Get us in your inbox

Gülin Dede Tekin

Gülin Dede Tekin

Articles (21)

Lorca’nın kadınlarına bugünden bakmak

Lorca’nın kadınlarına bugünden bakmak

‘Evin Kokusu’ kadınları nasıl bir araya geldi? Sıla Erkan Ben Studio Oyuncuları çıkışlıyım. Orada en son ‘Play’de oynamıştım. Nagihan da orada oynuyordu. Bize ilk zamandan itibaren hem dramaturji hem de çalışma prensibi anlamında nasıl bir oyun çıkaracağımız konusunda yardım edenlerden biriydi. Ondan çok şey öğrenmeye o zamandan başlamıştım. Apartman Sahne’yi kurduktan sonra “Sahnemiz var ve doya doya oyun oynamak istiyorum,” diyordum. Nagihan’a bir karşılaşmamızda “Sen yönetir misin?” diye sordum.  O da ummadığım bir şekilde olumlu yaklaştı. Klasik bir metni alıp onu özümseyip sonrasında onunla beraber yeni bir söz söylüyorsunuz ‘Evin Kokusu’nda. Çok bilinen bir oyunda kendinize dair bir şeyler arıyorsunuz. Anlatmak istediğinizi bu yolla anlatma tercihinizi biraz deşebilir miyiz? Nagihan Gürkan Hem ‘Bernarda Alba’nın Evi’ metnini seçmemiz hem de böyle bir yorumla ilerlememiz birlikte yürüdü. Sıla bana teklif geldiğinde elinde metin olup olmadığını sordum. 2010’da Studio Oyuncuları’nda ‘Bernarda Alba’nın Evi’ üzerinden metnin kelimelerini kullanarak yaptığım yarım saatlik bir tasarım vardı. Bunu önerdim. İçeresinde ses ve hareket tasarımı da olan bir metindi. Bir araya geldikçe şunu konuştuk; biz neden bu metni yapmak istiyoruz? Bernarda Alba bugün nereye değiyor, biz ne anlatmak istiyoruz derken işin özüne doğru gittik. Çıkış noktamız Berbarda Alba iken, onun örtüsü ile bir şey anlatmak yerine, anlatmak istediğimiz şeyin bugün neye tekabül ettiğine baktık. Bugün bir kadın ü

Efsunlu şehrin efsunlu hikayesi

Efsunlu şehrin efsunlu hikayesi

  Yazdığınız iki oyuna baktığımızda bir üslubunuz, diliniz olduğunu görüyoruz. Aynı yerden olmasa da ilk oyununuza yakın bir hissiyatı var ‘Kalabalık Duası’nın. Taze bir yazar olarak yazma sürecindeki arayışınız nedir? Volkan Çıkıntoğlu Üslup demeniz beni rahatlattı çünkü önce biçimden hareket ediyorum. Nasıl bir biçim kurabilirim? O bana nasıl yazar eylemi ve yazar hareketliliği sağlar? O hareketlilik acaba nasıl bir içerik çıkarır? Bunları düşünüyorum. ‘Bir Meşrutiyet Faciası Yahut Gündüzlerimiz’ ve ‘Kalabalık Duası’nın tek ortak yönü bence dili kullanma şekli. Yoksa temaları çok ayrı.  Gerçeklik algılarında da kesişiyorlar sanki. Volkan İkisi de gerçekliği kurcalıyordu. Acemi bir yazar olarak klasik dramatik yapıyı kurmakla ilgili problemim var. Sinemada karşılaştığımız klasik dramatik hikayeler, zaman ileriye giderken karakterlerin hikayelerinin açılması ve bazı şeylerin ortaya çıkması... Bununla ilgili hem felsefi olarak hem kalem olarak bir problemim var. O yüzden gerçeğin tamamını göremiyorum. Gördüğüm kısmını çarpıtmayı, onu kurcalamayı, onunla oyunbaz bir ilişkiye girmeyi seviyorum. Bu oyunbaz şeyin üslubunu nerede bulabilirim diye yazıyorum.  ‘Kalabalık Duası’ için “Hikayesi anlatılamayan oyun.” demiştiniz daha önce. Oyunun hikayesini nasıl anlatırsınız okuyucuya? Volkan Efsunlu bir İstanbul hikayesi. Ama bu tanımdan da kendimi alıkoymaya başladım. Çünkü aslında bir İstanbul hikayesi kurma gibi bir derdim yoktu. İlk olarak Balat Monologlar Müzesi’ne Balat semtiyle

