Murat Mahmutyazıcıoğlu
Murat Mahmutyazıcıoğlu

Tiyatro dünyasının üretken kalemi

Yazar ve yönetmen Murat Mahmutyazıcıoğlu ile Zerrin Tekindor’un rol aldığı ‘Toz’ oyununu ve daha fazlasını konuştuk.

Yazan:
Time Out İstanbul editörleri
Reklâm

Sizi tanıyabilir miyiz?

İç mimarlık mezunuyum. Şahika Tekand Stüdyo Oyuncuları’nda eğitim alıp yaklaşık altı-yedi yıl tiyatro yaptım. İkincikat başta olmak üzere alternatif sahnelerde her alanda çalıştım. Oyunculuk, yönetmenlik, dekor, afiş tasarımı… 2012’de ise ilk oyunum ‘Fü’yü yazdım. ‘Fü’ seyirciyle buluştuktan sonra oyun yazarı olmaya karar verdim ve altı yıl önce Bam İstanbul’u kurdum. O gün bugündür de oyunlarım sahneleniyor.

Tiyatro merakınız nereden geliyor?

Ankaralıyım. Klasiktir; lisede tiyatroya meraklıydım, hatta tiyatro kolundaydım. ‘Kahraman Bakkal Süpermarkete Karşı’ isimli bir oyunun seçmeleri vardı, ona girdim. Fakat aç kalmayayım, annem babam bana bakmak zorunda kalmasın diye düşünerek üniversite sınavında iç mimarlık bölümünü yazdım.

Yazı hayatınızın neresindeydi?

Aslında özenmeyle başladı. İkincikat, Mısır Apartmanı’nın karşısındayken, Dot’tan esinlenerek in-yer-face metinleri sahneliyorduk. Sonra kendi metinlerimizi yazmak istedik. Önce Ebru Nihan Celkan’ın ‘17.31’ isimli oyunu, akabinde Sami Berat Marçalı’nın ‘Limonata’ oyunu sahnelendi. Ben de ‘Limonata’yı yönettim, çok bizden bir metindi u. Onu yönetirken iki yaşlı kadını konuşturma fikri düştü aklıma. Ekibe anlatınca da herkes çok heyecanlandı. Böylece bunu yazmaya başladım. Deniz Türkali ve Serra Yılmaz da canlandırdı. Oyunu yazma sürecinin ardından bu işin hobi olarak yapılamayacağını anladım ve tam zamanlı bir oyun yazarı olmaya karar verdim.

Oyunculuğa geri dönmeyi düşünüyor musunuz?

Bu soru çok soruluyor. Kendi oyunlarımı izlerken o kadar heyecanlanıyorum ki, bu iş oyunculuktan daha fazla adrenalin veriyor bana. Özellikle Bam’la yaptığımız oyunlarda ben de seyirciyle her oyunu izliyorum. Seyirciye masal anlatıyormuş gibi hissetmek çok büyük bir keyif.

Yazar da aslında yazdığı karakterlerin bir parçası değil mi? ‘Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin’de sizin ağzınızdan bir anne kız ilişkisi dinliyoruz mesela.

Evet, çok doğru. Yazarken bir şekilde oyun kuruyor ve ardından o oyunu konuşturmaya başlıyorsun. Yazmak tek başına yaptığınız bir şey ama karakterler ilk olarak kafanızın içinde konuşmaya başlıyor. Şöyle bir kavga etsinler ve bu kavga birçok anne kız kavgasına ayna tutsun gibi düşünceler kafanda dönüp duruyor ki oyunlarımda çok büyük çatışmalar yoktur. Bildiğimiz anlamda dramatik çatışma bulamayız. Daha çok durumları gösteririm.

Bu tercihinizin altında ne yatıyor?

“Hadi bir oyun yazayım ve bir çatışma yaratayım,” diyerek yazmıyorum. Kafamdaki bir fikir ve biçimden yola çıkıyorum. Üç kadın yan yana otursun ve bize kendilerinden bahsetsinler gibi… Sonra derinleşmeye çalışıyorum. Bu bana daha gerçekçi geliyor. Salt çatışma yaratmak zorunda hissetmek sadece işin matematiğini düşünmek gibi kanımca.

‘Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin’ neticede bir kadın hikayesi. Nasıl tepkiler aldı bu hikaye?

Üç sezon oynadı. Yaklaşık 130 temsil yaptı. Evet, bir kadın hikayesi ama bir anne kız kavgası yazarken alt metinde annemle ya da babamla tartıştığım bir meselenin yansıması oluyor. Bu kadınlar aynı zamanda ya benim ya da annem veya arkadaşım. Bu temsillerle de alternatif sahne seyircisini kırıp daha büyük kitleye ulaşan bir oyun oldu ‘Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin’. Zaten ikinci sezonda kitabı çıktı ve Habitus Kitap’ın desteğiyle hikaye oyunun gidemediği yerlere ulaştı. İnsanlar genelde hikayede kendilerini bulduklarından bahsettiler ve bu beni çok mutlu etti. Yıllar içinde seyircilerin hayatına dokunmuş olduğumu gördüm.

Sonra da Şehir Tiyatroları’nda sahnelenmeye başladı.

