artık bir dünya sorunu. Bu baskı sonunda da bir insan kendinden vazgeçme noktasına gelebiliyor. Kendini görünmez kılmak için yapıyor bunu, daha fazla acıya katlanamadığı için. Çok yaralayıcı.

Mültecilik, göçmenlik uzun süredir tüm dünyanın sorunu. Trump ile birlikte bambaşka bir boyut da kazandı. Bu metinde de yabancı düşmanlığı ve ön yargıya göndermeler fazlasıyla var. Sahnede ise Doğu ile Batı arasındaki bu gerilimi daha çok mizahi olarak sunuyor seyirciye. Bu sizin dokunuşunuz muydu, yoksa metnin yönlendirmesi mi?

Sami: Bu bence Jonas’la karşılıklı paslaşmamızdan doğdu. Mizah, bir şeyleri daha derinlemesine anlamamıza yardımcı oluyor. En dramatik anlarda bile bizi bir gülme tutabiliyor. Bu durum da benim ilgimi çekiyor. Diğer yönettiğim oyunlara kıyasla bu oyunda daha fazla mizaha yöneldim diyebilirim. Daha doğrusu saçmalığa. Başkanlık seçimlerinde şans eseri New York’taydım ve Times Meydanı’ndaki dev ekranlarda binlerce kişiyle birlikte izledim sonuçları. Sokakta ağlayanlar, depresyona girenler, protesto edenler... Bana komik geldi. Daha doğrusu saçmasapan. Birisi gelip bana şunu sordu: “Üçüncü dünya ülkesi olmak nasıl bir şey, bize biraz öğretir misin?”. Evet, göçmenlik uzun süredir bir sorun dünyada. Sınırlar ortadan kalkmadan, dünyanın herkese ait olduğu kabul edilmeden bu durum çözülemez.

Seda: Yazar zaten kendi hikâyesi üzerinden bu Doğu-Batı gerilimini aktarmış. Oyunda ise öyle bir üslup kullanmış ki ben bir yerinde gülerek “Ne fark eder? Ne?” diye soruyorum mesela. Zaten oyunda önerme olarak, bunun çok büyük bir problem olduğu ve bununla savaşmamız gerektiği söylenmiyor. “Bu çok büyük bir problem ve eğer farkına varırsak, birilerini daha hayata dahil edebiliriz. İhtiyacımız olan tek şey güven,” deniyor.

Sizi dramatik oyunlar yönetirken görmeye alışkınız aslında. Seda’yı ise özellikle son yıllarda komedide çok sık görüyoruz. Nasıl besledi sizi bu ortaklık?

Sami: Aslında bu oyun diğer yönettiğim oyunlardan daha dramatik. Bu sebepledir ki daha komik. Barış ve Seda’yla, B Planı’nı kurma sürecimde beraberdik. Karşılıklı bir güven, dostluk ve iş ahlakımız var birbirimize karşı. Tiyatroya farklı pencerelerden bakıyoruz ve işin güzelliği de buradan ortaya çıkıyor. Herkes işini layığıyla yaptıktan sonra da geriye bir tek keyifle oynamak kalıyor.

Seda: Sanırım oyun oynamanın tek bir hali var ve bu da dramatik ya da komedi olmasıyla ilgili olmuyor genelde. İçeride böyle işliyor en azından. Bizim hayattaki ortaklığımız sanırım tiyatroya da yansıyor.

B Planı’nın bu sene yeni bir projesi daha olacak mı?

Sami: Bu seneye yetişir mi bilemiyorum ama birkaç projemiz var. Alman bir yazarın oyununu yönetmeyi planlıyorum. Çalışmalar başladı. Bir de New York’ta sahnelenen son yazdığım oyunum ‘Yuva’ var gündemde. Ama onun için hazır mıyız bilmiyorum.

‘İstila!’, 4 Mart, CKM, 20.30 / 8, 9, 24, 25, 31 Mart, Kumbaracı50, 20.30 / 14 Mart, Taşra Kabare, 20.30, 45 TL, indirimli: 30 TL

Tavsiye edilen
    İlginizi çekebilecek diğer içerikler
      Reklâm