Feminist bir başkaldırı

Feminist bir başkaldırı

  Türkiye’de çağdaş tiyatronun öncü ve yenilikçi isimlerinden Şahika Tekand ve Studio Oyuncuları, hakkında çok az bilgi sahibi olduğumuz mitolojik karakterlerden İo’yu, günümüzü yakalayan bir metinle sahneye taşıyor. ‘Oidipus Üçlemesi’nde olduğu gibi yine İstanbul Tiyatro Festivali’nde prömiyer yapan oyun Tekand’ın kaleme aldığı, daha önce yalnızca ‘Zincire Vurulmuş Prometheus’da karşımıza çıkan yan karakter İo’yu başrole taşıyan bir tragedya. Zeus’un baştan çıkardığı, daha sonra Hera tarafından ineğe dönüştürülerek sürgün edilen nehir perisi, tapınak rahibesi İo’nun uzun süren sürgün yıllarının ardından geri dönerek gerçeği haykırışını izliyoruz. Ataerkinin karşısına dikilmiş feminist bir başkaldırı aslında bu. Düzenin bekçileri Kratos/Bia ve Herme’in İo’yu geri dönmeye ikna çabaları, halkın zikredilen her cümleyle uyanışı, Prometheus’un Zeus’un korktuğu gerçeğini dile getirme cesareti…  Tekand’ın modern tragedyası başta kusursuz bir metne sahip. Ayrıca sahneleme, ışık, kostüm ve oyunculuklarıyla da her açıdan oldukça başarılı. İo rolünde Şahika Tekand ve Prometheus rolünde ise Yiğit Özşener çarpıcı performanslarıyla oyunun merkezinde. İlk defa duyduğunuzda tüylerinizi diken diken eden, tekrar tekrar dinlemek isteyeceğiniz şarkılar gibi ‘İo’. Tekand’ın sözleriyle anlatacak olursak “Her sesi ve kelimesiyle dilin müziğini ortaya çıkarmış bir beste.” Dinleyeni bol, ömrü uzun olsun… Sıfırdan tragedya yazmış birisi olarak size öncelikle şunu sormak isteriz: Nedir sizin için trage

Baktırmak ya da baktırmamak, işte bütün mesele bu

Baktırmak ya da baktırmamak, işte bütün mesele bu

‘Dansöz’ü kaleme almanın, seyirci ile buluşturmanın yolu nasıl açıldı? Şâmil Yılmaz Oryantalin sahnede teatral anlamda etkileyici olabileceğine dair fikir Sezen’den çıktı. Tabii sahnede oryantal fikri üzerinden bir evren kuramıyorsunuz. Onu benim meselem haline getirebilecek aralığı araştırmaya başladım. Murathan Mungan’a bahsettim projeden. O da bana oryantaldeki ekollerin kapısını açtı. Bir Mısır ekolü var. Seyirci ile herhangi bir erotik ilişki kurmadan, bakışı çağırmadan, bedenin cinsel imasını mümkün olduğunca minimumda tutan bir ekol. Bir de Çingene dansı dedikleri, daha çok düğünlerde, kutlamalarda, televizyonlarda gördüğümüz bir dans etme biçimi var. Murathan bunları anlatınca küçük bir aydınlanma yaşadım: Bakış meselesi tam olarak bu hikayeyi anlatmamı sağlayacak felsefi zemini kuruyordu. Bir tarafıyla tiyatroya içkin bir mesele. Tiyatronun da temel meselesi bakış. Oyuncunun ne yaptığı, malzemesinin ne kadarını gösterdiği, oyun alanının bakışa ne kadar açıldığı... Bütün bu katmanlar hep bizim meselemiz aslında. Çünkü iyi hikaye anlatmak demek bir tarafıyla bütün o düzeyleri iyi inşa etmek demek. Bizim meselemiz Meryem’in hikayesiydi. Meryem’in hangi sınıfa ait olduğu belli. Nasıl bir çevrede yaşadığı, yaşadığı dönemdeki Türkiye’nin geçirdiği değişim de belli. Çünkü bir taraftan da pavyon üzerinden bir modernizasyon sürecini anlatıyoruz. Aşağı yukarı Türkiye’deki bütün pavyonlar bir dönem tabelalarını indirdiler ve turistik ‘night club’ tabelaları asmaya başladılar. B