Evet. Mehmet Ergen 2020 yılının başında Şehir Tiyatroları’nın Genel Sanat Yönetmeni olunca, oyun da Şehir Tiyatroları bünyesine girmiş oldu. Şehir Tiyatroları için de alternatif bir oyunun sahnelenmesi bir ilkti. Maalesef Mehmet Ergen yapmak istediği daha pek çok güzel şey olmasına rağmen görevden alındı. Ben ona teşekkür borçluyum. Hiç ulaşamayacağımız bir kitleye ulaştık; Fatih’te, Sultanbeyli’de sahnelendi oyun. Eski versiyonundan oldukça farklı; yepyeni bir oyun. Şehir Tiyatrosu izleyicisi için bu haliyle bile biraz renksiz belki ama samimi bulduklarını söylüyorlar genelde izleyenler.

Bağımsız tiyatrolar ve Şehir Tiyatroları’nın çalışma biçimleri arasında nasıl bir fark var?

Şehir Tiyatroları’nda daha fazla çalışan olduğu için kostüm dahil hiçbir şeyle uğraşmıyorsunuz ama ben biraz ruh hastası bir yönetmen olduğum için o aşamalara bile gidip geldim.

Son oyununuz ‘Toz’ oldukça ses getirdi. Zerrin Tekindor’la nasıl bir araya geldiniz?

Aslında onlar beni seçti. Zerrin ve Hira Tekindor bana ulaştılar. Hira, ‘Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin’i izlemiş; Zerrin Tekindor da kitabı okumuş. Amerikalı bir yönetmenin oyununu sahnelemek istiyordu Hira. “Bu oyunu uyarlayabilir misin?” diye sordu. Ben de ona uyarlama yerine yeni bir şey yapmak istediğimi söyledim. Kafamda 60 dakikalık bir metroda yolculuk hikayesi vardı. Pendik’ten Hacıosman’a giden bir metroda, bir kadının 1960’lardaki aile içi şiddetle yoğrulmuş çocukluğunu hatırlamasıyla ilgili bir hikayeydi bu. Zerrin Tekindor metni o kadar güzel yorumladı ki… Bazı kelimeler var oyunda kullandığı, ben yazdım zannediyorum.

 Çalışma süreciniz nasıldı?

Aslında oyun pandemiden önce çıkacaktı ama araya yasaklar girince ertelenmiş oldu maalesef. Hira çok temiz bir çalışma gerçekleştirdi. Okumalar yaptık bol bol. Hira iki yıl boyunca her şeyi bana danıştı ve sordu. Provalara özellikle gitmedim. Zerrin Tekindor çalışmalarını tamamladığında ise oyunu birkaç gömlek üste taşıdığını ve yazdığımın ötesinde bir çalışmanın ortaya çıktığını gördüm. Parçalı kurgu meselesi var oyunlarımda. Bam’daki rejilerimde seyirciye daha iyi aksettirmeye çalışıyorum bu farklı karakter hikayelerini. ‘Toz’da da onlar benzer bir şey yapmışlar. Bu beni çok mutlu etti.

 Bam ismi nereden geliyor?

Oyunlarda ‘bam’ bir vurma efekti olarak geçer ama bunun isimle ilgisi yok aslında. Kurulduğunda Başak, Ayfer ve Melis vardı; onların isimlerinin ilk harflerinden oluşuyor. ‘Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin’de onlar oynuyordu. İkinci oyunda Deniz Karaoğlu vardı, üçüncü oyunda da Seda Türkmen aramıza katıldı. Ekipte ayrıca Sevda Deniz Karali ve Selim Özden Karadana var. Aslında ufacık bir ekibiz. Ben yazıyorum ve yönetiyorum. Yönetmen yardımcılarım ve oyuncularla çalışmaya devam ediyoruz.  Çok büyük bir şatafat olmasını istemedim ki oyunun iddiası kaybolmasın.

 Yazar olarak meseleniz nedir?

Varoluş ve hayatla ilgili soruları seyirciye bir dünya yaratarak sormak. Seyircinin iyi anlamda hisleriyle oynamak, salonda kolektif bir duygu yaratmak asıl meselem. Hatta yer yer kolektif bir sessizlik inşa edebilmek.

 Pandemi sürecinde oyunların dijitalleşmeye başlamasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Biz oyun oynamadık ama Instagram’da ‘Evde’ serisini yayınladık. Benim ve Emre’nin sekiz dokuz oyunu buradan paylaşıldı. İki üç tanesi Boa Kısalar’da devam ediyor. Pandemi başında bu tip işlere çok tepki geldi ama aslında her yenilik ve deneme tiyatrodan kopmamak için yapılıyor. Gerek Boa gerek Kumbaracı veya Galata Perform o kadar güzel işler çıkardı ki… Tiyatronun yerine tabii ki geçmeyecek dijital dünya ama çok para harcayarak, çok güzel işler yaptı birçok insan. Nasıl yapıldığına bakılarak yaklaşılması gerekiyordu bu meseleye. Özetle her tür denemenin tiyatroya katkı sağlayacağını düşünüyorum ve bu iyi bir şey.

Gelecek projeleriniz neler?

Bir kardeşlik hikayesi yazmak istiyorum. Aile kavramının kardeşler arasında nasıl bir ayrımcılığa yol açtığını ele alacağım. Gerçi bir süre oyun yazmak istemeyebilirim çünkü üç oyunum sahnedeydi. Oyun dışında bir sinema projem var ama kesinleşmeden bahsetmek istemiyorum.

‘Toz’, 5 Mayıs, Alan Kadıköy, 20.30 / 7 Mayıs, Sahne Pulcherie, 20.30 / 11 Mayıs, DasDas, 21.00 / 23 ve 30 Mayıs, Kadıköy Boa Sahne, 20.30, 70-90 TL

Tavsiye edilen
    İlginizi çekebilecek diğer içerikler
      Reklâm