En büyük yapımlardan, henüz karşılaşmamış olabileceğiniz cevherlere dair bilgiler burada.
Sence kraliyet ailesi diziyi izlediğinde neler hissedecek? Oldukça karanlık noktalara parmak basıyorsunuz sonuçta.
Muhtemelen çok sinir olacaklar. Fakat hiç sorun değil, onlarla sokakta karşılaşacak değilim. Kendi payıma düşeni saygıyla yaptığımı düşünüyorum. Sırf sansasyonel olsun diye tek bir şey bile yapmadım. Ancak sonuçlarına kulak asmadan, gerçeklere de elimden geldiği kadar saygılı olmaya çalıştım. Kraliçenin o kadar sallayacağını sanmıyorum zaten.
Rolü kabul ederken tereddüt ettin mi?
Evet. Üstelik beş aylık hamileydim o zamanlar. Fakat sonunda deneme çekimlerine gitmemezlik edemem dedim kendi kendime, alabileceğim en büyük rol olacaktı sonuçta. Sonra rolü kaptım; şimdi dönüp bakınca bu dizide rol almamın hayatta atmam gereken cesur adımlardan biri olduğunu görüyorum. Bu adımı atabildiğim için mutluyum. Tüm bunlarla baş edebildiğim için de kendimle gurur duyuyorum.
Dizi ülkede iplerin kimin elinde olduğuna dair birçok entrika barındırıyor. Bunlar seni heyecanlandırdı mı?
İngilizler “Kraliyet ailesiyle ilgili her şeyi biliyorum zaten, ne diye bu diziyi izleyeyim ki?” diyebilir. Fakat biraz dikkat edince kraliyet ailesinin başındaki ismin bir kukladan farksız olduğunu görüyorsunuz. Perde arkasındaki isimler tüm bu mekanizmanın kusursuz bir şekilde işlemesini sağlıyor. Arkadakiler kararlar alıyor, vitrindeki ise bunlara uyuyor; ama aynı zamanda bir birey olarak da yaşamaya devam etmesi lazım. Sanırım ‘The Crown’ tamamen bu durumla alakalı.
Kraliçe hakkında sen ne hissediyorsun?
Halk çoğu zaman kraliçenin bir dünya ayrıcalığının olduğunu söyleyip durur, ki bence de öyle. Fakat tüm varlığınızın ve hayatınızın gasp edildiğini, bunu kabullenmek zorunda olduğunuzu düşünün. Olan bitene itiraz etme hakkınız asla yok. Hükümdar olarak görevinizin her zaman, her şeyden önce geldiğinin bilincinde olmak zorundasınız. Ailenizden, eşinizden, hatta kendinizden bile.
Ancak ‘The Crown’ın yalnızca kraliyet ailesinin tanıtımını yaptığını da söyleyemeyiz değil mi?
Hayır! ‘The Crown’ ilginç insanlar hakkında bir drama; karakterlerin her birinin hayatında yolunda gitmeyen bir şeyler var ve sürekli tehlikeli ya da heyecan verici durumlarla karşılaşıyorlar. Yaptıkları her şeyin muhteşem ya da kusursuz olduğunu söylemek için çekmedik diziyi. İnsanlar her şeyi saraya onaylatarak hareket ettiğimizi var sayıyor
Kraliçe gibi ikonik bir karakteri oynamak için nasıl hazırlandın?
Elizabeth hakkında bir şeyler öğrenmek o kadar zor ki. “Çantasında köpek bisküvileri taşıyormuş,” tarzında şeyler duyuyoruz hep ama bunlar kraliçenin karakteri ya da düşünceleri ile ilgili hiçbir şey söylemiyor. Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım.
Tacı ilk taktığın zaman ne hissettin?
Taç giyme töreni sahnesi Pinewood Stüdyoları’nda çekilecekti. Sürekli söylenip duruyordum çünkü kostüm ve taç çok ağırdı; çocuğumu emziriyordum o sıralar. Tahtta otururken “Bu ne saçmalık,” diye düşünüyordum içimden. Kraliçe eminim hiç söylenmemiştir.
Monarşinin geleceği ile ilgili bir referandum olsa ne oy verirdin?
Tabii ki kalmasını isterdim! Kraliyet ailesi böylesine şekerken kalbim onlardan ayrılmamızı hiç istemiyor. Tabii herkesin böyle düşünmemesini anlayabiliyorum.
Markette alışveriş yaparken karşılaştığın insanlar sana reverans yaparsa tepkin ne olur?
Matt Smith (II. Elizabeth’in eşi Edinburgh Dükü Prens Philip’i canlandırıyor) de sürekli aynı şakayı yapıyor. Ansızın zor bir durumda kalmam fikri hoşuna gidiyor sanırım. II. Elizabeth’in gençliğini canlandırdığım için şanslıyım, herkesin gözüne biraz daha kurgu bir karakter gibi görünüyor böylece. O kadar sıradan biriyim ki insanlar benimle tanıştıklarında epey hayal kırıklığına uğrayacaklar.
‘The Crown’ Netflix’te.