Ev sıcaklığında bir tiyatro: Bereze Gösteri Evi

Ev sıcaklığında bir tiyatro: Bereze Gösteri Evi

Türkiye tiyatrosunun çocuk, genç, yetişkin demeden her yaş grubu için araştırmalar yapan, oyunlar sahneye koyan, nevi şahsına münhasır ekibi Tiyatro Bereze, yepyeni bir mekan ve sayısız proje ile bu seneye hızlı bir giriş yaptı. Geçtiğimiz yıl kendilerine bir aile tarafından hediye edilen mekanlarında, teatral üsluplarından ödün vermeden açtılar kapılarını. Firuze Engin, Elif Temuçin ve Erkan Uyanıksoy’dan oluşan ekip hem kendilerine has üslupları hem de kolektif yaşama olan inançları ve çabalarıyla ürettikleri her işle göz kamaştırıyor. Danimarka menşeli çocuk tiyatrosu topluluğu MishMash International Theatre Company’nin kurucuları arasında yer aldıkları gibi, Bremer Shakespeare Company ile ortak olarak ‘Coriolanus’ projesini de yürütmeye devam ediyorlar. Yıllar içerisinde repertuvarlarına kattıkları işlerden yalnızca birkaçı olan ‘Olsa Olmalı Olabilir’, ‘Fil’ ve ‘Macbeth / İki Kişilik Kâbus’u da yeni mekanlarının açılmasıyla birlikte tekrar oynamaya başladılar. Üretken ekibe mekanın ruhunun teatral arayışlarına ne kattığını konuştuk.   Tiyatro Bereze’yi bir araya getiren ve 13 yıl birlikte üretmenizi sağlayan temel duygu, felsefe nedir?  Hepiniz DTCF Tiyatro bölümü çıkışlısınız. Hep konuşulan DTCF kültürünün Bereze’ye yansıması için neler söyleyebilirsiniz? Erkan Uyanıksoy Yola çıkış motivasyonumuz çocuk tiyatroları üzerinden oldu. 2005’te Elif ve Firuze, Bursa’daki Çocuk ve Gençlik Tiyatroları festivaline gitmişlerdi ve oradan çok heyecanlı döndüler. Ayrıca DTCF’de Tülin

Gelecek sezonda görüşmek üzere!

Gelecek sezonda görüşmek üzere!

300’e yakın oyunun prömiyer yaptığı, 400’ün üzerinde oyunun sahnelendiği İstanbul’da 2018-2019 tiyatro sezonuna veda vakti geldi çattı. Bir sonraki sezonda çok sayıda yeni oyun izleyecek olmamızın yarattığı heyecanı içimizde tutarak, bu yıl çeşitli ödül törenlerinde ön plana çıkan ve önümüzdeki sezon da sahnelerde olması muhtemel beş oyunu derledik.   1) Craft Tiyatro - ‘Fotoğraf51’ Sezon başında bizi en çok heyecanlandıran işlerin başında gelen Craft Tiyatro’nun ‘Fotoğraf51’i şaşırtmadı ve bu yıl en çok ödül kazanan işlerden biri oldu. DNA’nın keşfini mümkün kılan fotoğrafları çeken Rosalind Franklin’in hikayesini aktaran oyunda Franklin’i ete kemiğe büründüren Funda Eryiğit, performansı ile yılın en başarılı kadın oyuncusuna verilen ödüllerin çoğunu kucakladı. Çağ Çalışkur, Afife’de En İyi Yönetmen ödülünü alırken; ‘Fotoğraf51’ Direklerarası Seyirci Ödülleri’nde En İyi Prodüksiyon seçilerek sezona adını yazdırdı.    2) Tiyatroadam - ‘Teftişör’ Sahneye koydukları her oyunda sahne bütünlükleri ile göz dolduran Tiyatroadam ekibi bu sene de ‘Teftişör’ ile seyircilerin ve jürinin beğenisini topladı. Gogol’un ‘Müfettiş’ eserinden uyarlanan ve yedi oyuncuyla distopik bir yerküre öyküsü anlatan ‘Teftişör’, bu sene hem ensemble (canlandırmada bütünlük) alanındaki başarısıyla hem de oyuncu kadrosuyla konuşuldu. (Direklerarası Ödülleri’nde ensemble dalında ödül kazandıklarını da not düşelim.) Özellikle Afife’nin Yardımcı Rolde Yılın En Başarılı Erkek Oyuncusu kategorisine üç oyuncuyl

Tüm Kadınların Hikayesi

Tüm Kadınların Hikayesi

20. yüzyıl Fars şiirinin en mühim şairlerinden Füruğ Ferruhzad ile Türkiye’nin önemli tiyatro isimlerinden Nazan Kesal’ın yolu ‘Yaralarım Aşktandır’ oyunu ile kesişiyor. 32 yıllık kısacık ömrüne sığdırdığı hayatını, acılarını, duygularını tüm samimiyeti ve açıklığıyla şiirlerinde ortaya koyan bir şair Furuğ Ferruhzad. İnandıkları uğruna mücadelesi, tutkusu, asiliği, kadın-erkek eşitliği ve döneminin toplumsal sorunları karşısındaki duruşu, sinema oyunculuğu ve yönetmenliği, aşkları ve en önemlisi onu çocuğundan ayrı düşüren ve erkenden sonlanan acı dolu hayatı ile hâlâ en merak edilen ve kalbe dokunan şairlerden biri… 25 yıl önce Nazan Kesal’ı da şiirleriyle kalbinden vuran Furuğ,  şimdilerde Kesal’ın hayalinin de bir parçası olarak, Berfin Zenderlioğlu’nun rejisi ve Şebnem İşigüzel’in kelimeleri ile sahnede hayat buluyor. ‘Yaralarım Aşktandır’ı sezon boyunca DasDas’ın Metropol İstanbul’daki yeni yerinde izleyebilirsiniz. Furuğ Ferruhzad’a dair bir oyun yapma dürtüsünün kaynağı neydi? Nazan Kesal: Ercan’ın (Kesal) bana armağan ettiği, Furuğ Ferruhzad ’ın ‘Sonsuz Günbatımında’ kitabını ilk okuduğumda başladı her şey. Henüz 25 yaşındaydım. Bir kadın olarak bir başka kadının derdini, aşkını, bu dünyaya dair varoluşunu, okumaya doyamadığım şiirlerle dile getirmesi, sonrasında acı dolu ve erken terkedilmiş hayat hikayesini ve kim olduğunu öğrenmek beni çok etkilemişti. Bir gün bunu tiyatroda yapmalıyım duygusu o zamandan beri hiç peşimi bırakmadı. 25 sene bu hayali besledim, büyüt

Musiki dolu bir aşk hikayesi

Musiki dolu bir aşk hikayesi

“Tiyatro müzisyenliği yapan çok az kişi var.” - Burçak Çöllü- Kalbe yumruk gibi inen, incelikli, buruk bir aşk öyküsü… Birçok tiyatro oyunundaki hafızalarımıza kazınan müziklerinin yaratıcısı Burçak Çöllü’nün yönettiği, metnini ve şarkı sözlerini yazdığı, müziklerini bestelediği, her yönüyle güçlü bir kadın oyunu ‘Nihayet Makamı’. 1900’lü yılların başında geçen hikayede şair Şehvar Hanım ve hizmetlisi Sabriye’ye hayat veren Ayşegül Uraz ile Gülhan Kadim, bu sezonun en soluksuz izlenecek performanslarına imza atıyor. Bu içten ve sıcacık oyunda karakterler katman katman, ilmek ilmek işlenmiş... Oyunun bir diğer başarısı da müziğin, Dolunay Pircioğlu ve Ayşegül Aykaç’ın performansları aracılığıyla üçüncü oyuncu olarak oyuna dahil edilmiş olması. Dekoru, ışığı, kostümleri ile hem geçmişe hem de özlediğimiz bugüne dair bir hikaye anlatıyor ‘Nihayet Makamı’. Etkisinden kolay kolay çıkamayacağınız, pamuklara sarıp sarmalamak isteyeceğiniz, özenine hayran olacağınız bu büyülü makamın peşine mutlaka düşün. Tiyatroda sizi daha çok müzisyen yönünüzle görmeye alışkınız. Ama ‘Nihayet Makamı’nda besteci, yazar ve yönetmen olarak yer alıyorsunuz. Nasıl gelişti süreç? Burçak Çöllü Önceden de yazıp yönetiyordum. Ancak bu kadar görünür hale gelmemişti. Aslında çocuk yaşta karar verdim tiyatro yapmaya. O zaman da yazmak, yönetmek, beste yapmak istiyordum. Bütüncül tasarlamaya alıştım, öyle büyüdüm. Konservatuvara başladığımda biraz tiyatrodan uzaklaştım ama süreç boyunca oyun yazıyordum. Yüksek

“Çalışmaya başladığımda ben de bir Zebercet olduğumu anladım”

“Çalışmaya başladığımda ben de bir Zebercet olduğumu anladım”

1973 yılında yayımlanan, 1987 yılında ise Ömer Kavur tarafından sinemaya uyarlanan ‘Anayurt Oteli’, hem edebi hem de sinemasal olarak büyük bir hayran kitlesine sahip, kült bir eser.  Romanın başkahramanı Zebercet ise otel kadar karanlık varlığı ile birçokları için cezbedici bir karakter. Ve bu karakter şimdi de Talimhane Tiyatrosu’nun 22. İstanbul Tiyatro Festivali için hazırladığı ‘Zebercet’te ete kemiğe bürünüyor. Yeni neslin başarılı kalemi Firuze Engin’in uyarladığı, Kerem Ayan’ın (İstanbul Film Festivali Direktörü) yönettiği ve Halil Babür’ün sahnede tek başına nefis bir performansla hayat verdiği ‘Zebercet’in kafamızdaki kalıpları yıkan bir yorum olduğunu söylemek mümkün. Alışıldık, ketum ve soğuk Zebercet yerine bir nevi onu deşerek içindeki yaşayan yanı bulmaya odaklanıyorlar. Zebercet’in kendini anlattığı oyun, roman ve filmdeki olaylara sadık kalmakla beraber karaktere bambaşka bir gözle bakmanızı da sağlıyor.  ‘Anayurt Oteli’ni yeniden canlandırma ihtiyacı nereden doğdu? Firuze Engin Bu fikir aslında Kerem’den çıktı. İlk çalıştığımız dönemlerde birbirimize de çok sorduk bu soruyu. “Neden bir oyuncu Zebercet’i oynamak istesin ki? Çok karanlık bir karakter. Ve biz neden bu işi yapmak isteyelim ki, beni neden bu karanlığa sokuyorsunuz?” Romanı seviyordum ama bendeki hatırası basık, iç karartıcı bir roman olduğuydu. Ama artık öyle olduğunu düşünmüyorum. Üzerine çalıştıkça değişti fikrim. Yolda ilerlerken gerçekten çok evrensel bir karakter olduğunu gördüm. Zamansız, m

Hakikatin peşinde bir masal: Hakikat Elbet Bir Gün

Hakikatin peşinde bir masal: Hakikat Elbet Bir Gün

“Bu oyun upuzun bir mektup.” - Berkay Ateş Beşinci yılına giren D22 ekibi, Berkay Ateş’in 2017 yılında 25. Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü’nü almış metni ‘Hakikat Elbet Bir Gün’ ile sezona giriş yaptı. Oyunda bir mektubun peşinde bir yolculuğa çıkıyoruz. Bir çocuğun annesine yazdığı bir mektup bu. Çocukluğundan son günlerine uzanıyor, bir masalı ya da güneşi bile yasaklayanların o ‘uzak’ ülkesini anlatıyor. Hikayeye dair çok fazla bilgi verip seyir zevkinizi bozmak istemeyiz. Ancak aldığı ödülden de belli olduğu üzere ‘Hakikat Elbet Bir Gün’ün edebi yanı kuvvetli bir oyun olduğunu söylemek mümkün. Ateş’in önceki işlerinden aşina olduğumuz kalemi, Serkan Salihoğlu’nun rejisiyle başka bir tat kazanmış. Gizem Erdem, Seda Türkmen, Emir Çubukçu, Can Kulan, Berkay Ateş’ten oluşan oyuncu kadrosu ise oldukça başarılı. Ayrıca detaycı kostüm-aksesuar tasarımında Başak Özdoğan, oyunu sarıp sarmalayan dekor-ışık tasarımında Cem Yılmazer, dramaturjide Aslı Ceren Bozatlı olmak üzere herkes yapbozun önemli bir parçasını oluşturuyor. Metnin heyecanına, çocuksuluğuna, enerjisine, acılarına, git gellerine uzak olmayan sahneleme biçimiyle ‘Hakikat Elbet Bir Gün’, seyirciyi de hakikati kendisiyle beraber sabırla aramaya çağırıyor.   Öncelikle oyun metninin edebiyat ödülünden tiyatro sahnesine uzanan sürecinden bahsedelim. Berkay Ateş Tiyatro metni de bir edebiyat ürünü aslında. Ama galiba şöyle bir şey oldu. Metnin kendi içerisinde gittiği yer, anlattığı hikayenin metaforlarla beslenmiş olması, yap

İstanbul Tiyatro Festivali’nde kaçırmamanız gereken oyunlar

İstanbul Tiyatro Festivali’nde kaçırmamanız gereken oyunlar

Festival boyunca tiyatro tutkunları, Avrupa ve Anadolu yakasındaki toplam 21 sahne arasında mekik dokuyacak. 12 yerli, 12 de uluslararası projenin yer aldığı programda tiyatronun yanı sıra dans performanslarının da sayısı hayli fazla. Bu yıl özel bir seçki de yer alıyor programda. Uzun yıllardır iş birliği içinde olan festival ekibi ve Platform 0090, Türkiyeli sanatçıların katılımı ile Türkiye kültürünü çağrıştıran beş yapımı ‘Flaman Seçkisi’ başlığıyla seyircilere sunuyor. Ayrıca her yıl olduğu gibi paneller, atölye çalışmaları, söyleşiler, film gösterimleri, okuma tiyatroları gibi yan etkinliklere ücretsiz olarak katılabileceksiniz. Uzun lafın kısası, program yine dopdolu. Peki, bu yoğun programda hangi ekipleri, hangi oyunlarla izleyeceğiz? Gelin, beraber göz atalım. 17 Kasım-4 Aralık, programın tamamı için: tiyatro.iksv.org

Sistemi sırtlayanların hikayesi: 'Joko'nun Doğum Günü'

Sistemi sırtlayanların hikayesi: 'Joko'nun Doğum Günü'

2012 YILINDA ERSİN Umut Güler öncülüğünde yola çıktıklarından bu yana sahneledikleri tüm oyunlarla dikkat çekmeyi başaran Yolcu Tiyatro, geçtiğimiz sezon Roland Topor’un sert metni ‘Joko’nun Doğum Günü’ ile çıktı karşımıza. Çocukluğu Naziler’den kaçmakla geçen Topor’un absürt bir dilde kendi romanından oyunlaştırdığı hikaye, sistemin birey üzerindeki baskısını, ezen-ezilen, işçi-patron ilişkisini başarıyla anlatan bir kara mizah örneği. Önceki işleri ‘Kapıların Dışında’ ve ‘Başka Bir Dünya İçin Manifesto: Karanlığın Ötesinden Gelen Sesler’ de dahil olmak üzere, seçimlerinde mutlaka muhalif yanını ortaya koyan bir ekip Yolcu Tiyatro. Bu seçimleriyle de 2016- 2017 sezonunda tam 13 ödülün sahibi olarak jürilerin takdirini kazanmayı başardılar. Üstelik sahnesiz bir ekip olmalarına rağmen her ay en az beş oyunu kapalı gişe oynayarak seyircinin de dikkatini çektiler. Onları diğer bağımsız tiyatrolar arasında bir adım öne çıkaran ise oyuncuların birbirlerini sırtlarında taşımalarını gerektiren üst düzey fiziksel performansları ve sahnenin arkasındaki, oyunla iç içe geçen, Tufan Dağtekin’e ait dev boyutlu projection mapping uygulaması oldu. Dekorundan, koreografisine, ışığından animasyonuna kadar birbirini tamamlayan bir ekip çalışması örneği ‘Joko’nun Doğum Günü’. Sahnede, başta bütün oyun boyunca sırtında birini taşıyan Joko’yu oynayan Tolga İskit olmak üzere, Elif Arman, Cenk Dost Verdi, Efe Ünal, Merve Dağlı, Yasemin Ertorun, Burak Üzen ve Sercan Dede’yi izliyoruz. Bu sistem eleş

News (1)

Bir bakışta yeni tiyatro sezonu

Bir bakışta yeni tiyatro sezonu

Bugünlerde kalplerimiz yeni başlayan tiyatro sezonu için çarpıyor. Yaz aylarını sayısı sevindirici şekilde artan, ülkenin farklı yerlerindeki tiyatro festivallerinde geçiren ekipler, veda ettikleri İstanbul sahnelerine geri dönüyorlar. Tiyatro seyircisi 300’ün üzerinde oyunun sahneleneceği sezon için çoktan kağıdı kalemi hazırladı. Liste bu denli kalabalıkken buz dağının yalnızca küçük bir kısmını kağıda dökebildik. Hazırsanız başlıyoruz.   BAM Tiyatro’nun gönülleri fetheden oyunu ‘Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin’i yazan ve yöneten Murat Mahmutyazıcıoğlu, uzun zamandır beklediğimiz yeni projesi ‘Kader Can’ ile karşımızda. Kadınların gözünden müthiş metinler kaleme alan Mahmutyazıcıoğlu bu defa erkeklik ve askerlik hallerine değiniyor. Tek kişilik oyunun başrolü ise Deniz Karaoğlu’na emanet. Her sezon işlerini merakla beklediğimiz Craft Tiyatro yeni oyunları ‘Fotoğraf51’ ile bu yıl da iddialı. DNA’nın yapısının anlaşılmasına katkıda bulunan bilim insanı Rosalind Franklin’i anlatan hikayesi ve Funda Eryiğit, Edip Tepeli, Cenk Avnayım, Barış Arman, Bahadır Efe, Orçun Soytürk’ten oluşan kadrosu ile ‘Fotoğraf51’ için meraklanmamak elde değil. Yönetmen koltuğunda ise Çağ Çalışkur oturuyor. Hira Tekindor’un çevirdiği ve İbrahim Çiçek’in yöneteceği ‘Kalp’ de ekibin yeni sezon için hazırladığı bir diğer proje. Kadıköy Emek Tiyatrosu yeni oyunları ‘Cadı Avı’ için çalışmalara geçtiğimiz sezon sonunda başlamıştı. Engin Alkan’ın Shakespeare’in ‘Venüs ile Adonis’ şiirinden uyarladığı bir mü